Çeçen bağımsızlıkçı, Putin’in adamını koltuğundan etmeyi kafasına koydu
Ağustos sonlarında, Londra’nın kuzeyinde evden çevirdiği ofisinde Ahmed Zakayev’le tanıştım. Üstünde bej rengi bir ceket, ak sakallı dede misali beni karşılamak için rahat koltuğundan kalkmadan önce iki oğlu da yanındaydı; birisi onun tercümanlığını yapıyordu. Bu mütevazı ve dini bütün Müslüman adamın Başkan Putin’in Çeçenya’daki fedaisi Ramzan Kadirov’u koltuğundan etmeyi hedeflemesini doğrusu şaşırtıcı bulmuştum. Ben bu satırları yazarken Kadirov’un askeri kuvvetleri Ukrayna’daki cephe hattı boyunca delik açmaya çalışıyorlar. Zakayev’in Londra banliyösündeki evinin planları için bir üs işlevi görmesi kendisinin Don Kişot gibi algılanmasını da beraberinde getiriyor. Bu belki bizatihi Londra’nın hikayesinin de tezahürüdür: Bütün metropol başkentleri sürgünlerden, aktivistlerden ve isyankâr liderlerden payına düşeni almıştır. Fakat pek az insan kendi davasının izini sürme hususunda bu kadar direnç göstermiştir.
Çeçenya, Rusya’nın en güneyinde. Kafkas bölgesi genel anlamda Rusya’nın hem güvenliği hem de değerli kaynakları, petrol ve gaz açısından stratejik bir öneme sahip. Çeçenya için en azından 18. yüzyılda yaşamış Büyük Petro günlerinden bu yana savaşılıyor. Daha yakın tarihe baktığımızda, Rusya’nın 1990’larda Çeçenya için iki kere savaşa girdiğini görüyoruz. “İçkerya” 1991’de Sovyetler Birliğinin yıkılışından sonra Çeçen bağımsızlıkçıların kendi cumhuriyetlerine verdiği isimdi. 1994-96 arasındaki kısa bir savaşın ardından, 1999’da İkinci Çeçen Savaşı başlayıncaya kadar bölge fiilen bağımsızlığın keyfine varmıştı. The Guardian’ın yabancı muhabiri Luke Harding’e göre, olayların merkezinde Zakayev vardı. “Zapt Et ya da Yok Et” adlı Zakayev biyografisinde Harding şöyle yazar: “Kendisi bakan, askeri komutan, müzakereci ve aynı zamanda başkan adayıydı.” Tanklar İçkerya’ya girdiğinde Zakayev bir araba kazasında ciddi şekilde yaralandı. İnguşetya, Kuzey Osetya ve Gürcistan’da bir sığınaktan ötekine kaçarak bir süre saklandıktan sonra 2004’te Londra’da sığınma istedi. Orada kendini İçkerya Başbakanı olarak lanse etmeye başladığı 2007 senesine kadar Başbakan sıfatıyla hareket etmeyi sürdürdü. Her ne kadar kendisi İçkerya için sürgündeki devlet başkanı olarak hareket etse de, devleti halkıyla aynı zemine basan bir gerçeklik olarak var olmayı bırakmıştı.
Tam da bu noktada Putin Ramzan Kadirov’un babası Ahmed’i Çeçenya lideri olarak başa geçirdi; bu da İçkerya’yı yalnızca bir avuç internet sitesi ve belge üzerinde ve sürgün edilmiş Çeçen diasporasının hafızasında var olan bir kâğıttan cumhuriyete dönüştürdü. Dahası, Ruslar başarılı ve sistematik şekilde Zakayev’in liderliğini ekarte ettiler. 2013 itibariyle kurucu Cohar Dudayev’den Zelimhan Yandarbiyev, Aslan Mashadov, Abdulhalim Sadullayev ve Doku Umarov’a kadar bütün başkanlar öldürüldü. Geriye sadece Zakayev kaldı.
Yıllar geçti, Zakayev bu efsanevi İçkerya Cumhuriyetini yeniden kurma umudundan vazgeçmedi. Bugün Putin’in istilası Ukrayna’yı tahrip eder ve Rusya’nın bir zamanlar arka bahçesi olan ülkede iktidar boşlukları yaratırken, Zakayev ayağına bir fırsat geldiğini sezdi. Londra, Brüksel ve Kiev’den onu dinleyecek herkesin siyasi desteğini almak üzere seyahatlere başladı. Dışardan bakanlara diasporadaki Çeçenlerden oluşan gönüllü milis gücü gibi görünecek bir “ulusal” ordu kurmaktan bahsediyordu. Fakat Zakayev’e göre düşünüldüğü gibi salt milis diye bir şey yok; yeni gelişmeye başlayan bir Grande Armee (Büyük Ordu) var ve Zakayev’in bundan umudu rakibi Kadirov’u koltuğundan edip ihtişamlı bir müzikle Grozni’ye geri dönmek. Fakat Orta Doğu’da yapılan pek çok sınır ötesi savaş gibi bu da kolaylıkla geri püskürtülebilecek bir oyun. Esasında bu zaten Çeçenya’nın yakın tarihinde püskürtülmüş bir oyundur da.
Putin’in gazabını çekmek, Zakayev’i amansız siyasi faaliyetlerden el çektiremedi. Onun misyonu İçkerya Cumhuriyeti fikrini canlı tutmak ve Putin ile Kadirov’un ihlallerini ortaya çıkarmaktı. Londra’ya varır varmaz sürgün edilmiş Ruslarla ekip kurdu, ortak siyasi düşmanları Putin onları birleştirmişti. Muhalif Rus Aleksandr Litvinenko’nun ölümüyle sonuçlanan zehirlenmesine dair İngilizlerin soruşturmasının da işaret ettiği üzere Zakayev’in hem Litvinenko’nun kendisiyle hem de Putin’i eleştiren bir diğer önemli isim olan Boris Berezovski ile arkadaşlığı bilhassa mühimdi. Bu üçü Çeçen çatışmasının muhalif tarafındaydı. Litvinenko Rus Federal Güvenlik Servisi istihbarat görevlisiyken, Berezovski o zamanlar Moskova adına hareket eden bir Rus oligarkıydı. Fakat sonraki yıllarda Litvinenko Çeçen bağımsızlık davasına giderek daha fazla sempati beslemeye başladı. Soruşturmanın belirttiği üzere, Berezovski “Rus göçmenleri finanse” ediyor, Litvinenko da Zakayev’in koruması olarak iş görüyor, aynı zamanda Rusların insan hakları ihlallerini soruşturan savaş suçları komisyonunda da yer alıyordu.
