Moskova – Her ne kadar sıklıkla “donmuş anlaşmazlıklar” olarak nitelendirilseler de Gürcistan’dan ayrılmaya çalışan Güney Osetya ve Abhazya’daki durum gerçekte süratle kötüleşiyor. Kosova örneği ayrılıkçı bölgelerin liderlerini cesaretlendirdi ve Gürcistan’ı topraklarını tekrar birleştirmek için hareket etmeye teşvik etti.
Batı’nın Kosova’nın bağımsızlığını tanımasına bir tepki olarak Rusya, Güney Osetya ve Abhazya’ya olan desteğini kurumsal hale getirmeye başladı ve bu bölgelere uygulanan ticari yaptırımları resmi olarak kaldırdı. Anlaşmazlıkların tekrar alevlenmesine katkıda bulanacak bu madde Rusya açısından kötü bir politikadır. Bunun yerine, anlaşmazlık bölgelerinde istikrarı sağlamaya çalışmak ve bu bölgelerin ekonomik durumu güvene kavuştuktan sonra statülerini müzakere etmek Rusya açısından daha iyi olurdu.
Donmuş anlaşmazlıkları ısıtmak
Gürcistan’daki etnik-siyasi anlaşmazlıkları düzenlemedeki Rusya’nın çıkar, plan ve rolünü incelemeden önce anlaşmazlıkları tanımlamak için kullanılan terimleri gözden geçirmek faydalı olacaktır. Güney Osetya ve Abhazya’daki durumu araştırırken hem uzmanlar hem de siyasetçiler “donmuş anlaşmazlıklardan” bahseder. Maalesef, bu tanımlama artık geçerli değil. Bir anlaşmazlığın “donmuş” statüsü, olumlu ya da olumsuz dinamiklerin yokluğunu ve statükonun devamını gerektirir. Fakat geçen dört yılda, Gürcistan’ın her iki bölgesindeki anlaşmazlık değişime uğradı. Ve bu değişiklik olumlu yönde olmadı.
Sovyet sonrası bölgede, özellikle de Gürcistan’da etnik anlaşmazlıkların “alevlenmesine" tanık oluyoruz. Anlaşmazlıkları çözme çerçevesinde değişiklikler olup 1990’lı yılların başlarında silahlı çatışmaları önlemek için oluşturulan hukuki temelleri yani Güney Osetya ile ilgili 1992 Dagomis Anlaşması ve Abhazya ile ilgili 1994 Moskova Anlaşması’nı ihlal etme isteği doğmuş durumda. Anlaşmazlıkları alevlendirmek, tartışmalı bölgelerin statüsünü değiştirmek veya değiştirmeye teşebbüs etmek anlamına geliyor. 1990’ların sonunda ve 2000’lerin başında anlaşmazlık bölgelerinde statükoyu değiştirmeye yönelik bir kaç girişim oldu. 1997’nin sonunda 1998’in başında Gürcü yanlısı Orman Kardeşliği ve Beyaz Lejyon grupları Rus barış gücü birliklerinin görev yaptığı bölgelerde faaliyetlerini arttırdılar. Rus askerleri ve Abhaz polisine karşı şiddet eylemlerine giriştiler. Olay, Mayıs 1998’de askeri mücadeleye kadar tırmandı. Gal bölgesindeki askeri faaliyetlerin sonucu olarak yerel Megrel toplulukları mülteci statüsüyle Gürcistan’a göç etmek zorunda kaldı. Gürcü medyası, Abhazya’da 1998’de meydana gelen olayları ilki 1993 sonbaharında olan ikinci etnik temizleme hareketi olarak tanımladılar. Abhaz polisinin Gal bölgesi yerleşimcilerine yönelik tutumlarını “toleranslı” olarak tanımlamak zor olsa da kendilerini Gürcü halkının koruyucuları olarak tanımlayan Gürcü partizan grupları, sıklıkla Gürcü (Megrel) nüfusu canlı kalkan olarak kullandılar. 25 Mayıs 1998’de her iki taraf ateşkes anlaşması imzaladı. 1998 yılının trajik olaylarından sonra yerlerinden edilmiş insanlar Gal bölgesine geri dönmeye başladı. Tiflis kaynaklarına göre, 1990’lı yılların sonuna gelindiğinde bölgede yaklaşık 50,000 Gürcü, çoğunlukla da Megrel yaşıyordu. Abhaz yetkililerine göre ise bu sayı çok daha yüksek olup 70,000 civarındaydı. 2001’de Gal bölge meclisi oluşturuldu. Gal bölgesi Abhazya için en çok sorun teşkil eden bölge. Gürcü partizan grupların eylemlerine ek olarak, Abhaz otoritelerini uğraştıran bir başka sorun da Gürcü, Abhaz hatta her iki toplumun üyelerini içeren karışık grupların sebep olduğu adi suçlar.
