Kosova olayı devletleri uluslararası topluma kabul etmenin modern tarihinde yeni bir bölüm açtı; çünkü söz konusu bölge parçası olduğu Sırbistan’ın karşı koymasına rağmen tanındı. Kosova’nın bağımsızlığının ardından Kosova’dan farklı olarak Abhazya’nın 15 yıldır devam eden fiili bağımsızlığının uluslararası toplum tarafından neden tanınmadığına mantıklı bir açıklama getirmek imkansız görünüyor.
Abhazya’nın devletleşme meselesi
Batılı siyasetçiler ve hükümetler Kosova örneğini "benzersiz" ilan etmekte gecikmeseler de herkes çok iyi biliyor ki Kosova’nın bağımsızlığının dayandığı halkların kendi kaderlerini tayin hakkı evrenseldir ve Birleşmiş Milletler Kuruluş Sözleşmesi’nde yerini almıştır. Bu hakka dayanılarak Doğu Timor’un bağımsızlığı tanındı. Uluslararası hukuk ışığı altında Doğu Timor, Kosova ve Abhazya aynı kategoride yer alıyor. Kosova olayının "benzersizliği"nde ısrar etmek bir hatadır ve hiç şüphesiz Kosova çoktan hukuki bir emsal haline geldi.
Kosova ve Abhazya arasındaki en önemli farklardan bir tanesi Kosovalı Arnavutların hiç bir zaman devlet sahibi olmamaları fakat Abhazya devletinin bin yıldan fazla varlığını devam ettirdiğidir. Abhazya krallık, beylik ve Sovyet federal devletinde Gürcistan’la eşit seviyede tam bir özerk cumhuriyet evrelerinden geçti. Bu durum Joseph Stalin’in Abhazların karşı koymalarına rağmen bölgeyi 1931’de Gürcistan’a dahil etmesine kadar devam etti.
Yüzölçümü bakımından Kıbrıs’tan biraz daha dar bir alanı kaplayan mevcut Abhaz Cumhuriyeti devlet olmak için uluslararası hukukun gerektirdiği tüm ana kriterleri yerine getirmiş durumda. Toprağı, nüfusu ve açıkça belirlenmiş ulusal sınırları var. Demokratik olarak seçilmiş Abhaz hükümeti bölgenin hemen hemen tamamı üzerinde tam kontrole sahip. Abhazya’nın güçlü bir sivil toplumu ile özgür ve bağımsız bir medyası var. Uluslararası ilişkileri yürütecek kapasiteye sahip.
Daha da önemlisi Abhazya ekonomik olarak yaşayabilir ve turizm endüstrisi ile alt tropikal tarımdan faydalanabilir. Ekonomik abluka durumunda, ki Rusya geçenlerde sona erdirdi, ve uluslararası yardım yokluğunda bile Abhazya, "tanınmış" fakat başarısızlığa uğrayan pek çok devletten ekonomik olarak daha yaşayabilir ve siyasi olarak daha istikrarlı bir devlet yapısına sahip. Sınırları açılır ve ekonomisini modern seviyeye çıkaracak yatırım olursa Abhazya kalkınabilir.
Rusya faktörü
Abhazyalıların pek çoğu Batı’nın devletlerini tanımamasının Rusya yanlısı duruşları için verilmiş bir ceza olduğunun farkında. Bu tür Soğuk Savaş dönemi benzeri bir yaklaşımın geçerliliği sorusu Batı siyasi tartışmalarında yer almaya başlıyor. Geçenlerde (2008 Nisan sonu), ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi’nde Rusya’yı eleştiren bir tasarının görüşülmesi sırasında Cumhuriyetçi Dana Rohrabacher şöyle konuştu: "Sınırları içinde kendi kendilerini yönetmek isteyen fakat halkları kısmen Rusya yanlısı bölgeler barındıran bazı ülkelere karşı duruşumuz tamamen tutarsız." Aynı tartışmada söz alan California’nın Demokrat milletvekili Brad Sherman da "Abhazya ve Güney Osetya halklarının Gürcistan’dan kopup kendi kaderlerini çizmek konusunda ciddi talepleri var" dedi. (http://www.voanews.com/english/2008-04-30-voa71.cfm den alıntılandı.)
