Kırgın Çerkeslerin oy verme saikleri
Her bir oyun oldukça değer taşıdığı seçim döneminde Çerkesler de Türkiye’deki üçüncü büyük etnik grup olarak tanımlanan, nüfusları 3-5 milyon arasında gösterilen bir kitleyi temsil ediyor. Fakat bu nüfusun kimlik merkezli tek bir partiye yöneldiğini iddia etmek zor. Çerkesler, kurdukları yüzlerce sivil toplum kuruluşuyla ağırlıklı olarak kültürel faaliyetler yürüten, son dönemde kimlik ve siyasi taleplerini daha özgürce ifade eden, yıllardır içlerinden bireysel yetenekleriyle öne çıkıp büyük siyasi partilerde yer etmiş insanları bünyesinde barındıran, kendine özgü davranışları olan bir grup. Özellikle son 10-15 yılda Çerkesler adına talepleri olan ve oy tercihlerini buna göre vereceğini belirten bir kitle oluştuğu açık. Meclis’te temsilleri, yok olan dilleri, kültürleri ve diğer konularla ilgili beklentileri var. Ancak görünen o ki Çerkeslerin ve diğer kimliklerin demokratik haklarıyla ilgili gelişmeler, Türkiye’deki genel gidişatla doğrudan bağlantılı ve işler iyiye gitmiyor. Her seçim gibi 14 Mayıs’taki seçim de oldukça kritik olarak tanımlanıyor ve Çerkeslerle ilgili birçok mesele hem iktidar hem de muhalefet tarafında konuşulmuyor. Siyasi partiler için Çerkes meselesi şu an yok hükmünde, işte bu nedenle Çerkes siyaseti merkezli olarak siyaseti tartışmaya açmak lazım.
Toplumun Durumu
Çerkesleri dışarıdan izleyen biri dağınık bir toplum imajı görecektir, bunun farklı nedenleri var. Çerkesler bir önderin peşine takılan bir millet değil, şu an Çerkeslerin tamamını temsil ettiğini söyleyebilecek ne bir siyasi parti var ne de sivil toplum kuruluşu. Çerkes aydınları, Rus devletinin savaş ve sürgün politikası, Osmanlı devletinin iskân siyaseti ve Cumhuriyet’in ulus devlet politikaları sonucu benliklerini kaybettiklerini ve hızla yok olduklarını belirtiyor. Ancak şunu unutmamak gerekir, Çerkesler Anadolu’ya göç ettiklerinde de tek bir kararla, tek bir önderle, tek bir tarihte ya da tek bir bölgeden gelmedi. Karadeniz’in doğu kıyılarından Kafkasya’nın orta bölümüne kadar yayılan Çerkes halkı farklı zamanlarda, farklı nedenlerle Anadolu topraklarına geldiler. Rus tehdidi elbette ana tetikleyici, ancak kimi Çerkesler inandığı İslam dinini daha özgürce yaşamak için yola çıkarken, kimi Çerkesler de zorla sürgün edildi. Bu yüzden tek bir Çerkes milletinden ziyade; sülale, kabile, aile gibi mefhumlar her zaman daha baskın konumda oldu. Pozitif ya da negatif tanımlanabilir ama Çerkesler uluslaşma trenini kaçırdı. Sovyetler Birliğin’de onlara Şapsığ, Adıge, Kabardey gibi alt kimlik propagandası yapıldı, bu isimler gerçeklerden çok kopuk da değildi, bölgedeki topluluklar içerisinde kendini böyle tanımlayanlar vardı. Özetlemek gerekirse hem Türkiye hem de Rusya’da plan ve program dahilinde Çerkes kimliği görmezden gelindi.