Ekim 2001’de Çeçen komutan Ruslan Gelayev ve 500 kişilik bir birlik Pankisi Vadisi’nden Abhazya’ya geçti. Gelayev ve adamları Gürcülerin refakatinde Gürcü askeri araçlarıyla seyahat ettiler. Abhaz silahlı güçlerinin şiddetli direnişiyle karşılaştılar. Gelayev, BM gözlemcilerini taşıyan bir helikopterin vurulması emrini vererek gözlemcilerin ölümüne sebep oldu. Japon gazeteci Kosuke Tsuneoka’nın Gürcü gazetesi 24 Saat’te yayınlanan haberine göre Abhazya yenilgisinden sonra Gelayev, Pankisi Vadisi’ne döndü. 2004 yılına kadar bu tür girişimler daha sistematik bir strateji halini almamıştı.
Kosova’nın etkisi
2004’te Kosova’nın bağımsızlığının uluslararası toplumda tanınması nihai evresine erişince Kafkaslardaki durum değişti. BM üyesi devletlerin Kosova’nın bağımsızlığını tanıması (BM’nin tanıması henüz söz konusu değil) Sovyet sonrası bölgedeki devletlerin fiili tanınması için bir emsal oluşturdu. ABD ve Avrupa, Kosova’nın bağımsızlığını tanımalarına rağmen olayın özel bir durum olduğunu belirttiler. Kosova’nın Şubat 2008’deki bağımsızlık ilanı Gürcistan ve Dağlık Karabağ’da ayrılıkçı duyguların yükselmesine sebep olmadı. Kosova ilk olarak 1991’de bağımsızlık ilan etti ama Arnavutluk dışında hiçbir devlet ilgi göstermedi. Özerkliği Slobodan Miloşeviç tarafından feshedilen Sırbistan özerk bölgesi o zaman sadece Balkanları ilgilendiren bir meseleydi ve bölge dışı gündemde yer almıyordu. Bu dönemde, Hırvatistan ve Bosna-Hersek sorunları Batı için daha önemliydi.
Güney Osetya, 1990’da daha geniş özerklik talebini ilan etti ve Abhazya’da ilk anlaşmazlıklar 1989 yazında patlak verdi. Demek ki, Gürcistan’dan kopmak için yapılan ilk girişimler Sovyetler Birliği yapısı içerisinde gerçekleşti. O dönemde Abhaz ve Oset milliyetçi hareket liderlerinin hiçbiri Kosova’yı örnek göstermiyordu, ki zaten Kosova’nın bağımsızlığı henüz gerçekleşmemişti. Abhazya anlaşmazlığı uluslararası camia daha Kosova meselesiyle ilgilenmeden çok önce 1992-1993’te BM gündemine girdi. Abhazya ve Güney Osetya’daki fiili devlet yapıları, anlaşmazlıkların “sıcak evresi” 1992-93’te tamamlandıktan sonra oluştu. Bu yüzden, Kosova olayı Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti içindeki eski iki özerk bölgesindeki kendi kaderini tayin fikrini kamçılamada etki sahibi olmasa da bugün Abhazya ve Güney Osetya liderleri Kosova’yı anlaşmazlık bölgesini yasal olarak kontrol eden devletle uzlaşı sağlanmadan da mümkün olan başarılı etnik-siyasi kendi kaderini tayin fikrinin emsali olarak görüyorlar.
