Bir Muhalifin Portresi: Hafız Ali Reşad
Samsun’un Çarşamba ilçesinin Terme/ Emir Yusuf Köyü’nden, Şapsığ/Şalaho Hafız Ali Reşad, daha çok Hafız Reşad olarak bilinir. Doğumu 1898, ölümü 17 Temmuz 1980.
Üzerinden doksan yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen Osmanlı İmparatorluğundan Cumhuriyet’e geçiş dönemi ile ilgili -özellikle de Kurtuluş Savaşı ile ilgili- halen bilinmeyen bir çok ayrıntı bulunmakta. Başından itibaren Anadolu’daki hareketi destekleyen ve içeresinde bulunan birçok Çerkes’in ismi halihazırda biliniyor. Rauf Orbay, Bekir Sami (Kunduh), Bekir Sami (Günsav), Cemil Cahit (Toydemir), Ali Şefik (Özdemir), Yusuf İzzet Paşa gibi. Listeyi daha da uzatmak mümkün. Ancak önde gelen bu isimlerin dışında bir çok Çerkes de Ankara’daki harekete karşı çıktı. Saltanat ve hilafete olan bağlılıktan, Anadolu hareketinin imparatorluğun son on yılda karşılaştığı felaketlerin sorumlusu tutulan İttihat ve Terakki’nin devamı olduğu düşüncesinden, Birinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı ekonomik zorluklardan ve getirdiği yıkımdan dolayı Anadolu’daki birçok grup gibi Çerkesler de artık herhangi bir savaşa/direnişe taraftar değildiler. Mondros Ateşkes anlaşmasıyla birlikte (30 Ekim 1918) İttihat Terakki ileri gelenlerinin İstanbul’u terk etmeleriyle, eski İttihat ve Terakki muhalifleri imparatorlukta önemli pozisyonlara gelmeye başladılar. Yunan birliklerine karşı Anadolu’da örgütlenen direniş harekâtına karşı da İstanbul’dan özellikle Damat Ferid hükümetleri döneminde karşı harekâtlar desteklendi. Anzavur Ahmed, Düzce-Adapazarı, Yozgat, Konya ayaklanmaları, Kuvayı Milliye’ye karşı hareket eden ve İstanbul’dan desteklenen ayaklanmalardı.
Son birkaç sene içerisinde görüldüğü gibi, Çerkes toplumu her ne kadar sadece ‘Çerkes Ethem’ konusuna odaklanıp onun ‘hainliği’ ya da ‘kahramanlığı’ üzerinden cumhuriyet Türkiye’si ile bir varlık ilişkisi kurmaya çalışsa da Ethem’in aksine hikayesi yazılmamış, unutulmuş, ismi anılmayan onlarca kişi de bulunuyor. Öte yandan Çerkeslerin bu topraklarla ilişkileri, Osmanlı/Türkiye tarihine yaptıkları katkılar ve kayıpları yalnızca cumhuriyet dönemine ve Çerkes Ethem konusuna indirgenecek kadar yüzeysel ve sığ da değil.
Bu yazıda, Gönen’de ortaya çıkan Kuvayı Milliye karşıtı bir Çerkes muhalifin hikâyesi anlatılacak. Hafız Reşad, dini kimliği daha ön planda olan bir Çerkes olmasına rağmen, başlangıçta Çerkes kimliği üzerinden ortaya çıkan muhalifliğinin Kemalist dönemin baskıcı, tek tipçi ‘modernleştirme’ politikalarının ve dinin toplumsal hayattan çıkartılmaya zorlanmasının etkisiyle; Türkiye’den uzakta, Yunanistan’daki Türk azınlık içinde nasıl dönüşüp İslami vurguları öne çıkan bir muhalefete dönüştüğü gösterilmeye çalışılacak.