Böyle ittifakların bedeli ağır olur. İngiliz Yabancılar ve Milletler Topluluğu Ofisi’ne göre, 2004’te Londra’da komşu olan Zakayev ve Litvienko’nun her ikisinin de evlerine yangın bombası atılmıştı. Yapanların saikleri anlaşılamadı. 2002’de Times, Zakayev’in isminin FSB’nin kara listesinde olduğunu açığa çıkardı. 2006’da arkadaşı Litvinenko, herkesçe bilindiği üzere, kimyasal polonyumla zehirlendi. İngiliz gazetelerinin ön sayfalarını kaplayan bir deri bir kemik vücudunun fotoğrafları Putin’in düşmanlarının peşinden nereye kadar gidebileceğinin kanıtıydı. Kremlin’i eleştiren ve yine bunların arkadaşı olan, yine soruşturmaya göre Zakayev’in savaş suçları komisyonunda yer alan Anna Politkovskaya da Ekim 2006’da öldürüldü. 2011’de Britanya’nın Özel Göçmen Temyiz Komisyonu, Zakayev’i görüşüne alan ve Çeçen tetikçi olduğu iddia edilen birini tardetti. O zamandan beri Zakayev İngiliz güvenlik hizmetlerine kendi hareketlerini bildirmek durumunda.
Zakayev Putin’e karşı verdiği mücadeleyi “kutsal savaş” olarak görürken, davası için pek de kolay siyasi destek bulamıyor. Avrupa başkentlerindeki sürekli lobicilik faaliyetlerine, İçkerya gündemini sürekli sıcak tutsunlar diye oyuncu Vanessa Redgrave’den eski İngiliz İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn’e dek dostlara güvenme çabalarına rağmen yıllar içinde pek az gelişme kaydedildi. İslamcı terörizmin bir numaralı güvenlik tehdidi olarak görüldüğü 11 Eylül sonrası dünyada, İngiltere’nin o zamanki Başbakanı Tony Blair ve diğer siyasetçiler Zakayev gibi muhalifler ve bağımsızlıkçıların kaotik dünyasından ziyade Moskova ile daha yakın bağlar kurmayı tercih etmişlerdi.
Gelin görün ki Rusya’nın Ukrayna’yı son işgaliyle birlikte İçkerya davasına yönelik tavırlar da değişti. Kadirov’a muhalefet saikleriyle hareket eden Avrupa Çeçen diasporası, direksiyonu Ukrayna’ya savaşa gitmek üzere kırmaya başladı. Batı medyası da Kadirov’un kuvvetlerinin zalimliği karşısında -mesela Nisan 2022’deki Buça Katliamı’ndaki rollerini düşünün- korkuya kapıldığını ifade ettiler; aynı zamanda Ukrayna saflarında savaşan Şeyh Mansur ve İçkerya kurucusu Cohar Dudayev gibi halk kahramanlarından ismini alan sakallı Çeçen taburlarına sempati gösteriyorlardı. Bu gönüllü taburlar, İçkerya’ya bağlılıklarını simgeleyen, ortasında siyah bir kurt olan kırmızı, yeşil ve beyaz renklerden müteşekkil askeri yamalar takıyorlardı. 90’lardaki Çeçen savaşlarının sürgün gazileri tarafından Danimarka’da kurulan milisler 2014’te Donbas çatışması başladığından bu yana Ukrayna ordusuyla birlikte savaşıyordu.
Bağımsızlıkçıların lehine gibi görünen rüzgarla birlikte Zakayev de lobi oyunlarını şahlandırdı. Eski tiyatro oyuncusu sempati atağına kalkmıştı, Avrupa basınında boy gösteriyor, Kiev’e uçuyor, Oleksiy Honçerenko gibi Ukraynalı milletvekilleriyle buluşuyor ve Youtube üzerinden görüşmeler yapıyordu. Ayrıca Eylül 2022’de kendi askeri birimini kurmak üzere askeri takımlarını kuşandı. Komutan olduğu günlere geri dönen Zakayev, bu birime uzun ve debdebeli bir isim vermişti: Çeçen İçkerya Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı Özel Kuvvetler Taburu ya da kısaca OBON. Zakayev bu birliğin resmî başkumandanıdır; sosyal medyadaki fotoğraflarında Ukrayna’nın içindeki birliklere kumandanlık yaparken ya da geleneksel İçkerya pazubentini takıp Kalaşnikof kullanırken görülüyor.
Görünen o ki OBON’un kapasitesi nispeten daha yüksek. Ukrayna ordusuyla omuz omuza savaşan iyi donanımlı bir taburun kamera görüntüleri çıktı ortaya, 2022 yazında Herson bölgesindeki köyleri geri alıyorlardı. Ukrayna kuvvetleriyle birlikte savaşan bu askeri birliğin mevcudiyetinin Zakayev’in davasına daha fazla ağırlık ve meşruiyet kazandırması hedefleniyordu. İletmeye çalıştığı mesaj da “milli ordu” olduklarıydı; İkinci Dünya Savaşı’nda Alman kuvvetleri ve Vichy rejimine karşı savaşan Free French’e yakın, sürgünde bir ordu oldukları. Bunun mükafatı Ekim 2022’de, Kyiv Post 287 Ukraynalı vekilin İçkerya cumhuriyetinin “geçici olarak Ruslarca işgal edildiğini” kabul ettiğini bildirdiğinde geldi. Bu durum Ukrayna’nın Kadirov hükümetinin meşru olmadığını düşündüğünün göstergesiydi. Radio Free Europe/Radio Liberty’nin demesine bakılırsa, bunun karşılığında Ukrayna başkanı “Dışişleri Bakanlığının konuya eğilmesi” gerektiğini söylemişti.
Fakat İçkerya için alınan bu bariz zafer Zakayev’in zaferi diye bir şey yoktu, hatta bağımsızlıkçıların zaferi bile denemezdi; belki ulusal bir varlık olarak İçkerya’nın zaferiydi. Ukraynalı vekiller ve esasında dış kapının dış mandalları da bu bağımsızlıkçı İçkerya devletinin başını esasında kimin çektiğini sormalılardı. 1990’lardaki Çeçen savaşlarından kalan mirastan ötürü bağımsızlıkçılar da fazlasıyla bölünmüşlerdi. Ukraynalı siyasetçilerle dansa kalkan yalnızca Zakayev değildi; başka Çeçen siyasetçiler de bu kendinden menkul cumhuriyetin önderliği üzerinde hak iddia ediyorlardı. Kasım 2022’de Radio Liberty, Çeçen bağımsızlıkçıların temsilcilerinin iki ayrı kongre düzenlediklerini bildirdiğinde bu sorun netleşti: Kongrelerden birini Süleyman Canbolat Fransa’da, öbürünü de ertesi gün Zakayev Belçika’da düzenlemişti
Ukraynalı siyasetçilerin bundan bir anlam çıkarmak için siyasi aritmetik işletmeleri gerekti. Zakayev’in en azından İçkerya anayasasına göre son İçkerya başkanı Doku Umarov’un, kendisi cumhuriyeti 2007 yılında fiilen kaldırsa ve İçkerya’nın artık bütün Kuzey Kafkasya’yı da içine alan bir “İslam Emirliği” olduğunu ilan etse de vazifeli başbakan olduğu fikri üzerinde düşünmeleri gerekecekti. Dahası 2003’te Çeçenya’da yapılan referandum, ne kadar gülünç de olsa, bu toprakların Rusya Federasyonu’nun parçası olmaktan hoşlanacağını göstermiştir. İçkerya Cumhuriyetinin hiçbir seçim yapmadığından, vekillerin liderliği tek bir adama vermek isteyeceğinden ne kadar emin olabiliriz ki?