Bu yolla, Kosova, BM üyesi bir devletin sınırlarını o devletin liderlerinin onayı olmadan değiştirmenin mümkün olduğunu gösteren önemli siyasi bir emsal yarattı. BM tarafından tanınan devletlerin liderlerini şimdi büyük güçlerin Kosova’nın ne kadar benzersiz olduğu konusundaki fikirlerini değiştireceğinden korkmaya başlayacaklar. Bu yüzden, Gürcü Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili gibi Amerikan yanlısı bir siyasetçi bile Washington’un Bush yönetiminin en önemli başarılarından biri saydığı Kosova’nın bağımsızlığını tanımayı reddetti. Gürcü liderler toprak bütünlüğü sorununu mümkün olduğunca çabuk çözme konusunda çok istekliler. 2004 yılının başında, Gürcü yönetim Priştine’nin resmi bağımsızlık ilanından önce Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü tekrar sağlamaya çalıştılar. 2004 yılı, Gürcistan’ın ayrılıkçı bölgelere yönelik politikalarında bir dönüm noktası oldu. O yıldan beri Gürcistan’ın stratejik hedefi statükoyu kırıp barışçıl anlaşmazlık çözüm formatını reddetmek. Şubat 2008’den itibaren tekrar entegrasyon meselesi Kosova örneğinin başka yerlerde tekrarını engellemek için önemli bir hal aldı.
Gürcistan Güney Osetya’da harekete geçiyor
Özel Kosova olayının ilk kurbanı Tiflis’te pek çok kimsenin tanınmamış cumhuriyetler zincirinde “zayıf halka” olarak gördüğü Güney Osetya oldu. 2004’te Saakaşvili, anlaşmazlık çözümünün kural ve çerçevesini belirleyen 1992 Dagomis Anlaşması’nı açıktan ihlal etmeye başladı. Saakaşvili bir defasında “Eğer Dagomis Anlaşması Tshinval Bölgesi’nde [Gürcistan’ın Güney Osetya için kullandığı isim] Gürcü bayrağını dikmeyi yasaklıyorsa ben o anlaşmadan çekilmeye hazırım” dedi. 20 Temmuz 2004’te Gürcü devlet başkanı ilk defa Gürcü-Oset anlaşmazlığını düzenleyen tek yasal temel olan anlaşmadan çekilme seçeneğini dışlamadığını açıkladı. Saakaşvili yönetiminin 2006 yılı Temmuz sonu ile Ağustos başında gerçekleştirdiği Kodor operasyonu, siyasi olarak Gürcü-Abhaz anlaşmazlığının statükosunu ve yasal (daha doğrusu illegal) olarak barış koruma operasyonunu düzenleyen Moskova Anlaşması’nı tek taraflı ihlal etme potansiyelini barındırıyordu.
2004 yılının başından bu zamana geçen son dört yılda Gürcü yönetimi tüm gücünü Gürcü-Oset ve Gürcü-Abhaz anlaşmazlıklarını alevlendirme çabalarına adamış durumda. Tiflis, 1990’ların başında anlaşmazlık bölgelerinde kurulan statükoyu değiştirme hedefini resmen gizlemiyor. 2006-2007’de Gürcü yetkililer, Güney Osetya eski başbakanı ve savunma bakanı Dmitry Sanakoyev öncülüğünde “Alternatif bir Güney Osetya” planı hazırladılar. Sanakoyev’in Tiflis’teki müzakere görüşmelerine dahil edilmesi Gürcü hükümetince anlaşmazlığı başarıyla bitirebilecek en önemli şart olarak görülüyor. Fakat Güney Osetya ve Rusya müzakere formatını genişletmeye karşı çıkıyor. Mevcut statükoyu değiştirme çabasıyla Gürcistan ara sıra anlaşmazlık çözüm sürecine uluslararası bir boyut kazandırmak için çeşitli çerçeveler öneriyor. Bunlar arasında Abhazya’nın Gal Bölgesi’ne uluslararası polis gücü yerleştirmek ile Güney Osetya Ortak Kontrol Komisyonu’nun yapısını değiştirerek Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ile Avrupa Birliği temsilcilerini de komisyona dahil etmek var.