Hafız Reşad’ın Türkiye Günleri
Hafız Reşad’ın doğumu ve gençliği Osmanlı İmparatorluğunun en problemli ve politik olarak inişli-çıkışlı bir grafik izlediği döneme denk geldi. İlk eğitimini Samsun/Çarşamba’da aldı ve hafızlığını burada tamamladı. Daha Sonra İstanbul’a gitti, eğitimine Darülfunun’da devam etti. Darülfünun’u tamamlamasının ardından Gönen’e Eytam (yetimhane) Müdürlüğü’ne atandı. Burada Gönen Hacı Menteş köyünden olan ilk eşi ile evlendi.
Buraya kadar gayet normal bir Osmanlı memuru portesi çizen Hafız Reşad’ın hayatı Birinci Dünya Savaşı’nı (1914 – 1918) takiben Anadolu’nun Yunan birlikleri tarafından işgal edilmesi (15 Mayıs 1919) ile değişmeye başladı. İşgal dönemi faaliyetlerini detaylı olarak bilmediğimiz Hafız Reşad, Anadolu harekâtına yakınlık duymadı. Bölgedeki bir çok Çerkes ve diğer Müslüman gruplar (Türkler, Arnavutlar) gibi saltanat ve hilafete bağlıydı. Sakarya Savaşı’nı takip eden artık Ankara’nın siyasi ve askeri olarak güçlenmeye başladığı günlerde Ankara’ya muhalif olan, içerisinde birçok eski Osmanlı bürokrat, asker, memur ve hatta Teşkilat-ı Mahsusa üyesi bulunan bir grup Çerkes (Şark-ı Karip Çerkesleri Temin-i Hukuk Cemiyeti) Yunan işgal bölgesi içerisinde özerk bir yapı kurmak için girişimde bulundu. Arkalarında Çerkeslerin kitlesel bir desteği olmayan bu grubun amacı Yunan işgal bölgesi içerisinde Yunanlılar ile Ankara hükümeti arasında tampon, bölgesel bir yönetim oluşturmaktı. 1919-1921 döneminde bir iç savaşa dönüşen İstanbul ve Ankara (Anadolu Hareketi) hükümetleri arasındaki mücadelede önce İstanbul’dan yana tavır alan ancak daha sonra Ankara’nın Çerkes Ethem’i de tasfiye edip (Aralık 1920) Anadolu’da ve Düzce – Adapazarı bölgesinde otoriteyi ele almasıyla, Ankara karşıtı Çerkesler artık Anadolu’ya dönüşlerinde muhtemelen idam edileceklerinden dolayı Yunan işgali altında özerk bir yapı kurmayı denediler. Hafız Reşad bu grubun kurduğu Şark-ı Karip Çerkesleri Temin-i Hukuk Cemiyeti ‘nin Gönen temsilciliğini yaptı. Ancak 1922 yılında Ankara hükümeti birliklerinin Yunanlıları mağlup ederek İzmir’e girmeleri sonucunda Yunanistan’a kaçmak zorunda kaldı.
Hafız Reşad Batı Trakya’da
Hafız Reşad’ın Yunanistan’a beraber geldiği grup, aralarında Anzavur Ahmed’in oğlu Kadir’in de bulunduğu Ankara karşıtı Çerkesler’den oluşuyordu. Hafız Reşad her ne kadar kendisi Çerkes olsa da dini kimliği Çerkes kimliğinden biraz daha baskındı. Beraber geldiği grup Selanik yakınlarında Prodromos isimli köyü kurdu._ Hafız Reşad ise grupla görüşmeye devam etti, ancak onlarla beraber Prodromos’a yerleşmeyerek Gümülcine’ye geçti. O dönemde Gümülcine’de Ankara karşıtı (anti-Kemalist) bir muhalefet belirmeye başladı. Sıkı bir bir anti-Kemalist olan son Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi de muhtemelen 1922 sonrası İstanbul da kalması halinde idam edileceğini düşündüğünden Gümülcine’ye kaçtı. Burada Mustafa Sabri Efendi ve Hafız Reşad anti-Kemalist hareketin çekirdeğini oluşturdular.
