Vladikavkaz/Ajans Kafkas – Ualıtı Marina Vladimirovan henüz 17 yaşında. Gürcistan savaşı başlattığında sığınağa inip yaşamını kurtaranlardan biri. Üniversite öğrencisi Ualıtı, Güney Osetya’nın başkenti Tshinval’de Oktyabrskaya caddesindeki evlerinin sığınağında geçirdiği saatleri ve kentten kaçışını anlattı:
7 Ağustos akşamı, on bir buçuk gibi tam yatmaya hazırlanıyorduk. Bu gecenin sakin geçeceğini düşünüyorduk, çünkü müzakerelere başlayacakları sözü vermişlerdi… Babam ve benim dışımda herkes yatmıştı, ben banyodaydım. Birden patlama oldu… Babam hızlıca sığınağa koşmamız için bağırdı. Ben ilk önce reddettim, bunun normal bir ateş olduğunu düşündüm, genellikle bu tür ateşler hemen bitiyordu. Ama babam daha fazla bir şey söylemeden beni sığınağa sürükledi, yatakta uyuyan erkek kardeşimi sığınağa taşıdı. İyi ki gündüz oraya yatak indirmiştik, kardeşimi oraya yatırdık. Ateş o kadar şiddetliydi ki, tüm ev, büyük pencerelerimiz sallandı ve titredi… Hepimiz yukarı aşağı koşuyorduk, kimi yatak, kimi başka bir şey için gidip geliyordu, çünkü sığınakta ne kadar kalacağımızı bilmiyorduk… Daha sonra hepimiz yerleştikten sonra babam giyindi ve bir yere gitti. Biz sığınakta, karanlıkta kaldık… Oturduk, her şeyin sabaha kadar her zaman olduğu gibi biteceğini düşündük. Ama sabah olmaya başlamıştı, ama ateş sona ermemişti… Ateşin doğrudan bizim çatımıza açıldığı hissi oluşmuştu… Belki de öyleydi, telefon bir mucize çalıştı ve teyzem hemen Moskova’ya, Vladikavkaz’a telefon açmaya başladı.
İlk gece en korkunçtu, çünkü ne olduğunu bilmiyorduk… Mermiler doğrudan başımızın üstünden geçiyordu… Barış askerleri üssü ve araba fabrikası bize yakındı… Sabah öğrendik ki fabrikayı bombalamışlar.
8 Ağustos sabahı artık, Rusların nihayeti kendi uçaklarını dört gibi kaldıracaklarını düşündük. Bekledik, bekledik ama hiçbir şey… Sonra altıda uçaklar görüldü. Biz hepimiz çok sevindik, ama onlar bombalamaya başladığında şehre olduğunu anlamadık, Gürcü mevkilerini vurduklarını düşündük. Sevinçle babama SMS yazıyoruz: "Baba bunlar Rus uçaklarıydı, değil mi?!". Ama hat kesikti, hat akşama doğru geldi. Bizim mesajımıza cevap vermedi, hatta biz sevincimizi paylaşmadığı için ona darılmıştık. Sabah artık bu uçakların öyle olmadığını öğrendik. Sonra gündüz, ateş biraz durdu… Tam olarak ne zaman olduğunu hatırlamıyorum, kafamda tüm bu günler karıştı…
Kısa bir aralık oldu ve herkes yeniden Rusların nihayet şehre girdiğini düşündü, aslındaysa böyle bir şey olmamıştı. Ve biraz biraz sığınaklardan çıkmaya başladılar, ama cesaret sadece bahçeye kadar gitmeye yetti, en fazla yola kadar koşmaya. Yanımızdaki üç ev yanmıştı, sahipleri ateş altında evimizin yanındaki eve ulaşmayı başarmıştı.
Biz de baktık. Aslında sokağın ilerisine gitme riskine atılmadık ve sığınağa döndük, bize şehrin bir yerlerinde keskin nişancıların oturduğu söylendi, çünkü Gürcüler şehre girdiğinde meydanda bir arabadan yirmi keskin nişancı inmiş ve tüm şehre dağılmıştı. Biz çok korktuk ve kapıları kapattık, sığınakta oturduk. Bu galiba sekiziydi, kesin söyleyemeyeceğim…
Aynı gün, ama akşam üstü babam Vladikavkaz’la irtibata geçebildi, ona Gürcistan’ın 3’ten 6’ya kadar insani koridor oluşturduğunu söylediler. Saat altı gibiydi ve biz hayret ettik, çünkü tüm gün boyunca ateş tek bir dakika durmamıştı.