Kosova sürecinin emsal teşkil ettiğinde ısrar etse de Rusya henüz Abhazya’yı hukuki olarak tanımadı; bunun yerine ikili ilişkileri daha üst bir seviyeye çıkardı ve Gürcistan’ın ısrarıyla 1996’da Bağımsız Devletler Topluluğu’na üye devletlerin Abhazya’ya karşı koyduğu ekonomik ve siyasi yaptırım uygulamasından tek taraflı olarak çekildi.
Rusya-Abhazya ilişkilerini yeniden şekillendirme süreci şimdiye kadar ABD-Tayvan modeliyle benzerlik göstermiştir. ABD, Tayvan’a ekonomik yardım ve askeri koruma desteği veriyor ama Tayvan’ı resmi olarak tanımıyor. Fakat Tayvan senaryosu uzun vadede Abhazya’nın çıkarlarına uymuyor, çünkü bu model krizin "dondurulması", "ne savaş ne de barış" durumunun ve mevcut hukuki statükonun devamı anlamına geliyor. Bu belirsiz hukuki statü Abhazya ekonomisinin gelişmesi için hayati öneme sahip geniş çaplı yatırımların bölgeye girmesini engelliyor. Bu durum aynı zamanda Gürcistan’ın askeri yollarla Abhazya’daki kontrolünü tekrar sağlamak isteğini artırıyor.
Abhazyalılar, eğer en sonunda tanınsalar bile ilk zamanlarda kendilerini tanımaya istekli olacak tek devletin Rusya olacağının farkındalar. Bununlar birlikte Rusya’nın Abhazya konusunda atacağı adımlar her ihtimalde Gürcistan’ın NATO üyeliğinin başarısına bağlı olacak. NATO’nun 2008 Nisan ayında Bükreş’te gerçekleşen zirvesinde Gürcistan ve Ukrayna’yla üyelik eylem planı imzalanması konusu Rusya’nın itirazları ile Gürcistan’ın çözülmeyi bekleyen etnik ve bölgesel sorunları nedeniyle ertelendi. Orta vadede Rusya’nın itirazlarına rağmen Gürcistan’ın NATO’ya girişi muhtemel görünüyor. NATO’da hakim güç olan ABD için Gürcistan’ın karlı Doğu-Batı transit koridorundaki konumu, Hazar petrol yataklarına yakınlığı ile Batı yanlısı ve Hıristiyan nüfusu olağanüstü öneme sahip. Rus siyasi eliti arasında yaygın olan görüşe göre Gürcistan NATO’ya girse bile bu Abhazya ve Güney Osetya’nın katılımı olmadan gerçekleşir.
Rusya’nın 6 Mart 2008’de Abhazya’ya uygulanan yaptırımları tek taraflı olarak kaldırması Gürcistan’ın sert tepkisine ve ABD ile birkaç AB ülkesinin kınamasına sebep oldu. Abhazya’daki pek çok kimse için bu tepkiler, temelde 1992-1993 Abhaz-Gürcü savaşıyla fakirleşen Abhaz halkının ekonomik ve sosyal kalkınmasını hedef alan kınamaların ahlaki temellerine ilişkin ciddi soru işaretlerine sebep oldu. Kınamalara tepki olarak Abhazya parlamentosu 30 Nisan’da Devlet Başkanı Bagapş’a çağrıda bulunarak BM genel Sekreterliği Gürcistan Dostları Grubu’na üye devletlerin temsilcileriyle görüşmeyi kesmesini ve Abhazya ile Gürcistan arasında devam eden barış görüşmelerine katılmamasını talep etti. Parlamentodan yapılan açıklamada şöyle denildi: “Gürcistan Dostları grubu üyeleri Gürcü-Abhaz krizini için yapıcı çözüm ve amaçtan ziyade Abhazya’ya ekonomik ve siyasi olarak baskı uygulamakla ilgileniyorlar. Ekonomik yaptırım uygulamasını desteklemekle, Genel Sekreterlik Grubu temsilcileri Abhazya halkını ülkelerini hak ettiği şekilde kalkındırma hakkından yoksun bırakıyorlar."
Bir sonraki adım: Gürcistan’dan bağımsızlık
Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili’nin Bükreş’teki NATO zirvesi arifesinde Gürcü televizyonundan Gürcü dilinde (ki Abhazların çoğu ve Osetlerin önemli bir kısmı Gürcüceyi anlamıyor) Abhaz ve Oset halklarına tekrar Gürcistan’a bağlanmaları yönünde yaptığı konuşma, uluslararası toplumca tanınmayan her iki cumhuriyetin halkları üzerinde çok az bir etki bıraktı. Herkes onun Bükreş’te toplanan Batılı dinleyiciler için bu konuşmayı yaptığının farkındaydı.