Gümülcine’nin nüfusu bu dönemde daha çok, Osmanlı bakiyesi olan Müslüman Türk nüfustan oluşmaktaydı. Muhalif grup burada daha çok Müslüman Türk azınlığa İslami ağırlıklı bir müfredat ile eğitim vermeye çalıştı ve Türkiye’de Kemalist tek parti iktidarının (1923-1945) gerçekleştirdiği kimi sembolik olan reformlara karşı bir muhalefet oluşturdu. Türkiye ile paralel olarak her ne kadar Türkiye sınırlarının dışında da olsa ‘tatil gününün Cuma’dan Pazar’a alınması (1935)’, ‘fes yerine şapka takmayı zorunlu kılan kanunun kabul edilmesi (1925)’ gibi Türkiye’deki sembolik ‘ilericilik – gericilik’ tartışmaları da bu sayede Gümülcine’deki Türk azınlığın tartıştığı konular oldu.
Açılan kurslar ve medreseler ile çıkartılan gazete ve mecmualar, muhaliflerin azınlığın eğitiminde kullandıkları ve kendi muhalif hareketlerini besledikleri ana araçlardı. Hafız Reşad 1940’lara kadar İskeçe yakınlarındaki Yassıören köyünde kaldı._ Daha sonra Gümülcine’ye geldi. 1950’de Gümülcine’de kendi oturduğu evde Kuran kursu açtı. 1951-1952 döneminde 41 öğrencisi vardı. 1953-54’de Kozlu-Kebir köyüne geçti. Paşacık ve civar köylerden 17 kişi oradaki okula katıldı. 1954-55’de tekrar Gümülcine’ye geldi. Şahin Köyü’nde Yunan Devleti’ne yaptığı resmi başvuru neticesinde ‘Medrese-yi Reşadiye’ ilk kez Yunan Hükümeti tarafından tanınan resmi bir medrese olarak açıldı. Lise muadilinde bir okul olan Medrese-yi Reşadiye’nin orta okul kısmı da bulunuyordu ve eğitim süresi yaklaşık altı yıldı. Osman Nuri isimli bir Gümülcine milletvekilinin ‘irtaca geliyor’ diyerek bir kampanya başlatması sonucu 1957’de Şahin köyünü terk ederek Gümülcine’ye tekrar geri geldi. Müderrisslik hayatı boyunca yaklaşık 400 öğrenciye eğitim verdi.
Hafız Reşad’ın eski dönemlerde Gümülcine’nin dağ köylerinde okul açması o bölgede yaşayan Türk nüfusun eğitilmesinde çok önemli bir adım oldu. Kendisi Fransızca, Arapça, Farsça, Türkçe ve Çerkesçe bilen Hafız Reşad, medresede dersleri Arapça, Farsça, Fransızca ve Türkçe/Osmanlı Türkçesi’nde okuttu. Hafız Reşad’a Batı Trakya Türkleri tarafından, Türkiye’deki rejime karşı olan tutumundan dolayı tepki gösterilmiş olsa da, dağ köylerindeki Türk nüfusun eğitilmesinde Hafız Reşad’ın önemli bir etkisi oldu.
Hafız Reşad on yıldan fazla bir süre boyunca çıkardığı dergi ve mecmualarla da hem kendi muhalefetini sürdürdü hem de yeni yetişen nesile İslami bir kaynak sağladı. İki haftada bir yayınlanan Muhafazakar gazetesi 1958’den 1967’ye kadar devam ettirildi. Peygamber Binası ise 1957’den 1961’e kadar aylık gazete olarak çıkarıldı. Bu gazetelerin ortak özelliği ikisi de İslami konuların tartışıldığı birer gazete olmasına rağmen, milli mücadele dönemine yönelik yazıların yayınlandığı, Türkiye’deki politik duruma dair haberlerin çıktığı yayınlardı. Ayrıca Hafız Reşad medreselerde okutulmak üzere ‘Talim Diyanet’ isimli bir de kitap hazırladı.
