Ukrayna-Rusya Savaşı ve Kafkasya’nın geleceği
Dünya son yılların en büyük savaşıyla karşı karşıya, 24 Şubat’tan bu yana nükleer felaket senaryoları dahi konuşuluyor. Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı işgal girişiminin Avrupa’ya yapacağı etkiler bakımından hızlı bir şekilde sonlanacağı öngörülüyordu. Ancak şu zamana kadar bunun emarelerinin oluştuğu söylenemez. Türkiye’nin barış için yaptığı diplomatik hamleler Ukrayna ve Rusya taraflarında karşılık bulsa bile uluslararası kamuoyu henüz buna hazır değil ve görünen o ki ekonomik sonuçlar ağırlaşmadan barış yanlılarının sesi cılız kalmaya devam edecek. İşte böylesi bir atmosferde artık Ukrayna-Rusya Savaşı’nın çeşitli çatışma ve istikrarsız coğrafyalardaki etkileri konuşulmaya başlandı. Türkiye’de daha çok Ortadoğu ile bağlantılı yorumlar yapılıyor, bu durum Arap Baharı ile başlayan süreç boyunca kamuoyunun ilgisinin bölgeye kaymasından kaynaklı. Artan mülteci sayısı ve bunun iç siyasette yabancı karşıtlığı olarak yansımaları bölgeyi sürekli olarak gündemde tutuyor. Kafkasya ise uzun bir süredir ne Türkiye ne de dünya kamuoyunda yeterince tartışılıyor.
Kafkasya’nın Önemi
Kafkasya tam anlamıyla zihinlerde bir yere oturmuyor, bölgenin tarihsel anlamda ve günümüzde ne ifade ettiği açıklanmaya muhtaç halde. Türkiye’nin Kafkasya politikası son yıllarda ağırlıklı olarak Azerbaycan ve Gürcistan’a dönük. Azerbaycan ve Gürcistan’ın bağımsızlıklarına önem veriliyor, zira bu ülkeler Rusya’yla tampon bölge olarak kodlanıyor ve enerji koridorlarının güvenliği için iki ülkeyle neredeyse bütün alanlarda iş birliğine gidiliyor. Ermenistan’la ilişkiler ise inişli çıkışlı ve İkinci Karabağ Savaşı’nın ardından Ermeni hükümetinden yapıcı açıklamalar gelmesi Kafkasya’da barış ve istikrarın korunması adına yeni umutların yeşermesine neden oldu. Ancak barışla ilgili Türkiye ve Azerbaycan ağır hareket edip Karabağ bölgesinde daha fazla kontrol umuyor.
Kafkasya’daki diğer cumhuriyetlerde farklı bir hikaye var, onların yönetim biçimi ikiye ayrılabilir; de facto bağımsız ülkeler ve doğrudan Rusya’ya bağlı cumhuriyetler. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından büyük savaşların yaşandığı Kafkasya’da oldukça baskıcı yönetimler atanmasına rağmen bir türlü istikrarlı bir yapı inşa edilemedi. Çeçenya-Rusya Savaşı’nın ardından Rusya’nın insafına bırakılan coğrafyada Putin hükümeti otoriter bir sistem kurdu. Buna göre bütün yönetimler demokratik seçimlerle değil, Moskova’dan atanarak iktidara geldiler ve onların mutlak bir şekilde Putin’e itaat etmeleri beklendi. Boyun eğenler ödüllendirildi, diğerleri ise acımasızca ortadan kaldırıldı. Bununla yetinmeyen rejim, muhalif kişilerin ailelerine de hayatı yaşanmaz kıldı. 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından uluslararası sistemin gündemi Müslüman savaşçılara yöneldi ve bu durum Rusya’nın Kafkasya’daki elini güçlendirdi. Buna göre Putin, Batı dünyasıyla ortak düşman olarak kodladığı radikal Müslüman savaşçılara karşı mücadele yürüttüğü propagandasını başlattı. Kafkasya’daki muhaliflere dönük adam kaçırmalar, işkenceler, faili meçhul cinayetler işte böylece meşru ve rutin bir hale getirildi.
Putin’in Kafkasya’sı
Vladimir Putin yönetimindeki Rusya Federasyonu, Çeçenya’daki direnişi bastırıp 2008 yazında Abhazya ve Güney Osetya’ya askeri güçlerini yerleştirdiği zaman artık Kafkasya’da tam anlamıyla bir kontrol sağladığı imajını güçlendirmişti. Gerçekten sahadaki Çeçen ağırlıklı İslami direnişçiler de dağlara çekilmişlerdi ve aralarına katılan diğer Kafkasyalılarla birlikte 2007 yılında ilan ettikleri Kafkasya Emirliği, reel politik durumdan uzaklaştıklarının bir çeşit sinyaliydi. Kafkasyalı direnişçiler ulusal bağımsızlık hareketlerinden İslami bir yönetim kurma hayaline kaymışlardı, fakat her şeye rağmen bu hareketin referans alabileceği bir arka plan bulunuyordu.