Eğer bu kâfi gelmezse, İçkerya liderleri öyle görünüyor ki ülkeleri de ayıracaktır. Caucasian Knot online haber sitesine göre, Süleyman, “Şeriat Kanunları tarafından yönetilen bir Cumhuriyet” isterken, Zakayev “seküler İçkerya” istiyordu ve bana söylediği kadarıyla bu dinin terk edilmesi demek değildi. Ayrıca Umarov’a, onun İslam Emirliği vizyonuna inananlar Çeçenler de var diasporada. Bağımsızlıkçılar çok daha fazla konuda ayrışıyorlar. Mesela; Çeçenya’nın Batı ile ilişkisi nasıl olacak? Zakayev gibi bazıları geçmişte Batı’nın davranışıyla ilgili ikircikli olsa da yine de İçkerya’nın bu doğrultudaki siyasi pusulasına işaret edilmesi gerektiğini düşünüyor. Ötekiler Batı’nın bu kendinden menkul cumhuriyeti 11 Eylül’den sonra kendi kaderine terk ettiğini düşünüyorlardı ve pek emin değillerdi. Çeçen bağımsızlıkçılar içindeki bölünmeler göz önüne alınırsa, kimse Ukraynalı siyasetçileri Çeçenlerin siyasi liderlerini tanımaktan kaçınırken Ruslarla giriştikleri savaşa Çeçenlerin katkıda bulunmasını hoş karşıladıkları için suçlayamazdı. İşte bu yüzden Ukrayna’nın Başkanı Volodımır Zelenskıy meseleyi yok sayıyor gibi duruyordu.
Yahut da Zakayev’in OBON’u, Çeçen Büyük Ordusu, bir niyet beyanı gibi durmuyor pek. Daha önce bahsedildiği üzere diğer Çeçen bağımsızlıkçı taburları İçkerya’nın bayrağını da yükseklere asmıştı ve OBON’dan daha uzun süre Ukrayna kuvvetleriyle omuz omuza savaştılar. Önemli ölçüde sufi bir tabur olan Şeyh Mansur Taburu ve temelde milliyetçi olan Cohar Dudayev taburu 2014’te Donbas’ta çatışmalar başladığında beri Ukrayna güçleriyle birlikte savaşıyor. Kendilerini Zakayev’in gündemine uydurmak zorunda değiller: Birmingham Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler hocası Cerwyn Moore’un da işaret ettiği üzere Ukrayna hükümetiyle Zakayev’in kuvvetlerine nazaran çok daha yakın bir ilişkileri var. İşleri daha zorlaştırmak için, Çeçen Başkanı Aslan Mashadov’ın oğlu Anzor Mashadov şimdi haberlere göre kendi “özgürlük ordusunu” kuruyor.
Şu durumda Zakayev belki de savaş zamanlarında önderlerin yaptığı üzere büyük konuşuyor olabilir. Bağlı oldukları askeri birim muhtemelen birkaç yüz kişiden oluşmasına rağmen, insanlar gerçekten milli bir orduları varmış gibi hissediyor ve Ukraynalı Parlamentosu’nun İçkerya’yı tanıması fiilen kendi siyasi meşruiyetini tanımasına denk. Fakat Moore’a göre gerçeklik ne onun ne de diğer bağımsızlıkçı liderlerin Kadirov yönetimini tehdit etmediği şeklinde; zira hâlâ “bir araya” gelebilmiş değiller. Fakat Moore tamamen karamsar da değil: “Ukrayna direnişinin şemsiyesi altında bir tür yarı gerçek kimlik algısı şekillendirmeleri gerçeği epeyce güçlü kılıyor.” Kadirov artık Çeçen kimliği ve yönetiminin tek modeli değil: Bağımsızlıkçılar da bir alternatif sunabilir ve bu da Grozni’yi endişelendiriyor.
Parçalanmalarına rağmen, Kadirov bağımsızlıkçıların mevcudiyetinden rahatsız. Rusya’nın Çeçenya’daki fedaisi Ukrayna direnişine karşı tavizsiz bir konum aldı. Reuters raporları bu adamın, Rusya’yı “satanizm”den kurtarmak üzere ilginç şekilde cihada girişerek taktik nükleer saldırılarla Ukrayna şehirlerini haritadan silmek istediğine işaret ediyor. Bu gülünç, despot ya da abartılı retorikleri ve Instagram gönderileriyle bilinen bir adam için normal durabilir. Muhtemelen laf salatasının altında Putin’in düşüşünün kendi düşüşüne yol açacağına fark etmesi yatıyor. Kadirov biliyor ki Putin düşerse Birnam Wood neredeyse kesinlikle Dunsinane’ye gelecek, bağımsızlıkçı kuvvetler de onun ardından Grozni’de bitecek. Tevekkeli değil, Dışişleri Politikaları Araştırma Enstitüsü analisti Harold Chambers, Kadirov’un kendi birliklerini bağımsızlıkçı taburlar harekete geçtiğinde işe koştuğunu söylüyor. Ayrıca gazabını da özellikle Zakayev’e yöneltiyor. Eylül 2020’de Caucasian Knot, Zakayev’in akrabalarının Urus-Martan adlı Çeçen kasabasında Kadirov’a bağlılık yemini etmek için toplandığını yazmıştı. Aynı zamanda Zakayev’in erkek ve kız kardeşleriyle yeğenlerinin de gözaltına alındığını söylüyordu. Kasım 2022’de aynı medya kuruluşu Kadirov’un “Zakayev’i öldürecek” yurttaşlara ödül vereceğini bildiriyordu.
Zakayev ve esasında bütün bağımsızlıkçıların en büyük sorunu Kadirov ya da Kadirov’un Putin’e karşı nasıl zar atacağı değil. Siyasi birliğe erişmek ya da Çeçen dağlarına nüfuz edebilecek bir ordu toparlamak bile değil. Zakayev’in oyunu kazanmak için gerçek düşmanını, Çeçenya’nın yakın tarihini yenmesi gerekiyor. Bu miras yalnızca ona musallat olmakla kalmıyor aynı zamanda Ukraynalılara ve bütün bir uluslararası topluma da musallat oluyor. Batı’nın gözünden bakıldığında, doğru yanlış o ayrı bir konu, ama Çeçen bağımsızlıkçılığının hikayesi cihatçılıkla iç içe. Uluslararası toplumun son 20 yıldır cihatçılığın meyvesini yiyen bağımsızlıkçılara arka çıkması düpedüz hazmedilmez bir şey. Zakayev de dahil olmak üzere eski savaşçıların hâlâ oyunda olduğu gerçeği şu soruyu akıllara getiriyor: İşler bu sefer neden daha farklı olsun? Zaten Suriye’den dönen Çeçen cihatçılara dair raporlar da var halihazırda.
