Rusya’nın demokrasi yolu Çeçenya’dan geçiyor
Sovyet sonrası Rusya, neredeyse otuz sene önce Çeçenya’ya ilk kanlı savaşını açınca Moskova da demokrasi ihtimallerinin yerine yeni ve rövanşist bir emperyalizm koydu. 1993’te o dönemde başkan olan Boris Yeltsin Rus parlamentosundaki muhaliflerinin tersine gitmeye karar verince, muhalefeti ezmek için askeri gücü kullandı. Yeltsin, parlamentoya saldırısında ona arka çıkan generallerin yardımıyla Rus parlamentosunun demokrasisini atomlarına ayırdı ve başkanlık otoritesini güvenceye almak için anayasayı yeniden yazdı. Generallere olan borcunu Çeçenya’yı yerle yeksan ederek ödedi. Yeltsin’in bu demokrasi katili hamlesi Rusya’nın ülke içinde ve dışarda kişisel hırslara emanet yönetimini güçlendirmek için şiddet kullanmasının emsaliydi.
Rusya, 1994-96’daki ilk Çeçen Savaşı’nı Rus ordusununın zayıflığı ve Çeçen lider Cohar Dudayev’in direngen komutası sebebiyle kaybetti. Her ne kadar uluslararası insan hakları örgütleri ve Avrupa Birliği üye devletleri Rusya’nın insanlık suçlarını kınadıysa da Yeltsin savaşı ABD’ye “eşkıyalığa” karşı bir iç çatışma olarak satmayı başardı. Ve ABD de en büyük strateji yanlışlarından birini yaparak Yeltsin’i kınamaktan geri durdu; kınamak şöyle dursun Başkan Bill Clinton Yeltsin’i, bu kısım inanılmaz gerçekten, vaktinde eyaletlerle savaşan Abraham Lincoln’a benzetti. Clinton’un önceliği Rusya’yı uluslararası hukuka uymaya zorlamak yerine nükleer silahları azaltmak olduğundan, Avrupa devletlerinin de desteklediği üzere, kısmen de nükleer silahsızlandırma için ABD, Rusya’ya mali destek verdi.
Birkaç sene sonra Vladimir Putin de kişisel iktidarını meşrulaştırmak ve güçlendirmek için Çeçenya’da çıkan savaşı kendine paravan kıldı. Ağustos 1999’da İkinci Rusya-Çeçen Savaşı’nı başlatmak için İslami terörizm bahanesine sığındı. Bunu da resmiyette “terör karşıtı operasyon” olarak etiketledi; böylelikle öncesinde tanınmayan bir siyasi iken kendi popülerliğini artırarak Rusya başkanlığına yükseleceğini düşünmüştü.
Yeltsin gibi Putin’in de Rusya içinde hakimiyet kurmaya giden yolu askeri güç sayesinde açılmıştı. Çeçenya’da 10 sene içinde çok büyük kayıplar vererek zafer kazandıktan sonra bu bölgeye 2000 senesinde Ramzan Kadirov’un babası Ahmed Kadirov’u, kendisine tam sadakat şartıyla, vekil vali tayin etti; Putin’in bölgesel hakimiyeti ele geçirme hususundaki siyasi formülünün ilk örneğiydi bu.
Yeltsin’in de Putin’in de popülist emperyalist duyguları beslemesi hayati önemdedir; bu duygular Rusya’nın dış güçlerin kurbanı olduğu ve fetihlerle kendini koruması gerektiği inancından gelir. Emperyal mit, sömürgeci fetihleri şeytanla savaşırken şehit düşmek olarak tercüme ediyor. Rusya’nın milli anlatısı tarihsel olarak yenilmesi gereken dış düşmanlar -Moğollar, Müslümanlar ve daha geniş tanımıyla Batı- fikrine dayalı olduğundan, emperyalist yayılmasını da kendisinin ve sömürgelerin Rus düşmanlarından kurtuluşu olarak gören özel bir milli tasavvur geliştirdi.
Yeltsin her ne kadar kendisini Batı’ya emperyalizm karşıtı ve demokrat bir kimlikle sunsa da Rusların bölgesel ve küresel üstünlüğü inancına sıkı sıkıya bağlıydı. Komünizmle ayrı düşse de Rusya’nın özel küresel rolü tasavvuruyla yollarını ayırmadı. Mesela; Ukrayna’nın 1991’deki bağımsızlık referandumundan önce bile Ukrayna’yı Rusya’nın onların toprakları üzerine hak etmemesinin tek bir şarta bağlı olduğunu, bu şartın da Ukrayna’nın birliği bozmaması olduğu yönünde uyarmıştı.