Kafkasya yüzyıllarca Müridizm hareketi olarak tanımlanan İslami önderler etrafında Çarlık Rusya’ya karşı direniş göstermişti. Bölge daha sonra büyük ölçüde Rusya’nın kontrolü altına girdi, ancak her zaman Rusya’nın yumuşak tarafı olmayı da sürdürdü. Olası bir otorite boşluğunda Kafkasyalılar bağımsızlık taleplerini güçlü ve gür bir şekilde ortaya koydular. Bunun en ilginç örneği Birinci Dünya Savaşı sırasında Çarlık Rusya çökerken ilan edilen Birleşik Kafkasya Dağlıları Cumhuriyeti olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler karşısında geri çekilen Sovyet güçlerine karşı oldukça önemli halk ayaklanmaları yaşanmıştır. Ve nihayet Sovyetler Birliği yıkılırken özellikle Çeçenya’da baskınlaşan bağımsızlık talepleri yeniden yükselmiştir.
Günümüze ışık tutabilecek tarihsel arka plan bu, ancak kitlelerin geleceği net bir biçimde görmek istemesi Rusya’yla ilgili kahince yorumlara neden oluyor. Uluslararası kamuoyu Ukrayna-Rusya Savaşı’nın ilk günlerinde Rusya’nın birkaç güne işgali tamamlayacağını öngörüyordu, fakat tam tersi yaşandı ve Ukrayna kolay kolay teslim olmayacağını Kiev’deki başarılı püskürtmeyle gösterdi. Soğuk Savaş mantığıyla yapılan ABD-Rusya analizleri ve biraz Çin’i yorumlamak dışında Ukrayna’yla bağlantılı mantıklı argümanlar üretilemedi. Ukrayna’yla ilgili analiz yapabilecek bölge uzmanı sayısı oldukça kısıtlı, gazeteciler olayları bir yere kadar değerlendirebildiler.
Rusya’nın Siyasi Hırsları
Kafkasya da bu süreçten bağımsız değildi, aslında Vladimir Putin iktidarının Çeçenya’da yaptıkları gelecekte neler yapabileceğinin ilk emarelerini yansıttı. Ancak buna rağmen uluslararası toplum Putin idaresindeki Rusya’nın bitmek bilmeyen siyasi isteklerini görmezden geldi. Çeçenya, Gürcistan, Ukrayna, Kırım, Suriye’de yapılan insan hakları ihlalleri ve savaş suçları dikkate alınmamış, Rusya’ya açıktan cephe alınması uluslararası sistemin istikrarı düşünülerek ertelenmiştir. Ancak son olarak 24 Şubat tarihinde başlatılan Ukrayna’nın tamamının işgal edilmesi girişimi bardağı taşıran damla oldu. Şimdi geçmişten gelen bir birikim sonucu patlama söz konusu, elbette bunun ırkçılığa varan Rus karşıtı boyutları da oluyor, öyle ki son olarak Avrupa’da Kafkasyalıların açtığı bir restoran Rusların zannedilip kundaklandı.
Batı dünyasının bu keskin uyanışına İngiltere ve Polonya’nın öncülük ettiği özellikle belirtilmeli. Ayrıca şu an için yalnızca Polonya’nın bedel ödediği açık. Polonya bir yandan askeri ve siyasi olanaklarını tamamen Ukrayna için seferber etmişken bir yandan da milyonlarca Ukraynalı mülteciye ev sahipliği yapıyor. Elbette bu motivasyonun tarihsel bir arka planı var. Polonya yüzyıllardır anti-Rus birçok ülke ve bağımsızlık yanlısı Kafkas grubuna destek verdi. Şimdi de tarihsel vizyon ve misyonunu yeniden yüklenmişe benziyor. 2014 yılında başlayan Rus işgaline karşı Ukrayna safında savaşan Cohar Dudayev ve Şeyh Mansur isimli iki tabur, ilk olarak Polonya merkezli faaliyet gösteren Özgür Kafkasya Komitesi tarafından teşvik edildi. Elbette bu askeri birlikler içerisinde çoğunluk Çeçenler ama aralarında dindar Müslüman Kafkasyalıların olduğu da biliniyor. Dolayısıyla aktif olarak Polonya başından beri Ukrayna-Rusya Savaşı’nın bir tarafı, ardı arkası gelmeyen ve kimsenin durdurmadığı Rus yayılmacılığının bir sonraki hedefinin hangi ülke olacağı Polonyalılar tarafından iyi anlaşılmışa benziyor.