Fakat, 1990’larda oluşturulan çerçeveler, özellikle de Güney Osetya ile ilgili olanı zayıflatıldı. Bu çerçeveler arasında, 1996 tarihli "Güvenliği sağlama ve Gürcü-Güney Oset anlaşmazlığı tarafları arasında karşılıklı güveni güçlendirme önlemleri memorandumu”, Şubat 1997 tarihli “Gürcü-Oset anlaşmazlığının mağdur ettiği iç göçmen ve mültecilerin daimi yerleşim yerlerine gönüllü dönüşü” ve 2000 tarihli “Rusya ile Gürcistan arasında imzalanan Gürcü-Oset anlaşmazlık bölgesinde ekonomik iyileşme hükümetler arası anlaşma." Bunların dışında, Gürcistan’ın 2004’te kapattığı Ergneti köyü pazarı gibi çalışan pazarlar ve Tiflis ile Tshinval arası otobüs hatları vardı. Geçen üç yılda anlaşmazlık bölgesinde 50’den fazla insan öldü. Daha önemlisi ise müzakere sürecinin zayıflatılması ve 1990’lı yılların başında hakim olan mantığa dönüş. Bu yüzden, artık Gürcistan toprağındaki iki anlaşmazlıktan donmuş diye bahsetmek imkansız.
Rusya’nın artan rolü
2008 yılı Rusya’nın donmuş anlaşmazlıkları ısıtma çabalarına etkin olarak katıldığı yıl olarak tarihe geçebilir. Bu tarihe kadar, Rusya resmi olarak 1990’lı yılların başında ve ortasında imzalanan anlaşmalara uyarak ve Tiflis’i bu dönemin siyasi ve yasal yapılarına uymak istememekle suçlayarak statükonun sınırları içerisinde kalmaya çalışsa da Şubat 2008’den sonra Rusya politikası da anlaşmazlıkları canlandırma yönünde hareket etmeye başladı. Bugün Rusya’nın kendisi statükoyu yıkma girişiminin bizzat içinde. Rusya içerisinde ayrıca anlaşmazlıkları hemen alevlendirmek isteyen güçler var.
Avrasya anlaşmazlıkları, Vladimir Putin’in devlet başkanı sıfatıyla 14 Şubat 2008’de düzenlediği en son basın toplantısında en önemli konulardan biri oldu. Gazetecilerin sorularına cevap olarak, Putin birkaç tez açıkladı. Putin ilk olarak, devletin toprak bütünlüğünün uluslararası hukukun en önemli ilkesi olduğunu vurguladı. İkinci olarak, etnik-siyasi anlaşmazlıkları çözmek için kapsamlı yaklaşımlara ihtiyaç olduğunu belirtti. Üçüncü olarak ise Rus diplomasisinin ABD’nin Kosova’ya ilişkin yaklaşımını taklit etmeyeceğini açıkça vurguladı. Putin, Sırbistan ve Kıbrıs’ın toprak bütünlüğünün sağlaması gerektiğini söyledi. ABD ve AB’nin Kosova’nın bağımsızlığını tanıdıktan hemen sonra Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanımayacağını belirtti.
Bununla birlikte, Rus bakanlık ve hükümet organları ile parlamenterlerinin sonraki adımları gösteriyor ki Rusya pratikte Abhazya ve Güney Osetya’yı kurumsal olarak tanımayı tercih etmiş durumda. Ayrıca, geçmişte olduğu gibi Rusya tepkisel bir politika izliyor. Abhazya ve Güney Osetya’ya ilişkin politikamız, Kosova’yla ilgili Batı’ya olan "cevabımızdır." Ne Putin ne de milletvekilleri Şubat 2008’den önce de sonra da Dağlık Karabağ ve Transdinyester meselelerini incelemediler. 6 Mart 2008’de Rusya 1996’dan beri Abhazya’ya uygulanan ticari, finansal ve ulaşım yaptırımlarını kaldırarak diğer Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) üyesi devletlerin de yaptırımları kaldırmasını önerdi. Bir hafta sonra 21 Mart 2008’de Devlet Duması, iki çekimser oya karşılık 450 milletvekilinden 441’inin oyu ile BDT’deki dört anlaşmazlık bölgesinden üçü olan Abhazya, Güney Osetya ve Transdinyester’in devlet başkanlığı ve hükümet tarafından tanınmasının yerinde olduğunu içeren bir tasarıyı kabul etti. Her ne kadar tasarının bağlayıcılığı olmasa da ve uzlaşı tavsiye etse de tasarı aynı zamanda milletvekillerinin Abhazya ve Güney Osetya’nın tanınması çağrısını da içeriyordu.