Çerkeslerle ilgili son dönem atılan demokratik adımları hatırlamakta fayda var. TRT’de Çerkes dilinde yayın yapılması, Adıgece ve Abazacanın ortaokullarda seçmeli ders olarak okutulması, birkaç üniversitede Kafkas Dilleri ve Kültürleri Bölümü açılması, köy ve yerleşim yerlerine eski adların geri verilmesi, vatandaşların gerçek soyadlarını alabilmeleri, 21 Mayıs 1864 Sürgün ve Soykırım tarihinin resmi kişi ve kurumlarca dillendirilmesi gibi adımlar önemliydi. Çerkeslerin beklentilerinin ötesinde bir demokratikleşme sağlandı, fakat artan yabancı karşıtlığı ve ekonomik bunalımların ardından kazanımlar duraklama dönemine girdi. Yine de şu soruyu sormak lazım, bütün bu icraatların ötesinde şimdi Çerkesler tam olarak ne istiyor? Çerkesler aslında sessizce pozitif ayrımcılık bekliyor. Ancak böyle bir siyasi anlayış Türkiye topraklarında geçerli değil, hak isteyen insanlar kendilerini göstermeye çalışmazsa dikkate alınmazlar. İlk önce belki de Çerkeslerin kendi aralarındaki farklılıkları kenara bırakıp, çalıştay, fikir teatileri gibi faaliyetlerle görüşlerini olgunlaştırmaları lazım. Kelle hesabı siyaset yapılan ortamda, Çerkesler sayılarını göstermeli. Bilindiği kadarıyla 20 bin üyesi olan Kafkas sivil toplum kuruluşları üye sayılarını artırma seferberliğine girse, siyasi partiler bu potansiyele göre hareket etmek mecburiyetinde kalır ve Çerkeslerin siyasetle ilişkisi zamanla normalleşebilir.
Savaşlar ve sürgünlerle yok olmanın eşiğinden dönmüş bir toplum küllerinden doğabilir mi? Çerkeslerin şu an talepleri muğlak. Yine de onlar adına talepte bulunan, siyaset yapanları incelemekte fayda var. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kayıtlarına göre şu an Türkiye’de aktif olarak 126 siyasi parti bulunuyor. Ancak bunlardan sadece 36’sı gerekli şartları karşıladığı için seçimlere girme hakkına sahip. Bu kadar siyasi parti arasında Çerkeslerin diyebileceğimiz bir parti var mı? Büyük umutlarla 2014 yılında kurulan, 2015 yılında yedi ilden dokuz bağımsız adayla girdiği seçimlerde 14 bin oy alan, iki il teşkilatı kuran, üye sayısı 321 olan, beklenen patlamayı bir türlü gösteremeyen Çoğulcu Demokrasi Partisi (ÇDP) için Çerkeslerin merkezde bulunduğu tek parti olduğu söylenebilir. Partinin beklenen etkiyi gerçekleştirememesinin ana nedeni, yönetici isimlerin ekseriyetinin siyasi bir mücadeleden değil, Kafkas kültür derneklerinden gelmesi. Başarısızlığın bir diğer önemli nedeni, devlet kanadının Çerkesleri hâlâ Soğuk Savaş dönemindeki gibi görmesi, Kafkas sivil toplum kuruluşlarının önünün açılması, tehdit olarak kodlanan Sovyetler Birliği’ne karşı planlanmıştı. 1950’li yıllarda Çerkeslere görünmez bir sınır çekildi, folklorik bir kimliğin ötesine geçmelerine müsaade edilmedi ve Çerkeslik yalnızca kültürel bir dernekçilikle sınırlı kaldı. ÇDP’nin ölü doğmuş bir parti görüntüsü verdiği konuşuluyor, Türkiye’deki demokratik ortamı zenginleştirecek adımlar atabilirlerdi ancak geri planda kaldılar.