Gümülcine’de her ne kadar etkisi önceki dönemlere göre azalmakla birlikte anti-Kemalist grup için Hafız Reşad halen hayırla yad edilen önemli bir isim. Öte yandan Ankara’ya yakın olan grup için Hafız Reşad Yunan Devleti’nin kimi zaman kullandığı bir sorun kaynağıydı. Kurtuluş savaşı sonrası dönemde Türkiye ile ilişkileri iyi olmayan Yunanistan, Gümülcine’deki Türk azınlığın içersinde sorunlar yaratmak için kimi zaman muhalif gruba çeşitli imkanlar sağlayarak Ankara’ya yakınlık duyan Türkler ile Ankara karşıtı olan bu anti-Kemalist grubun arasındaki problemleri derinleştirmeye çalıştı. Gümülcine’de çıkarılan yayınlar, açılan okullar/medreseler, Türk azınlığın temsilcisi olacak müftünün azınlık tarafından seçilmesi ya da Yunan Hükümeti tarafından atanması gibi konular üzerinde Ankara yanlısı olan grup ile Hafız Reşad’ın içinde bulunduğu muhalif grup arasında günümüze kadar devam eden bir ayrışma meydana geldi. Hafız Reşad her ne kadar milli mücadele döneminde kimi Çerkeslerin kurdukları çeteler vasıtasıyla Gönen –Manyas bölgesinde yapmış oldukları baskınlara ve zorbalıklara karşı olsa da, Yunanistan’da da Çerkeslerle irtibatını kesmedi ve görüşmeye devam etti. 1922 sonrası Yunanistan’a kaçan, Atina’da iki, Selanik’te de bir köy kuran Çerkesler ile Hafız Reşad’ın irtibatı 1939’da TBMM tarafından çıkarılan afla birlikte Türkiye’ye geri dönene kadar devam etti. Hafız Reşad, Lozan Anlaşması sonrası (1923) hazırlanan ve ‘vatana ihanet’ suçlamasıyla vatandaşlıktan çıkarılanlardan oluşan ‘Yüzellilikler’ olarak adlandırılan listede bulunmamasına, Gümülcine’ye kaçmadan önce Anadolu’da herhangi bir silahlı gruba dahil olmamasına, hakkında Türkiye’ye girmesini engelleyen herhangi bir yasal engel olmamasına rağmen niye Türkiye’ye dönmediğini soranlara, laik bir devlette yaşamaktansa Gümülcine’de hicrette yaşamayı tercih ettiğini söylemekteydi. Hayatının sonuna kadar Gümülcine’de kalan Hafız Reşad 17 Temmuz 1980’de vefat etti ve Gümülcine’de defnedildi.
Katkılarından dolayı; Sedat Reşad, Sebahattin Abdurrahman, Ahmet Vedat Güneş, Kuban Kural, Rıza Karlıdökme, Cemali Meço, BAKEŞ (Batı Trakyalılar Kültür Anonim Şirketi), Galip Galip, İbrahim Trakyalı ve Mustafa İmam’a teşekkürler.
Allah rahmet eylesin. Mucahid idi. Alim idi. Arif idi. Ehli kitap küffar ile kitapsız paganlar arasındaki farkı iyi idrak etmiş bir cesur adam idi. Keşke onun bir eserini, mecmuasını, veya elinin dediği herhangi bir vesikayı edinebilsem veya kabrini köyünü medresesini gezmek görmek nasip olsa.
Yozgatlı Türk Oğuz Bozok bir Muslumanım. Böyle Cerkesler Ozdemiroglu Osman Paşa varisidir, var olsunlar!
çerkez hayınlığının asıl yüzü, herkes çerkez etemi bilir, daha beteridir.. kürt said elemanı, grek işbirlikçisi, Türk ve Müslüman soykırımcısı, çerkez sürgünü diye güzellenen aslı çerkez soykırımını yapan ermenilerle işbirlikçisi.. cehennemde bunların hesabını veriyor..
islama, Türklüğe, çerkezliğe, insanlığa ihanetin idollerinden biri.. en adilerinden..