Birçok açıdan kıyası zor farklı süreçlere yaslansalar da Ermeniler için 24 Nisan ne ise Çerkesler için de 21 Mayıs o. Ne var ki Ermeniler ‘soykırımın tanınması’ çabalarıyla küresel gündem olabilmişken, Çerkes trajedisi küllerin altına itilmiş akkor gibi. Son dönemlerde gerek etnik kimlik tartışmalarının tetiklemesi, gerek kültür ve anadildeki yokoluşun ıstırabıyla Çerkesler de kendi sürgünlerine uyandılar.
Ruslar, 1817-1864 diye tarihledikleri Rus-Kafkas savaşlarının bitişini ‘zafer’ olarak kutlarken, beri tarafta sürgünün bakiyesi Çerkesler, 1557’de başlayıp 1864’de 1.5-2.2 milyon insanın sürülmesiyle noktalanan işgal sürecine ‘soykırım’ deyip yitirdiklerinin yasını tutuyor. Yasın dirilişi hem anavatan, hem diasporada görülüyor. Bu ne ‘soykırımı anımsama modası’ ne de ‘Ermenilere öykünme’ meselesi. Çünkü aradan 146 yıl geçse de etkileri sürüyor. Kafkasya’da her bir sorunda sürgünden mütevellit unsurlar bulmak mümkün. En önemlisi demografik kriz. Mesela Adıgey’de Adıgeler 106 bin kişiyle nüfusun yüzde 24’ü. Diasporadaki Adıgeler ise bunun 30 katı. En trajik örnek Şabsuğya’da 600 bin Adıge’den bugün geri kalan 8-10 bin. Abhazlar da vatanlarında azınlık. Özellikle Adıgey ve Abhazya’nın geleceği, diasporadan dönüşlerle ilintili.
Diasporik süreç ise tüm diasporalar için geçerli kaderi paylaşıyor; Kültür ve anadilin yok oluşu. Çerkesler yavaş yavaş şunun ayırdına varıyor; 19. yüzyılda dilini bile bilmedikleri Osmanlının savunmasına öylesine adandılar ve yeni vatanlarını o kadar benimsediler ki kendi süreçlerinden koptular. Asimilasyonda sistemin inkar ve tek tipleştirme siyaseti kadar Çerkeslerin yüksek uyum yetenekleri de etken. Yani övündükleri sadakatin bedeli, kendi davalarının üzerine şal çekmek oldu. İşte bu, neden sürgünü güncel kılamadıklarının içsel sebebi. Artık yeni nesil ‘Böyle mi olmalıydı’ diye sorguluyor.
‘Soykırım’ söyleminin Çerkeslerin diline geç düşmesinin dışsal nedenine gelince; Diasporada saygınca yer edindiler. Çelişki ama bu ayrıcalığı kendi davaları için lobi gücüne dönüştürmediler. Çerkes varlığı ezici olarak bürokratik ve sermaye ayağı eksik. Ve tabi Çerkesleri süren devlet hep küresel güç olarak kaldı. Batılılar da, bu sorunu ‘siyasi müdahale aracı’ olarak kullanmadı. Belki Rusya’nın caydırıcı etkisi dışında ‘dinsel kayırmacılığa’ da değinilmeli. Trajedilere karşı çifte standart, birçoğuna şu kışkırtıcı soruyu da sordurtuyor: ‘1864’te Krasnaya Polyana’ya dikilen haç, sürülenlerin boynunda olsaydı böyle mi olurdu?’
Rusya ise 1994’te Boris Yeltsin’in üzüntü beyanı dışında inkâr politikasını değiştirmiş değil. Çerkeslerin rahat yaşam için göç ettiği propagandası revaçta. 2009’da Kremlin, Soçi 2014 Olimpiyat Oyunları’na giderken ‘soykırım’ meselesinin ısıtılacağını hesaba katarak özel komisyon kurdu. Amacı ‘çarpıtmaları düzeltmek’ diye duyuran komisyon üyesi Sergey Markov, bakın Sovyet kazanımlarına sığınarak tarihi nasıl yeniden yazıyor: “Evet, savaş kanlıydı. Ama Çerkesler kendi devletlerine Rusya sayesinde kavuştu. Ortadoğu’ya gidenlerse Kafkasya’da kalanların aksine daha kötü durumda.”
Ona göre ‘soykırım’ söylemi aşırılıkçıların işi. Kremlin’in Kuzey Kafkasya temsilcisi Aleksander Hloponin de ‘Soykırım iddiası, istikrara kibriti çakmak isteyen dış güçlerin işi’ diyor.