Dünya, son zarın nasıl düştüğünü gördü ve tecrübe etti. 1991’de Sovyetler Birliği çöktüğünde Çeçen-İnguş Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti de ikiye bölünmüştü. İnguşetya Cumhuriyeti yeni Rusya içerisinde kalmaya karar verdi. Bu esnada eski Sovyet hava kuvvetleri Tümgenerali Dudayev bağımsızlık istiyordu. Bu anlaşılabilirdi. Çeçenlerin tarihinde Rus imparatorluğuna direniş de vardı. 19. yüzyıldaki Şeyh Mansur ve Şeyh Şamil’in gazaları (direniş) milli hikayelerinin parçasıdır. Dahası, Josef Stalin’in Çeçenlere reva gördüğü zalim muamele ortak hafızalarında yaşıyordu hâlâ. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlara yardım ettikleri iddiasıyla onları cezalandırma politikası tahmini 40 bin Çeçen ve İnguş’un süreç içinde zorla yerinden edilmesine veya öldürülmesine sebep oldu. Dudayev, Sovyetlerin insanları kontrol etme şekline de aşinaydı: 1980’lerdeki Sovyet-Afgan Savaşı’nda hizmet veren Sovyet hava filosunu komuta etmiş ve savaş çıkmasını beklemişti. Tabii 1994-96 arası Birinci Çeçen Savaşı başladı. Savaşın daha ilk altı ayında, akademisyen ve insan hakları örgütlerine göre tahmini 40 bin kişi ölmüştü.
Yine de Dudayev uluslararası destek ve müteveffa Rus Başkanı Boris Yeltsin’den biraz kabul görebildi. Çeçenya, Zakayev’in müzakere ettiği 96 tarihli Hasavyurt Anlaşmasını takiben fiili bir bağımsız devlet oldu. 1997’de Rusya-Çeçenya Barış Antlaşması yapıldı, New York Times’a göre Yeltsin bu tarihte “asla güç kullanmayacağına ya da Rusya Federasyonu ve İçkerya Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerde kullanma tehdidinde bulunmayacağına” söz verdi. Rus başkanının bağımsızlıkçıların kendi cumhuriyetlerine koydukları ismin aynısını ilk defa bu zamanda zikretti. Bu cumhuriyetin tanınmasına denkti. Komşu Gürcistan da bozmadı ve İçkerya’yı tanıdı. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) da dahliyle bağımsızlık yolu somut bir zemine oturuyor gibiydi. Rusların petrol zengini bölgedeki hırslarına büyük darbe oldu bu. Ama zafer hem acı hem tatlıydı: Zakayev’in kahramanı ve hocası Dudayev Nisan 1996’da suikasta kurban gitti. 1997’de seçimler yapılana kadar bu kendine özgü cumhuriyetin bir ara dönem başkanı oldu: Zelimhan Yandarbiyev.
İçkerya’nın demokrat ve bağımsız bir ulus devlet olabileceğine dair bazı göstergeler vardı. Zakayev’in de katıldığı Ocak 1997 seçimlerinde kavga sertti; acıydı da. Fakat AGİT’ten gelen 70 kadar gözlemciden oluşan timin başını çeken Tim Guldimann bu seçimlerin “özgür ve adil” olduğuna karar vermişti. Mart itibariyle anayasa yürürlükteydi. Uluslararası toplum tarafından siyaseten ılımlı görülen Aslan Mashadov’un iktidara gelmesiydi sonuç. Bütün adaylar da sonucu kabul etmişe benziyordu.
Fakat Mashadov kontrolü ele geçirdiğinde bile çatlamalar ve bölünmeler devam ediyordu. Şu an gördüğümüz tartışma ve meselelerin aynısı o zaman da yaşanmıştı. Mesela Yandarbiyev ülkeyi ara başkanlık yaptığı kısa sürede İslam devletine dönüştürmek istemişti. Başkan adaylarından Şamil Başayev de Rusları müzakereye zorlamak için 1995’te Rusya’nın güney kasabası Budenovsk’ta bir hastanenin rehin alınması eylemine karışmıştı. Eylem başarısız oldu. Başkan adayının buradan gereken dersi almış olduğunu düşünmek istiyor insan ama 2004’te Beslan’daki bir okulun rehin alınmasındaki sorumluluğunu kabul etti kendisi. Bu durum Rus ordusu okula saldırmaya karar verince öğrencilerin ölümüyle sonuçlandı. Yine de Basayev, Rusları masaya oturmaya zorlamanın dalavere olduğu iddiasındaydı. Böyle dostun olsun, düşmana ne gerek?
Savaş sonrası “cumhuriyet” çok ciddi para, yatırım ve güvenlik ihtiyacı içindeydi fakat adam kaçırmalarla eşkıyalık yatırımcıları korkutup kaçırıyordu. Seçimlerden önce bile altı Kızıl Haç çalışanı uykularında öldürülmüştü. Elbette Zakayev gibi pek çoğu Rusları bu kanunsuzluğu körüklemekle suçladı. Elbette bu makuldür. Ruslara göre bağımsız Çeçenya diye bir şey düşünülemezdi. Onlar, bu yeni ulusun Rus Federasyonu kanatları altına girmeksizin hiçbir şekilde yönetilemeyeceğini göstermeye çalışıyordu. Aralık 1996’da BBC’ye göre El-Kaide’nin son lideri Eymen el-Zevahiri Rus gözetiminde altı ay geçirdi; Çeçenya’da geçerli bir vizesi olmadan yakalanmıştı. Ruslar adamı bıraktı. Bu da bizleri bu zamana kadar etkileyen sonuçlara yol açtı. Dolayısıyla, FSB’nin Rusların siyasi hedeflerini ileriye götürmesi ve Çeçen liderliğini bölmek şeklindeki en birinci hedeflerini gerçekleştirmeye çalışması akıl almaz değildir.
Yine de bu tuzakları Rusların kurduğunu varsaysak bile, bu zaten ne olursa olsun önüne geçilemez bir düşmanın yapacağı şeydir. Gerçekte, şimdi olduğu gibi o zaman da siyasi kavgalarca bölünen Çeçen yurduydu. Liderler düpedüz birleşememişlerdi. Bu adamların pek çoğunun savaştan önce sıradan ölümlüler olduğuydu hakikat. Zakayev aktördü; Kadirov’un babası Ahmed inşaat işçisiydi; İslami Kafkasya’nın müstakbel başkan ve emiri Umarov da milleti haraca keserdi. Bir araya getirilmiş ve savaş esnasında Dudayev’in siyasi liderliğinde şekillenmişlerdi. Mesela; Basayev Moskova’da bilgisayar satarken 11 tabura kumandanlık etmeye başlamıştı. Pek çoğunun hikayesi buydu. Dudayev cinayete kurban gittikten sonra bu adamlar ülkelerinin ne yöne götüreceklerini bilmeksizin siyasi anlamda yetim kaldılar. Aynı zamanda gaza kahramanları oldukları yönünde şişkin bir benlik algıları da vardı. Kimin olmaz ki? İnsan her gün Ruslarla kavga edip onları hırpalamıyor. Şeyh Şamil bile yapmadı bunu; son günlerini Kiev’de sürgünde geçirdi ve 1871’de Hazreti Muhammed’in şehri Medine’de öldü. Dolayısıyla her politik liderin özel alanda kendinden kuşku duymaktan kahrolurken, kendini halkın nezdinde İçkerya’nın koruyucusu olarak görmesi şaşırtıcı değildi.