Bu tasarıyla birlikte ilk defa Rusya siyasi tartışması bu tür bir bağımsızlık çağrısı içeriyordu. Daha önceleri, devlet başkanından başlayarak tüm Rus siyasetçiler Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü vurgulamayı tercih etmişlerdi. En son 16 Nisan 2008’de Putin dışişleri bakanlığına Abhazya ve Güney Osetya halklarına yardım edilmesi talimatını verdi. Bakanlık yaptığı açıklamada, devlet başkanının talimatının kendilerine “Abhazya ve Güney Osetya’da yaşayan Rusya vatandaşlarının hak, özgürlük ve yasal çıkarlarını kapsamlı bir şekilde koruyacak bir mekanizmanın kurulması" yetkisini verdiğini belirtti. Yeni politikayla birlikte eskiden beri Rus hükümeti ile özerk bölgelerin yönetimleri arasındaki bağların kurumsallaştırılması planlanıyor. Bu bağlar, Rusya’nın diğer bölgelerini de içine alacak ticaret, sosyal, bilim, enformasyon, kültür ve eğitim alanlarında işbirliğini içeriyor. Aynı zamanda, dışişleri bakanlığı Gürcistan’ı özerk bölgelerdeki halkın kötü ekonomik durumunda sorumlu tutarak şöyle dedi: “Bu yönde attığımız her adımın arkasında Abhazya ve Güney Osetya halklarının çıkarlarıyla ilgili endişelerimiz bulunuyor. Anlaşmazlığın devam ettiği yıllarda, tanınmamış bu bölgelerdeki halk ekonomik olarak kötü şartlarda yaşadı. Tiflis’in faaliyetleri var olan mekanizmalarla ekonomik ilişkileri rayına koyabilme ve Abhazya ile Güney Osetya’daki sosyal sorunları çözme ihtimalini göz ardı ederek bölge halkının durumunu daha da kötüleştirdi.” Bu şekilde, Rusya yasal olarak Gürcistan’ın parçası olan tanınmamış bölgelerle olan ilişkilerini meşrulaştırmaya çalıştı.
Rusya’nın mevcut politikasının alternatifleri
Anlaşmazlıkları alevlendirme sürecini desteklemek Rusya için iyi bir politika değil. 1990’ların başında oluşturduğumuz statükoyu yıkmak ciddi bir hata olur. AB veya BDT ülkelerinin yarısının desteği gibi bir koz olmadan mevcut dengeyi sarsmanın pek faydalı olacağı söylenemez.
Bu durum Rusya’nın mevcut politikasının muhtemel alternatifleri sorusunu gündeme getiriyor. İlk olarak, Rusya’nın tanıma sürecini hızlandırması sadece Gürcistan’ın Kuzey Atlantik isteğini artırıp bu ülkeyi mümkün olduğunca çabuk NATO’ya almak isteyenlerin eline koz vermiş oluyor. İkincisi, bu faaliyetler Gürcü liderleri anlaşmazlıkları alevlendirmek gibi iyi düşünülmemiş maceralara girişmeye teşvik edip Rusya’ya karşı Batı’nın öfkesini uyandırabilir. Üçüncüsü, Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanımak Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’a saldırmasına sebep olabilir. Baku, Sohum ve Tshinvali’nin tanınmasından sonra Rusya’nın dikkatini Stepanakert’e çevireceğinden endişe ediyor. Moskova’yı uyarmak için Azerbaycan, Karabağ anlaşmazlığını etkin bir şekilde gündeme getirmeye, BDT grubundan çıkıp BM ve Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ile Moldova’nın oluşturduğu bölgesel GUAM grubunda daha etkin olma ihtimalleri dahil askeri ve diplomatik tedbirler almaya başlıyor. Dördüncüsü, Abhazya ve Güney Osetya’nın resmi olarak tanınması Rusya’nın sadece ABD ve AB ile değil aynı zamanda önemli bir kaç BDT üyesi ülkeyle de sorunlar yaşamasına sebep olacaktır. Ukrayna, Kırım ve Donbass’ta (Ukrayna’nın Rus nüfusunun yaşadığı bölge-Edit.Not) sorunlar yaşıyor. Gürcistan’da en çok yatırım yapan ülke konumundaki ve Azerbaycan’ın stratejik ortağı olan Kazakistan’ın ayrılıkçı bölgeleri tanıma konusunda istekli olacağı muhtemel gözükmüyor. Tarafsızlık, Rusya yanlısı eğilim ya da NATO’yla yakınlaşma konusunda henüz bir tutum belirlememiş Moldova’nın da Moskova’yla ilişkileri soğutmak için kendi sebepleri olabilir.