Kafkasya’da Mevcut Durum
Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın durumlarını yukarıda açmaya çalışmıştım, onlarla ilgili medyada bilgilendirici haberler çıkıyor, dolayısıyla bu kısımda daha çok Rusya’ya bağlı Kafkas cumhuriyetlerinin durumlarını anlatmak istiyorum. Kafkasya deyince akıllara ilk gelen isim Rus yanlısı Çeçen lider Ramzan Kadirov. Kadirov agresif ve gönüllü bir şekilde tamamen Putin’e bağlı siyasi-askeri bir figür, hatta rejime karşı olan Ruh muhaliflere suikast düzenleyen, bir bakıma Putin’in kirli operasyonlarını yürüten bir isim. Putin iktidarının değişmesi Kadirov’u boşlukta bırakabilir, çünkü yeni gelecek hükümet Kadirov gibi bir yükü daha fazla taşımak istemeyecek, ondan kurtulmanın yollarını arayacaktır. Kadirov şu an oldukça kötü bir halde, öyle ki Rusya’da gerçekleşebilecek iç gelişmeler sonucunda Ukrayna’daki birçok savaş suçu ona ve askeri birliklerine yıkılabilir. Böyle bir durumda hiç beklenmedik bir şekilde Kadirov’un şahsi siyasi ikbali için yeniden Çeçenya’nın bağımsızlığını ilan ettiğini izleyebiliriz. Dengesiz yapısı itibarıyla ondan her şeyin bekleneceği açık ve kimi Çeçen yorumcular böyle bir durumun gerçekleşebileceğinin altını önemle çiziyorlar.
Abhazya ve Güney Osetya’nın durumları ise bambaşka. Sovyetler Birliği henüz dağılmadan bağımsızlıklarını ilan eden, çoğunluğu Hristiyan olan bu iki küçük ama stratejik bölgeyle ilgili geliştirilen tek yorum, Rusya’nın 2008 yılında Gürcistan’dan bu toprakları aldığı yönünde. Halbuki ufak bir tarih araştırmasıyla Abhazya ve Güney Osetya bölgelerinin Sovyetler Birliği lideri Josef Stalin tarafından Gürcistan’a zorla bağlandığı, Abazaların ve Osetlerin idari anlamda Gürcistan yönetimi altında yaşamak istemedikleri bilinebilir. Gürcüler için ise bu iki toprak parçası Rusya’ya kaptırılmış bölgeler, hatta Ukrayna tarafında Rusya’ya karşı savaşan Gürcü Milli Lejyonu yakın bir zamanda yaptığı açıklamada Abhazya ve Güney Osetya’nın Gürcistan’a bağlanması için Gürcüleri harekete geçmeye çağırdı. Abhazya ve Güney Osetya’dan gönüllü askerler de Rusya’nın işgaline destek vermek için Ukrayna’ya gittiler, bunun da bazı sebepleri var.
Gürcistan üzerinden okunduğu için aynılaştırılan Abhazya ve Güney Osetya arasında farklılıklar bulunuyor. Son yıllarda iktidardaki isimler değişse bile Güney Osetya yönetimi daha istekli bir şekilde Rusya’ya bağlanmak istiyor, çünkü onlar için Rusya’yla birleşmek iki ayrı komşu ülkede kalmış Oset halkının birleşmesi idealini yansıtıyor. Tek bir Osetya oluşturulması bölge için oldukça ilginç bir gelişme olabilir, zira Kuzey Osetya’nın başkenti Vladikavkaz tarihten günümüze Kafkasya’nın siyasi, kültürel ve ekonomik anlamda gelişmiş bir bölgesi olarak kabul ediliyor. Rusya şimdiye kadar Güney Osetya’nın kendisine bağlanmasına razı olmadı ama yıllardır Güney Osetya vatandaşlarına Rus pasaportları dağıtılıyor.
Abhazya’nın durumu ise daha bağımsızlık yanlısı. Sürekli değişen yönetim kademeleri bir tarafa, özellikle aydınlar ve halk arasında Rusya’ya bağlanma konusunda çekinceler olduğu biliniyor. Bunun en büyük nedeni Abhazya bağımsızlık ilan ettikten sonra Rusya’nın bölgeye uyguladığı yıllar süren ekonomik ve siyasi yaptırımlar. Kafkas-Rus Savaşı’nın tarihte nelere mal olduğunu unutmayan Abazalar günümüzde temkinli hareket etmenin doğru olacağı kanısındalar. Buna rağmen Rusya’nın Abhazya vatandaşlarına da Rus pasaportları dağıttığı biliniyor. Abazalar ve Osetler için Rus pasaportu dünyaya açılmak anlamına geliyor ve bu durum gün geçtikçe onları daha fazla Rusya’ya bağımlı hale getiriyor.