Bu kritik siyasi akın döneminde Çeçenya’ya radikaller geldi. Bu asi liderlerin bir kısmı Arap Afganları ve ötekilerle güçlerini birleştiriyordu. Nihayetinde, yalnızca birkaç sene önce bu Araplar, Sovyet savaş makinesini derdest eden Afgan Mücahitlerle omuz omuza savaşmıştı. Öyle görünüyor ki kafaları aynı şekilde çalışıyordu. Araplar kendileriyle birlikte yalnızca itibar, askerî uzmanlık ve nakit para değil aynı zamanda Vehhabilik ya da Selefilik olarak da bilinen püriten bir İslam formu getirmişti. Öyle görünüyordu ki Vehhabilik yalnızca birkaç sene önce dini bütün olmayan bazı Çeçen liderlerinin görüşünü berraklaştırmıştı. Dahası, Arap Afganları El-Kaide’nin parçası olmayabilirdi fakat “küresel cihat” olarak bilinen nispeten yeni bir fikirle demleniyorlardı. Kavramın detaylarına dair pek bilgisi olmayan sıradan bir Çeçen için bu yalnızca yurdunu Rus işgalcilere karşı savunmak demekti.
Küresel cihat, İslamcı köktenciliğin dil ve ikonografisiyle süslenmişken, aynı zamanda görüntüde devrimciydi ve başında karizmatik liderler vardı. Küresel cihatçılar kendilerini A-Takımının modern muadili olarak görüyorlardı. A-Takımı, mazlum Müslümanlar her neredeyse gidip onlara yardım eden yabancı bir Müslüman tugaydı. İlk bakışta, din kardeşlerine yardım etmek isteyen Müslümanların duygusal hislerine hitap eden, yoğun şekilde baştan çıkarıcı bir teklifti bu. Fakat pratikte savaşları “kefere”ye ya da avamı kendi İslam anlayışlarını ifa etmeye mecbur bırakan zalim yöneticilere karşı olabilirdi. Böylelikle Afganistan, Bosna ve Çeçenya’da ortaya çıkıp Suudi Arabistan’daki yöneticilere karşı silahlandılar ve Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı savaş ilan ettiler veya ümmet için düpedüz banka soydular. Londra sokaklarında olup bitenlere bakın. Küresel cihatçılar kime yardım edileceğine, ne zaman edileceğine ve her şeyin ötesinde hangi İslam’ın makbul olduğuna karar vermeyi vazife edinmişlerdi.
Bu gibi fikirlerin tamamen istikrarsızlaştırıcı mahiyetleri dolayısıyla bir felaket tertibi olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Her şeyi bir yana bırakın; hangi ulus devlet sizin, kendi politikasından bağımsız olarak, zalim ya da “kafir” olduğunuza karar veren Orta Çağ’dan kalma dünya kavrayışına sahip ulus aşırı bir örgüt ister ki? Çeçen liderlerin bunu ilk günlerde tam manasıyla kavrayıp kavramadığı tamamen belirsizdir. Çeçen cihatçılar onların saflarına katılmak üzere Suriye’den dönerken, insan mevcut liderlerin bugün dahi bunu anlayıp anlamadığını merak ediyor.
Yine de Çeçen liderler açısından küresel cihat modern öncesi ve modern Müslüman dünyalar, İslam’daki şehadet geleneğinin saldırgan ve savunmacı unsurlar ve ülkeye ve halka bağlılık ile ulus aşırı bir Müslüman topluluk olan ümmete bağlılık arasındaki suları bulandırdı.
Bu Arap Afganların pek çoğu son derece karizmatikti. İlk gelen partizan Emir Hattab ya da Suud-Ürdünlü yabancı bir savaşçı olan Samir Salih Abdullah el-Suvaylim idi. Dindar ve varlıklı bir aileden gelen genç Hattab, Mücahitlerin cesaretine vurulmuş ve 1988’de Afganistan’a seyahat etmişti. Yine Afgan bir Arap ve Arap Hizmetleri Bürosunun direktörü olan ve 1992’de Kabil’in alınmasından sonra onunla tanışan Abdullah Enes de onu “lider vasfına ve içgörüye sahip bir adam” olarak hatırlıyor. Fakat Hattab’ın Afganistan’daki cihadı iyi gitmedi. Celalabad’daki çeşitli Arap fraksiyonları arasındaki çatışmalara yakalandı. Belli ki Afganistan’daki cihadından memnun olmayınca, Tacikistan’da Sovyet destekli komünist hükümeti indirmeye çalışmak üzere bir ayaklanma başlattı. Çok fena tosladı ve süreçte pek çok insanı da kaybetti. Hattab’ın abisi Mansur’a göre işte o zaman Çeçenya’ya gitmek üzere cesaretlendirildi. Ülkeye 1995 senesinde Azerbaycan üzerinden girmeyi başardı ve ona “Rusların topraklarımızı terk etmesini istiyoruz böylelikle İslam’a dönebiliriz” diyen yaşlı bir kadından ötürü de burada kalmaya karar verdi.
Zakayev, Hattab’ı ilk günlerden biliyordu ve katkısını da iletişim hatlarını bozmaya yönelik küçük ölçekli pusulardan ibaret olarak hatırlar. “Hattab” diyordu, “beş altı adamla başladı, sonra belki bunlar on sekize çıktı; çoğu da Çeçendi.” Partizanlardı ama düzenli ordunun parçası değillerdi. Yine de Hattab’ın katkıları tanınmasını sağladı ve yıldızı parlamaya başladı. Norveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde Kıdemli Araştırmacı Julie Wilhelmsen’e göre Mashadov onu 1996’da tuğgeneral yaptı. Usame Bin Ladin’in aksine Suudi Arabistan ile bağlarını kesmemiş olan Hattab, krallığın, Abdül Aziz bin Baz, Muhammed el Uthaymin, Muhammed el Farraj ve diğer ağır sıklet alimlerin desteğini sonuna kadar kullanabildi. Onların desteğiyle Körfez’in hudutsuz zenginliklerine erişebildi; bu da onu iktidarı belirleme gücünü elinde tutan birine dönüştürdü.