Putin, Çeçen bağımsızlık hareketini Batı ülkeleri ve kendi ülkesindeki izleyicilere küresel bir İslami tehdit olarak gösteriyordu; dayanağı da 19. yüzyılda Rus çarının şiddetle bastırılması gereken isyancı Müslüman Kafkasya’ya gönderdiği birliklerdi. Bu birlikler Aleksandr Puşkin ve Mihail Lermontov gibi yazarlar eliyle Rusların milli muhayyilesine sağlam şekilde kazındı.
Çeçenya’ya açılan, herkesin çılgınca ilgilendiği ikinci savaştan beri bahsettiğimiz emperyal duygunun Putin’in kendi iktidarını kalıcı hale getirmesinin dayanağı olacağı ortaya dökülmüştü. Putin bugün kendini Büyük Petro olarak tahayyül ederek çarlığın emperyal referanslarını bir elde, Sovyet diktatörü Josef Stalin figürünü dirilterek komünist değerleri de diğer elde tutuyor ve bunları harmanlıyor. Bu harman Ruslara anlamlı geliyor çünkü Rusya’nın dış düşmanlara karşı savunmacı yayılmacı milli ideolojisini sürdürüyor.
Yayılma ve bölgesel kontrol saplantısı Rus liderlerini ve Rus halkını demokrasi ve insan hakları gibi medeni erdemler geliştirmekten alıkoydu. Yeltsin ve Putin, süper güç statüsü iddia etmek üzere toprak hakimiyeti formülüne sıkışıp kaldılar, bu da komşuların dikkatini çekecek cazip bir siyasi ve ekonomik sistem geliştirememelerine sebep oldu. Yeltsin ve Putin’in Çeçenya’ya açtığı savaşlar ve müteakip istilalar bu geçişin engellenmesinin anahtarıydı.
Rusya komşularını hem refah hem güvenlik vaat eden daha cazip bir Batı demokrasisi sistemine kaptırırken, Batı’yı ve Batı demokrasisini Rusya’yı ezmek üzere kurgulanmış bir senaryo olmakla suçladı. Bugün Ukrayna’da da aynı şey oluyor.
Çeçen bağımsızlık hareketinin hikayesi bugünü anlamak açısından hayati önem taşıyor, çünkü bize mevcut savaşla ilgili üç şey öğretiyor. İlki, Rusya uzun zamandır imparatorluğa hizmet edeceğim diyerek şiddet uyguluyor. Çeçenlerin başta barışçıl araçlarla bağımsızlıklarına kavuşmaya çalıştıkları açık; Çeçenya, Kasım 1991’de, Rus birlikleri Çeçenleri öldürmeye başlamadan çok uzun zaman önce, bağımsızlığını ilan etti. İkincisi; Rus otoriteryanizminin her daim emperyalizmin gözünden görüldüğünü gösteriyor. Üçüncüsü de Batı’nın soykırımları kınamaya değil de istikrara öncelik verme tercihi kısa süreli çözüm gibi görünebilir fakat uzun vadede uluslararası barışa çok daha büyük tehdit arz ediyor.
Çeçen bağımsızlık hareketinin tarihi kendi kaderini tayin ve insan haklarına bağlılıkla başlar. Çeçen bağımsızlık hareketinin ilk lideri Covhar Dudayev, 1988’de Estonya’da Sovyet hava kuvvetleri generali olarak görev yaptığı sırada bağımsızlık için gösteri yapanlara karşı askeri güç kullanmayı reddederek kendini bu değerlere adadığını göstermişti. Sovyet hukukuna göre, bütün cumhuriyetlerin anayasal bağımsızlık hakkı vardı. Dudayev, Sovyet lideri Gorbaçov’un gösteriyi şiddet kullanarak bastırma yönündeki yasadışı emrini yerine getirmeyi reddetmişti.
Dudayev’in milli bir kurtuluş hareketini bastırmayı reddetmesinin sebebi kendi hayat hikayesi ve Rusya ile Sovyet sömürgeciliği altında inleyen Çeçen halkının başına gelenlerden kaynaklanıyordu. Çeçenler Rus sömürgecilerin 19. yüzyılda ilk geldiklerinde uyguladıkları yakıp yıkıcı şiddetten çekmişlerdi. Etnik temizlikle toptan tasfiye edilen Çeçenler, Rus Federasyonu sınırları içinde yer alan, Avrupa emperyal projesiyle sömürgeleştirilen diğer milletlerle birlikte acı çekmişti.