Gürcistan’a ait İsrail yapımı dört adet pilotsuz uçağın geçenlerde Abhazya’da Abhaz güçleri tarafından düşürülmesi Gürcistan tarafında bir dizi suçlamalara sebep oldu. Gürcüler, ustaca Gürcü keşif uçaklarının BM denetiminde olan ve 1994 Moskova anlaşmasıyla yasaklanan güvenlik bölgesinde yaptığı tahrik uçuşları konusunu uçakların Gürcistan’ın iddia ettiği gibi Rus yardımıyla düşürüldüğü iddiasına kaydırmayı başarabildi. Casus uçakların Abhazya’daki çok hassas güvenlik bölgelerinde operasyon yaptıkları gerçeğine rağmen Saakaşvili uçakların Gürcistan topraklarında daha önce de uçtuklarını, şimdi de uçtuklarını ve uçmaya devam edeceklerini iddia etti. Rusya’nın tepkisi ise bölgedeki barış gücü askerlerinin sayısını artırmak oldu. Her iki taraf da birbirini askeri harekata hazırlanmakla tehdit ediyor ve "savaş" söylemi Rus, Abhaz ve Gürcü medyasında geniş yer buluyor.
Hepimizin bildiği gibi tarih tekrar etmeye meyillidir ve 20. yüzyılın başında Rus imparatorluğunun yıkılışının ardından bağımsızlığını yeni kazanmış Gürcistan eski Batı komşusu Abhazya’yı dize getirmeye çalışırken de Abhazya ile Gürcistan ilişkilerinde benzer sorunlar yaşandı. 1918’de Abhazya’yı Rusya, Gürcistan ve Osmanlı Devleti arasında bağımsız ve tarafsız bir tampon bölge olarak gören ünlü İngiliz siyasetçi ve diplomat Lord Curzon tarafında jeopolitik bir proje geliştirildi. Mevcut uluslararası durum göz önüne alındığında, ancak böyle bir senaryonun Güney Kafkasya’nın Batı bölgesinde daimi barışı sağlayabileceğini kabul etmek gerek. Başka bir alternatif de krizin daimi olarak dondurulması ve bölgedeki kalkınmanın durması olur.
Objektif bir gözlemci Abhazya’nın bir daha asla Gürcistan idaresine girmeyeceğini açıkça görebilir. Hatta Abhazya’nın tanınmasının yakın olduğu da söylenebilir. Abhazya 1992-1993’te Gürcistan’ın saldırısına uğradı ve Gürcistan, Abhazya’yla düşman değil dost olabileceğini ispatlamalı. Gürcistan, Rusya’nın Abhazya’nın Gürcistan’dan koptuğunu kabul ettiği gibi, Çek Cumhuriyeti’nin Slovakya’yı ve Endonezya’nın Doğu Timor’u tanıdığı gibi ekonomik yaptırımları kaldırıp Abhazya’yı ayrı bir varlık olarak tanımalı. Bu tanıma her iki taraf için faydalı, eşit ve dostane yeni ilişkilere zemin hazırlayacak, nihai olarak işbirliği ve güven atmosferi oluşturacak, bölgesel ekonomik entegrasyonu teşvik edecek ve sınırları açıp Kafkasya’da hizmet, işgücü ve sermayenin serbest akışını sağlayacak. AD/FT(Ajans Kafkas)
Russian Analytical Digest’te 8 Mayıs 2008’de yayınlanan Viyaçeslav A. Çirikba’nın bu yazısını Ajans Kafkas’tan Adnan Demir Türkçeye çevirdi.
Dr. Viyaçeslav A. Çirikba kimdir?
Abhaz akademisyen. Hollanda’daki Leiden Üniversitesi’nde Ortadoğu Dilleri ve Kültürleri Bölümü’nde Kafkasya dilleri konusunda misafir araştırmacı ve öğretim üyesi olarak çalışıyor. Kendisi Gürcü-Abhaz Savaşı (Routledge, 2005) eserinin de aralarında bulunduğu pek çok kitap ve makalenin yazarı.
Viyaçeslav Çirikba