Başkanlık hedefleri engellenen Şamil Başayev, Hattab ile takım kurdu. Hattab’ın kaynaklarına erişmesiyle birlikte Mashadov’un siyasi gündeminden bağımsız hareket etti. Fakat ortaklıkları İçkerya Cumhuriyeti için felaket sonuçlar verdi; ilişkileri Hizbullah’ın devlet içinde devlet gibi davrandığı Hizbullah-Lübnan hükümetleri arasındaki ilişki gibi değildi. Hattab, sekter olmadığını iddia etse de Ebu Ömer gibi Selefi alimlerin çoğunlukla Sufi arka planlardan gelen Çeçen çaylakların inançlarını “düzeltmesine” izin verdi. Toplantı ve kamplar, Mashadov’un kontrolü dışındaydı. Kamplardan kendi dini konumlarına ikna şekilde mezun olanlar bunların uygulayıcısı oldu ve müstakbel Selefi cihatçılardan oluşan yerli bir hattın doğmasını sağladı.
Bu çatlaklar, KGB’nin icazetiyle İslam hukuku eğitimi alan Ahmed Kadirov’un beğenileriyle daha da büyüdü. Kadirov, Vehhabilerin varlığını siyasi rakiplerini kışkırtmak için kullandı; bu da Çeçenya’daki durumu daha sekter ve patlamaya hazır hale getirdi. Dahası, Vehhabileri yok edecekler korkusuyla kendi iktidarına karşı herhangi bir siyasi muhalefet formunu ortadan kaldırmak üzere Sufizmi ya da geleneksel İslam’ı silah olarak kullanacak nihai sufi Ramzan’a giden yolu açtı.
Yabancı tebliğçiler, “dava” adamları ve radikaller Çeçen kültürüne tamamen yabancı fikirler getirdiler ve böylece bölgenin topografisini, özellikler gençler açısından değiştirdiler. Hatta bazıları hâkim olarak atandı ve yüzyıllardan gelen Çeçen gelenek ve âdetlerini yasaklamaya çalıştılar. Vehhabi ve cihatçı fraksiyonlar Gudermes kasabasındaki bazı yerli Çeçenlere Şeriat uygulamaya kalkıştıktan sonra 1998’in yazında gerginlikler patladı. Yerliler cezalandırılmayı ve alenen aşağılanmayı reddettiler. Aleni silah savaşları patlak verdi, 20 kişi öldü, Urus-Martan kasabası Mashadov kuvvetlerinin giremeyeceği bir yere dönüştü. George Washington Üniversitesi aşırıcılık programının direktörü Lorenzo Vidino’ya göre Mashadov, Hattab için sınır dışı etme kararı çıkardı ama Hattab bunu görmezden geldi. Devleti yıkan artık Ruslar değil içerdeki radikallerdi. “Basayev öyle güçlendi ki, Mashadov 2002’de Çeçenya’ya şeriatın gelmesi üzerine onunla bir anlaşma yapmaya zorlandı” diye yazar Wilhelmsen. Bu da elbette cihatçıların ülkede baskın bir konuma geldiğinin göstergesiydi ve Rusların ekmeğine yağ sürüyordu: İçkerya’nın yalnızca Rusya Federasyonu’nun düzeni yeniden tesis edebileceği, savaş ağalarından ibaret bir ülke olduğunu dünyaya gösteriyordu.
Tacikistan’da olanın bir benzerinde Basayev ve Hattab, Rusları komşu Dağıstan’dan kovmayı hedeflediğinde oyunun sonu geldi. Sorun Dağıstan’ın Rusya Federasyonu’nun parçası olmasıydı. Bağımsızlık hareketi İçkerya Cumhuriyeti sınırlarının ötesine geçmişti. Basayev’in amacı artık başkanlık değil de Çeçen ve Dağıstanlı insanların kongresinde Kafkasların birleşmesiydi. Bu da, doğal olarak, kendisinin arifane liderliğinde başarılacaktı ve Hattab da Orwellesque Barış Tugayı kumandanı olacaktı. Bu El Kaide’nin yaptığı türde bir küresel cihat olmayabilir ama aynı ruha sahipti. 1999’da İkinci Çeçen Savaşı patlak verdiğinde Dağıstan’a yapılan akınlardan birindeydi, sonucu da kendinden menkul cumhuriyetin düşüşü olmuştu. Şaşırtıcı bir hedefti. El Kaide’ye yakın ünlü bir Afgan Arap olan Mustafa Hamid bile işgalin 11 Eylül kadar katastrofik olduğunu söylemişti. Ülke, bir devlet olmaktan yalnızca kâğıt üzerinde var olan birliğe dönmüştü.
Yıllar içinde işler iyice kötüleşti. Putin, Ahmed Kadirov’u Grozni’nin başına geçirdi. Kadirov’un suikasta kurban gitmesinin ardından oğlu başa geldi. Cumhuriyeti kurtarmaya dair tüm umutlar boşunaydı zira Basayev ve Hattab’ın istilası dünyanın Çeçen davasına bakışını değiştirmişti. Michael Radu adlı bir yorumcunun da belirttiği üzere ülke, “Rus emperyalizmi tarafından mağdur edilmeye direnen ufak bir ulusken Küresel Cihat’ın bir diğer ileri karakoluna dönüşmüştü.”
Son bir seve seve kendini yaralama hamlesi olarak, Basayev Haziran 2006’da Doku Umarov tarafından İçkerya’ya başkan yardımcısı olarak atandı. Bu esnada 2007’de Umarov dünyanın korkularını doğruladı: Cumhuriyet anayasasını parçaladı ve ülkenin İslam Emirliği olduğunu ilan etti. Şu an Londra’da olan Zakayev, Umarov’un “anayasal olmayan” kararını reddetti ve onu aşırıcı ilan etti. Fakat bunun da çok bir anlamı yoktu zira artık devlet diye bir şey yoktu. Gel gör ki bu durum yokluğunda Umarov’un İslam mahkemelerinden ona doğru bir ölüm cezası savrulmasına sebep olmuştu. Umarov’un başkanlığını ilan ettiği ve Ebu Basir el-Tartusi ve Ebu Muhammed el-Makdisi gibi cihatçı alimlerin Londra ve Amman’da yayınladığı fetvalara yaslandığı anda Cumhuriyet gerçekten ölmüştü.
Çeçen çatışmasının dalları bugüne dek uzanıyor. Her ne kadar Hattab, 2002’de FSB suikastına uğramış olsa da dünya çapında bir internet efsanesine dönüştü. Forum ve internet sitelerinin yardımıyla, yiğitlikleri Müslüman diasporasında epey çoğaltıldı. Ya siyah bere ya da gri noktalı papaka ve asker kıyafetleri giyen, yağlı sakallı uzun saçlı Hattab imajı bugün hâlâ pek çok sosyal medya hesabını süslemektedir. Suriye’deki genç yabancı cihatçılar onun adına saygı duruşunda bulunmuşlardı.