Adıgey, Karaçay-Çerkes, Kabardey-Balkar, Kuzey Osetya, İnguşetya, Dağıstan bölgelerindeki durumlar ise birbirine benziyor. Yönetim kademeleri tam anlamıyla Putin’le birlikte ve Ukrayna’nın işgaline destek vermekten başka seçenekleri yok. Sivil halk oldukça endişeli, zorunlu askerlik yapan gençlerin aileleri çocuklarının zorla Ukrayna’ya gönderildiğini açıklayıp çeşitli eylemler organize ettiler, elbette Rus güvenlik güçleri anında olaya müdahale edip sert önlemler aldı. Aydınlar ve sivil toplum kuruluşları baskı altında, Rusya’yı destekleyenler daha görünür, ancak bu yıkıcı savaşın Kafkasya’ya açacağı tahribatı görenler de var, onlar yılların getirdiği baskı ortamı dahilinde şu an için sessizliklerini koruyorlar. Bu bölgelerin ezici çoğunluğunun Müslüman olduğu belirtilmeli, yalnızca Kuzey Osetya’da Hristiyan nüfus ağırlıkta. Dağıstan, Çeçenya ve İnguşetya’nın daha erken; Adıgey, Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar’ın ise geç bir dönemde İslam’la tanıştığının altının çizilmesi gerekiyor. İslam’ın baskın olduğu Kafkas cumhuriyetlerinde bağımsızlık yanlısı İslami hareketlerin daha hızlı örgütlenebildiği ve bölgede nüfusun daha yoğun olduğu her daim akılda tutulmalı. Zaten son yıllarını bir ölçüde sakin geçiren Kafkasya’dan güvenlik güçlerine karşı yeni saldırı haberleri gelmeye de başladı.
Kafkasya’nın Geleceği
Özetlemek gerekirse Ukrayna-Rusya Savaşı’nın Kafkasya’daki baskıları ve sıkışmışlık halini artırdığı söylenebilir. Bunun doğal sonucu olarak yeni sosyal patlamaların ortaya çıkacağı, bölge devletlerinin ve küresel güçlerin durumdan çıkar sağlamaya çalışacağı iddia edilebilir. Kafkasyalı genç nüfus ne yapacağını şaşırmış halde. Kafkasya adeta büyük bir köyü andırıyor, her zaman olduğu gibi göç veriyor ve işsizlik oranları oldukça yüksek. Kalanlar ise ya rejimin askeri olmak ya da direniş gruplarına katılmak dışında bir gelecek alternatifi göremiyorlar. Nadir çıkan medyatik sporcu başarı hikâyeleri ise genel kitleyi maddi refaha ulaştıracak seviyede değil. Buna rağmen bölgede artan Kafkasyalı genç nüfus Rusya’nın her zaman mercek altına aldığı bir mesele oldu, bu enerjik kitlenin bir şekilde kırılması arzulanıyor. Ukrayna’da başlatılan savaş da bunun için uygun bir zemin haline dönüştürüldü.
Kafkasya’nın Türkiye ve dünya için oldukça önemli bir bölge olduğunun altının bir kere daha çizilmesi gerekiyor. Çeçenya-Rusya Savaşı’nda on binlerce Çeçen bir şekilde Avrupa Birliği ülkelerine sığındı, orada yeni bir topluluk oluşturdular. Bu bakımdan Avrupa-Kafkasya ilişkileri sanıldığından çok daha derin hale geldi. 2014 yılında Batı ülkelerinin Rusya’ya başlattığı ekonomik ambargonun en çok hissedildiği yerlerden biri Kafkasya’ydı, bunun sonucu bölgeden çok sayıda kişi, aynı geçmiş yüzyıllarda olduğu gibi Türkiye’ye göç etti. Ancak bu insanlar Rusya Federasyonu vatandaşları oldukları için kimse konu üzerine Kafkasya merkezli eğilme ihtiyacı hissetmiyor. Fakat şu gayet açık; din ve kültür başta olmak üzere Rus insanıyla Kafkas insanı arasında oldukça farklılıklar bulunuyor. Ukrayna-Rusya Savaşı’nın etkileri göz önünde bulundurulduğu zaman dikkatlerin bir kere daha Kafkasya’ya çevrilmesinde yarar var. Güneyi ve kuzeyi gibi irrasyonel ayrımlara gitmeden, Kafkasya’nın bütüncül ve gerçekçi bir şekilde anlaşılması ve değerlendirilmesi gerekiyor. Savaş ve çatışmalar yoğunlaşmadan önce bölgeyle ilgili daha fazla düşünceye ihtiyacımız var.
Kaynak: Perspektif