Partilerde Temsil
Lobici oldukları iddia edilen, özellikle güvenlik birimleri içerisine yerleştikleri söylenen Çerkeslerin büyük partiler ve ittifaklar içerisinde hiçbir temsil gücü yok. Çerkes milletvekilleri olduğu biliniyor, ancak bunların durumu sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın durumu gibi. Yönetmen ve milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in dilinden söylemek gerekirse, “Doğrudur, bu ülkede bir Kürt cumhurbaşkanı, başbakan olabilir, oldu da. Bu ülkede bir Kürt’ün olamayacağı tek bir şey var, Kürt, Kürt olamıyor. Kürt olmadığınız zaman bu memlekette her şey olursunuz.” Elbette durum Çerkesler için direkt Kürtler gibi değil, farklı bir hikâye söz konusu. Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze birçok Çerkes milletvekili oldu, fakat Çerkes kimliğiyle milletvekili olan, gündemine Çerkesleri ya da Kafkasya’yı alan biri var mıydı, tartışmalı. Siyasette aktif yer alan Çerkes kimlikli siyasetçiler Kafkas yapılanmalarının destekleriyle bulundukları makamlara gelmedi, hepsinin başarısı bireysel çabalarıyla gerçekleşti, bu yüzden Çerkeslerin talepleri onlar için bağlayıcı olmadı. Buna örnek olarak Abdüllatif Şener, Engin Özkoç, Hülya Nergis gibi isimler gösterilebilir, onlar Kafkas meselelerinde aktif olmaya çalışmışlar, en azından böyle bir görüntü vermişlerdir.
Büyük partilerden milletvekili olmak kolay değil, Çerkes kimlikleriyle tanınan ve büyük partilerden aday olmak için çabalayan birkaç isim var. Uluslararası Kafkas Derneği Başkanı Oğuz Berk, çeşitli zamanlarda Adalet ve Kalkınma Partisi’nden (AK Parti) milletvekili olmaya çalışmıştı. Berk, Tokat doğumlu olmasına rağmen, Çerkeslerin bir arada yaşadığı, görünür olduğu Kayseri’den 2015 yılında AK Parti’den milletvekili aday adayı olmuş, ancak sonucu bağlayamamıştı. Berk, bireysel çabalarıyla siyasetçilerle temas kuran, onlara kalpak ve kama takan girişimci bir figür. Berk, yıllardır Uluslararası Kafkas Ödülleri isimli bir program organize ediyor. Hatta söz konusu ödül törenini 2017 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla yapma girişimi olmuştu, ancak bazı Kafkas yapılanmaları (KAFFED ve ÇERKESFED) Berk’in bireysel girişiminden hoşlanmadı, toplumu kendilerinin temsil ettiğini iddia ettiler ve organizasyonu Kayseri’de uzun yıllar belediye başkanlığı yapan, dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki üzerinden organize etmeyi denediler, fakat başaramadılar. Erdoğan ile Çerkeslerin buluşması gerçekleşmediği gibi, Çerkes kimliğiyle öne çıkabilecek bir figür yine Çerkesler tarafından silinmiş oldu. Berk, sosyal medyayı agresif kullanan, tamamen kendi çabalarıyla mücadele yürüten biri olarak dikkatleri üzerine çekmeye devam ediyor.
Kurulduğu yıllarda AK Parti hükümetine yakın bir çizgi izleyen Çerkes Dernekleri Federasyonu (ÇERKESFED) Başkanı Nusret Baş’ın da 2015 yılında memleketi Tokat’tan AK Parti adayı olma süreci başarısızlıkla sonuçlanmış, bu seçimden sonra bir daha siyasetle gündeme gelmemiştir. 2019 yılında dönemin Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) Başkanı Yaşar Aslankaya’nın AK Parti listelerinden Ankara-Yeni Mahalle Belediye Meclis Üyesi adayı olmasıyla problemli bir şekilde KAFFED’i bırakması söz konusu olmuştu. Sosyal medya kullanıcıları, Çerkeslerin en büyük örgütlü yapısı olma iddiasını taşıyan KAFFED’in başkanlık koltuğundaki isme layık görülen meclis üyeliğini düşük bulmuş, hatta birçoğu hakaret olarak kabul etmişti. Kayseri’de önümüzdeki seçimler için Birleşik Kafkasya Derneği Başkanı Cemil Görücü’nün Çerkes eşi Yasemin Görücü, çeşitli görevlerde bulunduğu AK Parti’den milletvekili aday adayı oldu. Abhaz Dernekleri Federasyonu (ABHAZFED) eski başkanı Atanur Aksoy, AK Parti Düzce’den milletvekili aday adayı olmuştur. Uzun yıllar Orhanlı Çerkes Kültür Derneği Başkanlığı yapmış Mehmet Aydemir, Balıkesir’de altıncı sıradan AK Parti milletvekili adayı oldu. Örnekler artırılabilir, geçmiş yıllarda Çerkes kamuoyu sivil toplum kuruluşları üzerinden siyasette yükselmeye sıcak bakmıyordu, fakat şimdi değişmiş gibiler.