Pek çok Çeçen genci açısından Hattab bir internet yıldızından fazlasıydı: İzinden gidilecek yeni bir örnek, bir şehitti. Hattab, Çeçenistan’ın dinî DNA’sını değiştirmişti. Geçmişte Çeçenler Moore’un ortaya koyduğu üzere “Sufi bir sömürgecilik karşıtı savaşa benzeyen” gazalara katılmıştı. Savaşçılar Sufi veya Şeyh Mansur ya da Şeyh Şamil’in “müritleri”ydi. Her ikisi de Büyük Katerina ya da İkinci Aleksandr’ın emperyalist yayılmasına direnmişlerdi. Sufizm, Çeçen geleneğiyle öyle kaynaşmıştı ki 19. yüzyıl savaşları Mürid Savaşları olarak biliniyordu. Şeyh Şamil ile omuz omuza savaşanlar Nakşibendi Sufi tarikatı ya da diğer tarikatlara bağlıydı. Artık gençler de Hattab’ın beğenilerinde vücut bulan Selefi cihatçılıkta yeni bir “düzen” görüyorlardı. Dolayısıyla pek çok Çeçen’in kahramanları gibi gezgin savaşçılar olması şaşırtıcı değildi; Suriye kadar uzak bir cepheye gidip zanaatlerini icra etmiş, güvenlik analistlerinin soğuk terler dökerek uykularından sıçramasına sebep olmuşlardı.
Çeçen mirası Suriye’de de üzerine düşeni yapmıştı. Rusya’nın müttefiki olan Beşar Esad rejimi 2011’de Suriye’deki protestolara aynı taktikleri uyguladığında, Çeçen militanlar oraya ilk gelen ekipler arasındaydı. Halkın gösterileri ve uluslararası toplumun sempatisi, Esad afla beraber İslamcı aşırıcıları hapisten salıvermeye ve yabancı savaşçılar Türkiye sınırından içeri girmeye başlayınca artık zehirlenmişti. Yeni çıkan mahpuslar isyana katılmıştı ve aşırıcıları da çarçabuk doktriner dinî meselelerin içine atmışlardı. Yabancıların varlığıyla birlikte ülke uluslararası toplumun nezdinde küresel cihadın ileri karakoluna dönüşmüştü.
Suriyeliler otoriter rejimden kurtulmak istediğinde dünya bunu anlamıştı. Tutucu İslamcılar ve Selefi cihatçılar kavgaya girdikten sonra işler değişti. Şeriat yasasının uygulanmasını istediklerindeyse dünyanın konumu değişti. Bizzat Suriyelilerin en başta attığı sloganlar artık önemli değildi. Ve dolayısıyla Esad da Rusların on sene önce Çeçenya’da sahiplendiği mantranın aynısını, “teröristlerle” savaştıklarını, söyleyerek muhalefeti soyunu tüketircesine bombalayabilmişti. Bu karışımın içinde Hattab’ın mirasından doğmuş Çeçenlerin birlikleri vardı; Hattab’a göre Esad bu iddia için kanıt işlevi görebilirdi. Esasında, Çeçen Ebu Ömer El Şişani IŞİD için tipik bir model olmuştu. Bu Çeçen cihatçıların bir kısmının içerdeki isyanlardan uzak kalmış olması ya da IŞİD’e hiç katılmamış olması pek önemli değildi. Yalnızca varlıkları Esad’ın iddiasını desteklemiş ve ayaklananları öldürmesine yardımcı olmuştu, bu da dünyaya korku saldı.
Bugün, Çeçen cihatçılar Suriye cephesinden Ukrayna’ya kırıyorlar rotayı. Bir kere daha bağımsızlıkçılarla iç içe geçip suları bulandırıyorlar. Daha şimdiden fotoğraf ve haberlerde Suriye’deki Çeçen cihad grubu Ecnadul Kavkaz liderlerinden Rüstem Aciyev görülüyor, bağımsızlıkçı saflara katılıyor bu grup. Aciyev’in grubunun IŞID’le kıyaslanamayacağı doğru. Çeçen cihat uzmanı Joanna Paraszczuk’a göre cihad grubu El Kaide üyeleriyle birlikte Esad’ın güçleriyle savaştı. Al-Monitor, onun grubunun Suriye’deki isyankârlar arasında çıkan iç savaş karşısında tarafsızlığını koruduğunu bildirmişti. Fakat kesin olan şu ki bu Çeçen cihatçılar kendileriyle birlikte hemen hemen kesinlikle Selefi-cihat tadında travmalar, fikirler ve politikalar getiriyorlar. Aciyev, şeytanın vücut bulmuş hali değil, onu böyle göstermek adaletsiz olur, fakat Paraszczuk’un onunla yaptığı röportajda ortaya çıkardığı üzere, o Kafkas emirliğinin ürünü ve “ilahi yasanın” uygulandığını görmek istiyor.
Zakayev de Çeçenya’nın kanlı mirasının esiri gibi görünüyor. Aşırı iyimser bir kimse olarak bana bütün bu meseleleri halledebileceklerini söylüyor. “Bir arka plan kontrolü olacak ve eğer Vehhabi ideolojisinin hâkim olduğunu görürsek FSB’nin nüfuz ettiğini bileceğiz. Eğer Ukraynalılara yardım etmek istiyorsanız bu iyi. Mücahitseniz o zaman ülkeniz için savaşmanız gerekecek. Eğer Ukrayna’ya yardım etmek istiyorsanız gelebilirsiniz. Biz Ukrayna yasalarına uyuyoruz.” Fakat onunla buluştuktan sonra Aciyev sosyal medyada Zakayev’le birlikte anılır oldu. Ekim’de Caucasian Knot, Zakayev’in Aciyev’i İçkerya yardımcı başkumandanından daha düşük bir mevkiye atamadığını yazıyordu, onu “albay” rütbesine kadar çıkarmıştı. Moore’a göre bu bariz yüz seksen derecelik dönüş “anlaşmalı evlilik” idi. Yine de tarihin tekerrür edeceği iddiasının güvenilirliğini artırmış gibi duruyor. Nihayetinde, İçkerya “başbakanı”, Hattab ile anlaşan Mashadov’a benzer şekilde, Aciyev ile bir anlaşma yapıyor; Hattab’ın çizdiği hattın ürünü olan bir anlaşma. Ne sonuç çıkarmak gerekir bundan? Zakayev bunu bilmeli. “Zapt Et ya da Yok Et” ve “Rusya, Çeçenya ve Batı 2000-2008” isimleriyle iki cilt anı yazdı; bu kitaplarda iç savaşın ne tatsız olduğunu ve Rus hileleriyle birleşik bir avuç radikalin yeni doğan bir cumhuriyeti nasıl çökerttiğini anlattı. Ama şimdi, görünen o ki, tarihin tutsağıymışçasına her şeyi en baştan kendisi yapıyor.