İkinci gece de ilk geceye göre daha az olsa da ateşle bekledik. Gece yarısı tanklardan ateş açmaya başladılar… Daha sonra ara ve altıda yeniden başladılar. Ve tüm bu süre içinde sığınakta oturduk, sığınağımız iki metreye iki, küçüktü… Orası kazan dairemizdi… Gerçi oraya koltuk, iki sandalye koymuştuk ve beş kişi orada oturuyorduk; annem, ben, erkek kardeşim, kız kardeşim ve teyzem. Dedemse yanımızdaki sığınakta idi, o sığınak bizimki kadar derin değildi. Ve biz bu sığınakta iki gün oturduk… Allah’a şükür suyumuz vardı, babam savaştan önce, ortalık sakinken su getirmişti. Ve yemeğimiz de vardı, yedisinde büyük bir tencere çorba yapmıştık… Gerçi kimse yemiyordu. Komşulardan gelen olursa, onları zorla oturtuyorduk, bizim suyumuz da yiyeceğimiz de vardı, onlardan bazılarınınsa evleri yanmıştı…
İlk başta beklemeyi istedik, sürekli Rusların yakın olduğu, Rusların Cava’da olduğu, Rusların hemen hemen şehre gelmekte olduğu söyleniyordu… Aslındaysa ilk üç gün hiçbir yardım olmamıştı, bizi bombaladılar ve ateş açtılar… Ve biz askerlerimizin yardıma ihtiyacı olduğunu biliyorduk… Örneğin, onlar Gürcü tanklarının şehre yaklaştığını görmüştü, ama ne ile bombalayacaktı? Onların silahları sadece otomatik silahlardı, havan topu sayısı parmakla sayılacak kadardı…
Biz beklemeyi istiyorduk. Ama sonra bize anne ve oğul geldi, onların evi yanmıştı. Aslında oğlu annesini getirmiş ve savaşmaya gitmişti. Ve bu kadın bizi erkek ve kız kardeşimle görünce bizi nasıl şehirde bırakabildiklerine şaşırdı, bunun üzerine gitmeye karar verdik. Babam yedisinden önce bizi göndermeyi istemişti, ama her şey başladıktan sonra artık yoldan korktu, böyle ateşin altında nasıl gidilirdi? Babam ilk önce beni ve erkek kardeşimi götürmeye karar verdi, ama teyzem de bizimle gelmek istediğini söyledi. Babam, onu da almak isteğini, ancak arabanın Kvernetski yolundan yukarı çıkmayacağını söyledi, çünkü arabamız Oka idi. Ayrıca erkek kardeşimi kız kardeşimin çantaları ve benim de bazı eşyalarım vardı. Ama teyzem yine de bindi, arabada beş kişi, şoför (babam) ve üç çanta…
Biz gitmeye karar verdik, arabaya binmiştik ki, üzerimizden uçak uçtu ve bombalamaya başladı ve birden sığınağa indik. Daha sonra ikinci, üçüncü kez de aynısı oldu… Ve dördüncüsünde nihayet hareket edebildik. Biz giderken Oktyabrski caddesinde tankların ateş açtığını söylediler ve biz de Geroye caddesinden gitmek istedik. Daha sonra Geroyev caddesinin daha tehlikeli olduğunu düşündük ve Oktyabrski’nin yukarısına çıktık. Mucizeyle kaçtık… Oka marka aracın yapabildiği en yüksek hızla mermi çukurlarını, yıkılan dal budakları zikzak yaparak geçerek gittik. Sofprof binasına ulaştık, orada iki havaya uçmuş tank ve yanında iki büyük çukur vardı- biz orayı nasıl geçtik bilmiyorum.
Kvernetski yolundan şehrin tablosu açıldı; Tsihinval korkunç bir şeye benziyordu! Her yer duman, yığıntı, bir yerlerde havaya uçmuş tanklar, BTR’ler, uçak sesleri…
Zarski yolu çok korkunçtu… Babam üzerimize gelen tankları gördü, ben arkada oturuyordum ve bu kadar kişinin Oka içindeki durumunu düşünün. Oturuyorum ve tanklara üzerlerindeki beyaz bezlere ve bayraklara bakıyorum, bizim veya Rusların. Birden karşımızdan tank geliyor, üzerinde ne beyaz bez ne de Rus bayrağı var… Panik içinde bakıyorum, her şeyin sonu geldiğini düşünüyorum… Şükür bizim tankımız görüldü!
Yukarı çıkıyoruz, araba su kaynattı, araçtan indik ve yaya yürüdük, babam giden arabaları durdurdu ve su istedi… Zarski yolunda ikinci kez arabadan indiğimizde annem belgelerin olduğu çantayı unuttuğunu fark etti. Annem su alıp döneceğini söyledi. Biz yaya yola devam ettik.
Cava’ya ulaştık, orada çok insan vardı. Ve korkunçtu: Gürcü uçaklarının o kadar insanın olduğu yerde uçması korkunçtu… Bir Gürcü uçağı uçsa, bir bomba atsa, her şey biter… Sevindirici ki böyle bir şey olmadı…
Ve anlaşılmayan bir şey daha vardı… Cava’da çift sıra Rus teknik araçları duruyordu, sonradan öğrendik ki bu konvoyun sonu neredeyse Vladikavkaz’a ulaşıyordu… Ve bu konvoy hiçbir şey yapmadan bekliyordu…
Babamı kırk dakika bekledik, sonunda geldi. Bakıyoruz, yalnız. Ne oldu, annem nerede diye soruyoruz, annemin belgeler için Tsihinval’e geri dönmeye karar verdiğini söylüyor.
Cava’da bekliyoruz, annemi bekliyoruz, ama o gelmiyor, gelmiyor… babam daha fazla beklemedi ve karşılamak için arabaya bindi gitti. Onları karşıladı, Cava’ya döndü, ardından nihayet Vladikavkaz’a ulaştık. OSRDY/ÖZ/FT