Karşı propagandanın öteki ayağında tarihteki işgal kışkırtıcısı Ortodoks kilisesi var. 23-24 Nisan’da kilise ile Bilimler Akademisi’nin ortak konferansında Çerkeslerin gönüllü göç ettikleri, kendilerine Kuban ovasına yerleşmeleri önerildiği halde Müslüman fanatiklerin vaatlerine kandıkları, buna ‘soykırım’ denemeyeceği iddiası işlendi. Konferansı önemli kılansa Kremlin’de yapılmasıydı. Bu propagandanın geçmişte epey taraftar bulduğu gerçek ama başka bir gerçek daha var; Yistanbulako ağıtı eşliğinde Kefken sahilinde meşale yakıp İstanbul Boğazı’na karanfiller bırakan Çerkes sayısı her 21 Mayıs’ta artıyor.
Kefken’de sürgün yası
Adıgey yolunu buldu
Topraklarının üçte birini oluşturan ormanların koruma altında olması nedeniyle turizm kaynaklarını kullanamayan Adıgey, reçeteyi Soçi Olimpiyat yatırımlarında buldu; Maykopski’de otel odası sayısı yüzde 25’lik artışla 2250’ye vardı. Ruslar 34 otel daha yapıyor. Lago Naki platosuna yol inşaatı başlamış ve bölgeye 182 km su şebekesi döşenmiş. Çevreciler şaşkın ama 7600 km2’lik cumhuriyet, 7 buzul, 30 göl, 50 kanyon, 200 şelale, 300 mağarayı kapsayan güzelliklerine yol bulup çarkı döndürmenin derdinde.
Erivan’a göz dikilirse…
Karabağ’da çözüme ilişkin Bakü’nün retoriği radikal değişim geçiriyor. Bir süredir Azeri yetkililer tehditkâr: ‘Minsk süreci çökerse Karabağ için tek yol kalıyor; O da savaş.’ Bu Azerbaycan’ın manivela gücünü artırma taktiği olarak görülürken bu kez Ermenistan’ın Azerbaycan toprakları üzerine kurulduğuna dair eski argüman tedavüle sokuldu. Şubatta iktidardaki Yeni Azerbaycan, Erivan’ın Azerbaycan’a ait olduğunu göstermek için İrevan (Revan) Hanlığı kitabını bastı. Geçen ay bu görüşü Devlet Başkanı İlham Aliyev de dillendirdi: “Ermeniler tarihi Azerbaycan toprakları üzerine kurulmuş bir devlete sahip. 1918’de bağımsızlığını ilan ettikten hemen sonra Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti, Erivan’ın Ermenistan’a başkent olarak verilmesini kararlaştırdı.” Muhtemelen, 1747-1828 arası Revan Hanlığı’nın başkenti olmuş Erivan’ı gösterip Karabağ’da Erivan’ı geri adıma razı etme hesabı güdülüyor. Bunu ‘savaş çıkar ve gücümüz de yeterse Karabağ’ı, ardından Erivan’ı alırız’ diye yorumlayanlar çıkabilir. Tabi bu, topraklarını bunca yıl geri almaya muktedir olamamış Azerbaycan için çok iddialı bir hesap olur!
Tehlikeli pusu
Karaçay-Çerkes’te koltuk paylaşımıyla etnik uyumu sağlayan sihirli formül bozulduğundan beri birileri Karaçay ve Çerkesler arasında savaş çıksın diye elinden geleni ardına koymuyor.
1999’daki seçimde gerilim çıkınca yazılı olmayan bir sistem kurulmuştu. Buna göre devlet başkanı Karaçay, başbakan Çerkes, parlamento başkanı Rus olacaktı. Yeni Devlet Başkanı Boris Ebzeyev, 2008’de başbakanlığı Yunan asıllı Vladimir Kayşev’e vererek kuralı bozdu. Çerkesleri memnun etmek için de parlamento başkanlığına Zurab Dokşokov’u getirdi. Geçen yıl Rusya Federasyon Konseyi’ne bir Çerkes’in atanması konusunda keskin uyuşmazlık yaşandı, Karaçay ağırlıklı meclis, işadamı Vyaçeslav Derev’i reddetti ve sonunda Çerkes ama Çerkeslerin adayı olmayan Dokşokov’u senatör yaptı. Yunan başbakan da işi bıraktı. Çerkesler özerklik resti çekerken Çerkes gençlik lideri Aslan Jukov öldürüldü.
Aylardır işler arapsaçına dönmüşken sonunda Kremlin’in temsilcisi, sihirli formüle dönülmesi için 30 Nisan’a dek süre verdi. Ebzeyev de başbakan adayı olarak Çerkes danışmanı Fral Şebzukov’u meclise sundu. Çok geçmeden 12 Mayıs’ta Şebzukov da öldürüldü. Adaylar arasında Çalışma Bakanı Muhammed Araşukov ve Ekonomi Bakanı Sultan Haşukayev’in adı da geçiyordu. Ama sivil hareket Adıge Khase’nin tercihi kabine üyesi Muhammed Terkulov’du. Karanlık pusudan ne çıkar meçhul ama herkes diken üstünde.
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=997738&Yazar=FEHİM TAŞTEKİN&Date=20.05.2010&CategoryID=100
Fehim Taştekin