Zakayev, bu kır saçlı eski kurtlar on yılı aşkındır ustalıkla asimetrik savaş yürütürken, dünyayı bağımsızlıkçıları desteklemeye nasıl ikna edecek? Cohar Tsarnayev adlı genç bir Çeçenin 2013’te Boston Maratonunu mahvetmek üzere evde yapılmış bombaları kullandığı gün dün gibi taze. Eğer eğitilmemiş bir ergen düdüklü tencere kullanarak ev yapımı bomba üretebiliyorsa, şu durumda bu Çeçen cihatçılar uzmanlıklarıyla ne yapabilirler? Niçin Ukrayna Savaşı’ndan silah edinemediler? En nihayetinde, Economist’e göre, Charlie Hebdo ve Paris saldırganları kendi saldırılarını 1990’larda Bosna İç Savaşı’nda kullanılan silahlarla yürütmüşlerdi. Niçin Londra’daki M16 merkezlerine İngiliz yapımı tanksavar silah yöneltemediler? Hakiki IRA bunu Eylül 2000’de bunu yapmıştı. Bu Çeçen cihatçıların hayal kırıklığına uğraması halinde uluslararası toplumun güvenlik ayarlarında sadece kabuslar olacak.
Yani, öyle görünüyor ki Zakayev yanan bir evde oyun oynuyor. Ukrayna’daki savaş bir fırsat yaratmışken, geçmişin yaraları onun ve davasını desteklemek isteyenlerin üzerinde ağır bir yük. 90’lardaki bağımsızlıkçılar ve çatlaklar dediğimiz unsurlar bugün hâlâ mevcut, belki de daha kötü durumdalar. Zakayev’in, bütün cazibesini, tutkusunu ve enerjisini uluslararası toplum ve Ukrayna’yı olup biten her şeye rağmen ona güvenmeye ikna etmek üzere toplaması gerekiyor. En nihayetinde askerî birimin büyük, Grozni’de zafer kazanmaya yürüyecek kabiliyete sahip büyük bir güce evrileceğine inanmaları isteniyor. Barış, demokrasi ve cumhuriyetin restore edileceğine inanmak durumundalar; kurdun kuzuyla duracağına. Urus-Martan’ın tekrarı olmayacağına, Aciyev gibi Selefi cihatçıların Zakayev’in seküler demokratik ufkuna sadık kalacağına, bu sefer her şeyin farklı olacağına dair sözüne güvenmeleri gerekiyor. Destekçilerinin onun gözüne bakması ve orada güce aç fakat kabiliyetli bir süpermen mi yoksa Çeçen Garbialdi mi veya yel değirmenlerine savaş açan Don Kişot’u mu görecekler; karar vermeleri gerekiyor. Ona bir şans verecekler mi yoksa Kadirov formundaki bilindik fakat despot kimseye mi yapışıp kalacaklar? Büyük mesele.
Elbette Zakayev yürüyüp gidebilir. İçkerya hükümetinin pek çok Çeçen eski kurdu yaptı bunu; şu an dünyanın her yerinde, sessiz sakin sürgünlerde yaşıyorlar dünyanın. Zakayev ilkeler uğruna savaştı. Londra’da güzel bir banliyö evi, torunları, iyi yetişmiş oğulları ve kızları var. Sofu bir Müslüman adamın 60’larında isteyebileceği her şeye sahip. Ama misyonu dışında herhangi bir şeyi anlamlı bulamadığı için bunu yapabileceğini düşünmüyorum. Masasında küçük bir İçkerya bayrağıyla, Çeçen tarihi, edebiyat, ilim irfan, aile resimleri ve kendi kahramanı, onu ileri gitmeye zorlayan Dudayev’in çerçeveli fotoğrafıyla yaşıyor.
Zannımca Zakayev’in savaşma yönündeki kararı kahramanını da aşmıştır. Zakayev’in geçmişi Çeçenya’nın kanlı tarihiyle yakından ilişkili. “Çocukken bile” diyor Zakayev “çok erken yaşlarda dua etmeye başladım ve tarihimizle ilgili kitaplar okudum.” Müftü olmak istemişti fakat müftü olmanın tek yolu KGB ajanı olmaktı. O da bunun yerine tiyatroda oynamayı seçmişti. Sovyet döneminde bu kültürle ilişkili başlıklarla uğraşabileceği tek yerdi sanat. Savaş bunu tamamen değiştirdi; “sanki Allah duamı duymuş gibi” demişti bana.
Zakayev artık sıradan bir hayata dönemezdi; zira bunca zaman sıra dışı bir hayat yaşamıştı. Aktörlük yaptı, politikacı oldu, kumandan oldu, sürgün edildi, yazar oldu; öldürülmek istenen biri oldu. Ülkesinin kaderi, yoldaşlarının ölümü, çocuklarının ve ailesinin ızdırabı onun varlığını bu davaya kattı; katmakla kalmadı öyle bir kaynaştırdı ki muhtemelen kendini bundan, başka hiçbir şey bilmediği için, ayıramadı da. Bana emekli olmaya zorladığım 70 yaşındaki işkolik babamı hatırlatıyor. Rahat yaşamasına yetecek kadar para kazanmıştı. Fakat emekli olmayı reddediyor, içtenlikle “yapamam evlat, çalışmazsam ölürüm” diyordu. Zakayev de işte bu misyonu yalnızca görev yerine getirmekle değil ne kadar trajik olursa olsun anlam bulmakla da ilgili olduğu için sürdürmek zorunda kalan geçmiş zaman mistiklerinin bir versiyonudur.
Yani dememiz o ki Zakayev’den davadan vazgeçmesini istemek onun kim olduğunu anlamamak demektir; bir ölüm cezasını telaffuz etmektir. Onun için vazgeçmek demek hayat boyu uğraştığı şeyden, kahramanından, Tanrısından, ailesinden ve geri kalan her şeyden vazgeçmesi demektir. İşte bu yüzden Kadirov’u koltuğundan edip etmemesi hiç önemli değildir. Çeçen tarihinin tamamı karşısına geçse bile, o yine yoluna devam edecek. Çeçen diasporasında Zakayev gibi pek çokları var belki. Çok daha fazla Çeçen de aynı hataları tekrarlama suretiyle bu kanlı kavgada kendi sonlarını getirecek muhtemelen. Onlara “bırakın gitsin” gibi şeyler derseniz Zakayev gibi sanki bu tekdiri daha önce duymuşçasına umutsuzlukla gülümseyecek ve size “bunu anlatamam, inanç bu… benim için Ruslara karşı kutsal bir savaş… cihat” diye cevap vereceklerdir. Zakayev, bunu tek bir anlamda kullansa da bu kelimeler Batılı zihinleri yatıştırmayacak. Ukrayna’daki savaş sona ererse, sona erdiğinde, 1990’larda Çeçenya’daki kaosun yeniden yaşanacağı bir senaryo başımıza gelebilecek en hafif şey olacaktır.
16 Ocak’ta New Lines Magazine’de yayımlanan bu yazı Fatma Büşra Helvacıoğlu tarafından Ajans Kafkas için Türkçeye çevrildi.