Önümüzdeki Adaylar
Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde 20 Temmuz 2015 tarihinde düzenlenen saldırıda eşi Ferdana ve oğlu Nart’ı kaybeden Metin Kılıç, KAFFED’deki görevinden istifa edip memleketi Bursa’da Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) ikinci sıradan milletvekili adayı gösterilmiş ancak Meclis’e girememişti. Sanki şimdi bu durum telafi edilmeye çalışılıyor, 14 Mayıs’ta seçilmesi muhtemel Ankara üçüncü bölge birinci sıradan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nden (Yeşil Sol Parti) milletvekili adayı gösterildi, buna rağmen yine seçilemeyeceğini düşünenler var. Kılıç’ın sosyal medya hesaplarından paylaştığı seçim afişlerinde, “Yeşil Sol Parti Çerkes Milletvekili Adayı”, “Çerkesler Mecliste Biz De Varız” ve “Meclise Çerkes Gerek” ifadeleri kullanılıyor, bunlar önemsiz değil. Bir grup Çerkes, Kılıç’ı destekledikleri seçim afişini andıran bildiri metninde; Çerkeslerin dili, kültürü ve edebiyatının yaşatılması için desteklenmesi, eşit yurttaşlık haklarının kabul edilmesi, 21 Mayıs 1864 tarihinin Çerkes Soykırım Günü olarak tescil edilmesi, Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığının tanınması ve Abhazya’ya ulaşımın önündeki engellerin kaldırılması, Türkiye’ye sığınan Çeçenlere mülteci statüsü verilmesi ve faili meçhul Çeçen cinayetlerinin aydınlatılması, seçmeli ders olarak okutulan ana dillere dair engelleyici kısıtların kaldırılması gibi maddelerin altını çizdiler. Çerkes toplumu bir bütün olarak HDP’nin ağırlığının hissedildiği Yeşil Sol Parti’ye oy vermez, ancak Kılıç Meclis’e girerse, gerçekten Çerkes kimlikli bir siyasetçi olarak varlık gösterecektir.
Mutlu Akkaya’nın Kayseri’den bağımsız milletvekili adayı olarak çıkması tesadüf değil. KAFFED cephesinde yenilikçi kanadı temsil eden Akkaya, Rusya’yla arasını iyi tutan kliğe karşı mücadele verdi ve ekibiyle birlikte 2021 yılında yönetimi ele aldı. Bu süreçte Akkaya, Kayseri başta olmak üzere Anadolu’daki Kafkas yapılanmaları arasında mekik dokudu. Akkaya, kamuoyuna verdiği bilgide, Kafkas Dernekleri Birlik Platformu’nun çabalarına rağmen Kayseri’de ortaya çıkan adayların bütün toplumsal katmanları temsil etmediğini ve bağımsız milletvekili adayı olduğunu duyurdu. ÇDP tarafından da desteklenen Akkaya, Çerkes toplumunun kimlik siyaseti yapmadığını söylüyor, fakat toplumsal hassasiyetleri yüksek ve konsolide hareket etme potansiyeli olan yapıların aday belirleme sürecinde görmezden gelinmesinin sonuçlarıyla partilerin yüzleşeceklerini vurguluyor. Akkaya, TBMM içerisinde Çerkeslerin temsil edilmesini ve toplumun sorunlarına çözümün burada gösterilmesi gerektiğini savunuyor. Akkaya’nın adaylığı, seçilmek üzere değil, yok sayılmaya karşı çıkış gibi. Sonuç olarak Uzunyayla bölgesinde Kabardey ağırlıklı olmak üzere, birbiriyle bağlantılı yaklaşık 70 Kafkas köyü var, bu durum Kayseri’de Çerkeslerin ortak karar alımını güçlendiriyor ve partiler tarafından yok sayıldıkları zaman kendilerini hatırlatıyorlar. Akkaya’nın kaba matematik hesabına göre 90-100 bin arası oy alması gerekli, yani milletvekili olma ihtimali düşük. Kayseri’de yaklaşık 120 bin Çerkes olmasına rağmen, 2015 yılında ÇDP’nin desteklediği bağımsız Çerkes milletvekili adayı Emine Sezgin 5.000 oy almıştı.