Çar, Mart 1917’de devrildiğinde, Çeçenya aynı sene bağımsız bir cumhuriyet kurmak için Kafkaslardaki diğer milletlerle birleşti. Dağ Cumhuriyeti denilen bu yeni millet 1918’de resmi olarak duyuruldu ve içlerinde Almanya, ABD, Birleşik Krallık ve İtalya’nın da olduğu bir grup devlet tarafından tanındı. Bundan kısa süre sonra, Bolşevik rejim Dağ Cumhuriyeti’ni bir kere daha sömürgeleştirerek yok etti. Yaklaşık otuz yıl sonra, 1944’te, Stalin bütün Çeçen halkını Orta Asya’ya sürmek için Nazilerle işbirliği bahanesine sığındı; bu esnada Çeçenler yüzde 50’ye varan oranlarda can kaybı yaşadı. Tehcir ise Avrupa Parlamentosu tarafından soykırım olarak tanındı.
Dudayev 1944’te Çeçenlerin Sovyet eliyle tehcirinin arifesinde doğdu. Ailesi Stalin’in ölümünden sonra Çeçen yurduna döndü. Dudayev’in Çeçen bağımsızlık hareketine liderlik etme ve Çeçenya’nın bağımsızlığı ilan etme kararını şekillendiren Gorbaçov’un Kazakistan, Gürcistan, Azerbaycan, Litvanya ve Letonya’daki milli hareketleri zor kullanarak bastırması oldu.
Gorbaçov’la rekabete giren Yeltsin, Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlık hareketlerini büyük oranda destekledi. Çeçenya 1991’de bağımsızlık ilan ettiğinde, Rus hükümeti kendi başına gelenlerle meşguldü, bu esnada Çeçen hükümeti bağımsız bir devlet kurmaya çabalıyordu.
Fakat Kremlin’in Çeçenya’yı tekrar zorla kendi topraklarına katmaya çalışması uzun sürmedi. Ocak 1993’te, Rusya ve yeni ilan edilmiş bağımsız Çeçenya temsilcileri arasındaki bir resmi toplantıda, Rusya bunu yasal bir konu kabul etti ve Çeçenya’nın statüsüne şedit bir müdahalede bulunmayı reddetti. Bundan kısa süre sonra, Moskova sözünden dönerek ilk askeri taarruzunu başlattı. Bugün Ukrayna’ya açtıkları savaşta olduğu gibi Rus ordusu o zaman da insanlığa karşı çok büyük suçlar işledi, bir analizde bulgulandığı üzere “İşkence ve kötü şöhretli filtreleme kamplarında atılan dayaklardan, gelişigüzel adam ayıklama ve bombalamaya, cebren memleketine gönderme ve keyfi gözaltı ve tutuklamalara varıncaya kadar.” uzuyordu bu suçlar.
Bu esnada Batı, Rusya’nın insanlığa karşı suçlarına neredeyse tamamen sessiz kaldı. 1999’da Rusya Çeçenya’yı yeniden işgal ederek ikinci barış antlaşmasını da ihlal etti.
Putin kariyerine Çeçenya’daki kitlesel zulümlerle başlamıştı; Gürcistan, Ukrayna ve Suriye’ye birlikler göndermekle gücünü pekiştirmek üzere istila formülünü kullanır olmuştu. Rus halkının bu savaşlara rağbet göstermesini sağlayan emperyal zihniyeti besledi. Bu yüzden, Rus devletinde ve toplumda gelecekte reform yapılacaksa, Putin ve sadık kullarını eleştirmek yetmeyecektir. Emperyalizmin daha geniş toplumsal kesimlerce kınanması, Rusya’nın gelecekteki demokratik gelişimi için elzemdir.
Bu da Putin sonrası dönemdeki herhangi bir kökten değişikliğin Rusya’nın Çeçenya’daki suçlarla yüzleşmesini kapsaması gerektiği anlamına geliyor. Bunu toplumsal düzeyde yapamamak tarihin tekerrürüne müsaade etmek demek. Yalnızca Çeçenya’nın değil, aynı zamanda Rusya’nın da iyileşmesi burada mevzu bahis olan. Rusya ancak ve ancak insan hakları ve demokrasiyi emperyalizmin önüne koyarak demokratikleşebilir. Rusya’nın kendi zalim emperyal mirasından kaçma şansı Çeçenya savaşlarında tükendiğinden, Çeçen halkının haklarını güvence altına almak, Rus değerlerinden biri olan emperyalizm karşıtlığını güvenceye almak ve insan haklarını iade etmek hayatidir.