Yıllardır siyasetle arasına mesafe koyan, kültürel dernekçilik yapan Kafkas yapılanmaları içerisinden Çerkes kimlikleriyle siyasete dahil olma girişimleri artık belirgin biçimde görülüyor, önümüzdeki seçimde Kılıç ve Akkaya’nın milletvekili adaylıkları bunun örnekleri. Kafkas sivil toplum kuruluşları siyasetin baskın cazibesine karşı taviz vermiş görüntüsü çizerken, seçmen ve partilerin buna aynı dengede karşılık verip vermeyeceğini sadece 14 Mayıs’taki seçim değil, gelecekte çıkacak Çerkes adaylar, onların alacağı oy oranları ve temsil güçleri belirleyecek. Çerkeslerin sayıyla ölçülmeyecek ilginç ve bir o kadar pozitif prestijleri var, az oy alan bağımsız adayların bunu bitirebileceği, büyük partilerin Çerkesleri gelecekte daha az dikkate alacağını söyleyen Çerkesler bulunuyor. Her seçim olduğu gibi bu seçimin de hayati olduğunu düşünen, büyük ittifaklara oy verecek seçmen kitlesi Kılıç, Akkaya ya da diğer Çerkes kimliğiyle siyaset yapan adaylardan pek memnun değil.
Kimlik Siyaseti
Anadolu’daki Kafkas köyleri örnek alınırsa, Çerkeslerin oy tercihlerinde yaşanılan bölgenin genel tutumuyla paralel bir çizgi gözlemleniyor. Yine şehir merkezlerinde yaşayan Çerkeslerin büyük bir kısmı, sıradan bir vatandaş gibi yaşamını sürdürüyor, kültürel faaliyetle, etnik siyasetle, kimlikle pek bir bağlantıları yok. Her şeye rağmen, Çerkes kimliğiyle siyaset yapanların görünümü yıllar geçtikçe belirgin hale geldi. 2000’li yılların ardından gelişen demokratik ortamın Çerkes söyleminin önünü açtığı söylenebilir. 2003 yılında derneklerin birleşmesiyle kurulan üst çatı federasyonlara devlet tarafından izin verilmesi, Kafkas derneklerini siyasetin gündemine itmeye başlamıştı. Kafkas sivil toplum kuruluşu çevrelerinden çıkan Demokratik Çerkes Platformu, Kafkasya Forumu, Demokrasi İçin Çerkes Girişimi, Çerkesya Yurtseverleri, Çerkes Hakları İnisiyatifi gibi enformel yapılanmalar, Çerkes siyasi görünümünü artırdı. Jineps gazetesi de Türkiye kamuoyuna Çerkes bakış açısını gösterdi. Çoğu aktifliğini kaybeden bu yapılar, düzenledikleri organizasyonlarla demokratikleşme sürecinde Çerkeslerin unutulmaması gerektiğini hatırlatmıştı. ÇDP de belirgin bir şekilde Çerkes Hakları İnisiyatifi içerisinden çıktı. 2015 yılında ÇDP desteğiyle Laz kimlikli Ali İhsan Aksamaz bağımsız milletvekili adayı olmuştu, ancak zamanla parti içe kapandı, benzer farklı kitlelerle demokratik çoğulculuğu artırması gerekirken Kafkas halklarıyla bile sağlıklı ilişki kurulamadı.