Rusya’nın Putin sonrası dönemdeki liderliği Çeçen toplumu ve devletini iyileştirmeli. İlk adım 19, 20, 21. yüzyıllardaki soykırımların resmi olarak tanınması ve yine resmi olarak Çeçenya’nın bağımsız bir devlet olarak tarihinin kabul edilmesi. Yeltsin ve Putin’in mirasları Rus-Çeçen savaşlarının bütün kurbanların zararlarının tamamı karşılanmalı. 1994-2009 arasındaki son iki savaşta, 300 bine yakın insan öldü.
İkincisi; Kadirov ailesi iktidarını Putin’e borçlu; Putin ve mirasıyla uğraşmak otomatik olarak Kadirov mirasıyla uğraşmak demek. Çeçenya’nın direnişinin zalimce bastırılmasının ardından, Putin sömürgeci bir araç olarak Kadirov rejimini kullandı ve Çeçen halkının bağımsızlık haklarının bastırılmasını sağladı. Bağımsızlık yanlısı seslerin zorla kaybetmeler ve şiddetle bastırılması, ki insanlık suçu olarak nitelendirilebilir, bugün de devam ediyor.
Yerel halkın Kadirovlarla süregiden ve huzur bozan anlaşmazlığının belirtilerine bakarsak, Ramzan Kadirov’un Putin’in mali ve askeri desteği olmaksızın siyasi anlamda hayatta kalma şansı muhtemelen çok az olacaktır. Fakat herhangi bir yeni ve demokrat Rus hükümeti Kadirov’u ve çevresini adalete boyun eğdirmekten sorumlu olacaktır.
Çeçenya’nın uluslararası bağımsızlığını garanti etmeyen herhangi bir siyasi program, yeni Rusya açısından yalnızca komşuları için değil aynı zamanda Rusya içindeki Tataristan, Başkurdistan ve Dağıstan gibi çeşitli uluslar için de tehlike teşkil edecektir.
Diğer ulusal cumhuriyetlerin egemenlik iddia etme ve bunu müzakere etme hakkı olsa da, Çeçen bağımsızlığı meselesi ayrı bir konu olarak görülmeli ve jeopolitikten ziyade insan hakları perspektifinden tartışılmalıdır. Çeçen halkı tahayyül edilemez zulümlere uğramıştır. Zaten yakın tarihte iki kere bağımsızlığı seçtiler. Rusya ancak Çeçenlerin onurunu ve bağımsızlığını geri verebilirse, uluslararası toplum insan hakları ve demokrasiye bağlılık kazanacaklardır.
Rus toplumu, Çeçen soykırımını yasal olarak tanıyarak ve Çeçenlerin egemenliği garantiye alarak geçmişteki zalimliğinin sorumluluğunu alacak, vatandaşlık ve egemenlik haklarına saygı duymaya başlayacaktır.
Ukrayna’nın Çeçenya’nın iyileşmesi için ilk ciddi adımları atan ulus olması tesadüf değildir. Ekim’de, Ukrayna parlamentosu Çeçen İçkerya Cumhuriyetinin bağımsızlığını ve Rus hükümetinin Çeçen soykırımını tanıdı. Rusya ve Çeçenya açısından adalete giden uzun yolu kat etmek için uluslararası toplumun hakikat komisyonları araştırması ve başlatması gerekiyor. Yeltsin’in daha önce yaptığı gibi tam özerklik vaadinin yalan olduğu ortaya çıktı. Rusya artık uluslararası hukukla bağlı olmalı, insanlık suçları için uluslararası adalete teslim edilmeli ve Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaptığı üzere bazı toprakları kaybetmeyi kabullenmelidir.
Rusya’nın emperyal mantığını parçalamak imkansız da değildir tehlikeli de. Almanya’nın yıkıcı bir sömürgeci diktadan demokrasiye giden yolu devletin savaş zamanı zulmünün bütün sorumluluğunu almasıyla döşenmişti. Almanya’nın lideri af diledi, Holokost mağdurlarının ve Nazilerin cebren çalıştırdığı işçilerin zararlarını karşıladı, Berlin’in ortasına soykırım anıtları dikti, okul müfredatının özel bir kısmını Nazi zulümlerine ayırdı ve Nazi propagandasıyla Holokostu reddetmeyi yasakladı.
Artık Rusya ve Rus toplumu için Ukrayna, Çeçenya ve başka yerlerdeki gaddarlıklarıyla yüzleşmek ve demokratikleşme sürecini başlatma zamanı; hem sömürgeleştirdikleri kurbanları hem de bizzat Rusların iyiliği için.
Anonim kalmak isteyen Çeçenyalı bir meslektaş bu makaleye katkı sağladı.
11 Mart’ta Foreign Policy’de yayımlanan bu yazı Fatma Büşra Helvacıoğlu tarafından Ajans Kafkas için Türkçeye çevrildi.