Çerkeslerin pek sesi çıkmayan, görünür olmayan ağırlıklı kısmı Türkiye’nin asli kurucu unsuru olduğunu düşünür, çünkü Kafkasyalı muhacirlerin neredeyse tamamı Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce Osmanlı topraklarına göç etmiştir ve hem Osmanlı hem de Türkiye döneminde bütün vatandaşlar gibi askere gitmiş, vergi vermiş ve benzer sıkıntıları yaşamışlardır. Bu anlamda Çerkesler kimlikleriyle ilgili taleplerinde çekingen davranır; çünkü böylesi talepler azınlık talebi gibi, emperyalist ülkelerin maşası olmak gibi kodlanmıştır. Çerkesler asli unsur olduklarını göstermek uğruna, Çerkesler adına parti kuran ya da kimlik siyaset yapanları yalnız bırakabilir. Türkiye toplumunun hafızasında Osmanlı devletini yıkan, dolayısıyla Türkiye’yi yıkabilecek en büyük neden, milliyetçi grupların çıkardığı isyanlar olarak damgalanmıştır. Bu doğru ya da yanlıştır farklı bir tartışma konusu, ancak Çerkesler böylesi bir gündemin merkezinde yer alacak adımlar atmaktan imtina ediyorlar. Tarihsel önyargılara rağmen, nihayetinde Çerkeslerin ya da farklı toplumsal kesimlerin taleplerini dikkate almak, ortalama vatandaşın da haklarını genişleten, genel anlamda huzuru ve refahı artıran demokratik bir adım olacaktır; Türkiye bunu 2000’li yıllarda yaşadı. Sistemin muhaliflerini bir şekilde kendi içerisine alarak yumuşattığı iddia ediliyor, burada örnek olarak da İslamcılar gösterilir. İslamcıları bile içine çekip rejimle uyumlu hale getiren sistemin, Kürt ya da Çerkes merkezli kimlik taleplerini dikkate alıp yumuşatması gayet mümkün.
Kırgın Sessizlik
Velhasıl mesele sadece haklar ve talepler değil, Çerkesler kendilerinin Meclis’te temsil edilmediğini düşünüyor. Şu an TBMM çatısı altında 600 milletvekili var, nüfusa oranladığımız zaman, Çerkes kimlikli milletvekillerinin mantıken Meclis’te temsil edilmesi gerekir, ancak böyle bir durum yok. Çerkes temsiline büyük partiler sıcak bakmayabilir, çünkü partiler kendilerine mutlak itaat etmiş, varlık sebebini liderin iki dudağı arası dışında başka bir yerde aramayan milletvekilleri arıyor. Meclis’te azımsanmayacak sayıda Çerkes milletvekili olsa, farklı partilerden olmalarına rağmen, Kafkasya’da yaşanan olaylar ya da Türkiye’deki Çerkeslerle ilgili meselelerde birleşip, büyük partilerin çatışmacı varlık sebeplerini ortadan kaldırabilecek adımlar atabilirler. Bu örnek gelişmenin ihtimali bile yerleşik siyasi partiler için kabul edilemez. Çerkeslerin probleminin kaynağı, aslında Türkiye’deki genel siyasi kültürle ilgili. Siyasi klikler şu an temelde para ve gücü kontrol eden devlet kurumlarını ele geçirme motivasyonuyla hareket ediyor. Propagandalarında ise kimliklerin önemli olmadığını, iyi ve kötü arasında seçim yapılacağını söylüyorlar. Halbuki kavganın göbeğinde herkes bir kimliğin ya da hemşehrici dayanışma ağının temsilcisi olarak yer alıyor, AK Parti’de Rize-Trabzon merkezli Karadenizlilik veya CHP’de İç Anadolu merkezli Alevilik bunun en tipik örnekleri. Kırgın Çerkesler var, fakat bu sadece devlet, partiler ya da Çerkeslerin kendi tutumlarından kaynaklanmıyor. Türkiye’de ekonomi ve hukuk başta olmak üzere kötü gidişat, toplumsal kesimlerin tamamını en az Çerkesler kadar kırgın hale getirmiş durumda, 14 Mayıs’taki seçimlerde elbette bunun sonuçlarını göreceğiz.