Bu, Rusya’nın politikasını tamamen değiştirip Sohum ve Tshinval’deki yetkililer üzerinde daha çok baskı yapmaya başlaması anlamına mı geliyor? Rusya açısından bu bölgelerde yasal fiili bir hükümetten çok siyasi bir hükümetin varlığı çok daha önemli. Açık bazı sebeplerden dolayı Rusya siyasi desteğini kesemez. Rusya’nın iç güvenliğiyle bu kadar yakından bağlı olan çok az dış politika sorunu vardır. Güney Osetya ve Abhazya’daki etnik-siyasi durum Rusya’nın Kuzey Kafkasya bölgesindeki durumu doğrudan etkiliyor. Rusya’nın atacağı her bir geri adım Kafkas halkları arasında Kremlin’in zayıflığının bir işareti olarak görülecek ve pek çok sonuç bu adımı takip edecek. Dahası, Moskova zaten Abhazya’yı ablukaya alarak fiili hükümetlere 1994-1999’da baskı uyguladı, ama bu durum bölge halkının Gürcistan’a desteğini artırmadı. Bundan dolayı, Moskova olsa da olmasa da Abhazya ve Güney Osetya halklarının Gürcistan’la tekrar bütünleşmeye hazır olmadığını anlamak önemli. Moskova’nın siyasi baskısı bile durumu bu yönde değiştiremedi.
Kosova’nın benzersizliği veya evrenselliği tartışılır bir konu. Fakat bir sorunu görmezden gelmek imkansız: eski Sırp özerk bölgesinin bağımsızlığı uluslararası toplumun önüne vatandaşların kimlik ve bağlılık sorununu çıkarmıştır. Bir ülkenin toprak bütünlüğünü korumak, o toprakta yaşayan halk devletin egemenliğini tanımaya hazır değilse ne dereceye kadar mümkün olur. Eğer toprak ve nüfusun bölünmezliğine inanıyorsanız, o zaman sorunu çözmek için iki tane teorik yol çıkıyor ortaya: Ya etnik temizlik ya da anlaşmazlığı uzlaşı ve tavizlerle uzun bir süreçte barışçıl yoldan çözmek.
Aynı şekilde, Güney Osetya’nın sorunu Ortak Kontrol Komisyonu’nun çerçevesi olmayıp Osetlerin Gürcistan’ın bir parçası olabilme yeterliliği ve Gürcistan’ın kendi devletleri ve gelecekleri olabileceğine inanmaları meselesidir. Abhazya’daki esas sorun barış muhafızları değildir. (İster bunlar Rus veya bir grup Estonyalı, Ukraynalı ve Polonyalı olsun). Belki de Rusya’dan olmayan yeni bir barış koruma birliği Tiflis’e Abhazya’yı geri alıp güç yapısını kırmaya yardımcı olabilir. Fakat, Rus olmayan barış muhafızları, Abhazları Gürcistan’a sadık vatandaşlar yapma kabiliyetine sahip değil. Gürcistan’la yapılan son savaşlarda Abhazya 93.000 kişilik nüfusundan 2 bin ila 3 bin arasında kişiyi kaybetti. Tüm bu kayıplardan sonra barış koruma birliklerinin yerine yenilerini konuşlandırma ve Gürcü mültecilerin (çoğu doğrudan veya dolaylı olarak 1992-93 silahlı çatışmalarına katılmış adamlar dahil) Abhazya’ya geri dönmesinin bağlılık sorununu Gürcistan’ın lehinde değiştireceğini düşünmek basit bir hayal olur. Mültecilerin dönüşüyle mülk paylaşımı ve bir dizi intikam alma olayları gerçekleşecek. Sonuç, büyük bir ihtimalle yeni bir şiddet dalgası olacak. Böyle bir sonuç, Abhaz toplumunu Gürcistan’a yakınlaştırmayacaktır.
Yeni bir yaklaşım gerekli
Bundan dolayı, anlaşmazlıkları “alevlendirme” olumsuz sürecini durdurmak için gerilimi düzenleme ve gerilim sonrası yeniden yapılanma konusunda farklı yaklaşımlar bulmak gerekli. Maalesef, Rusya’nın politikaları sıklıkla ABD’nin Kosova politikasını taklit etmekle kaldı.
Birincisi, Rusya güç kullanımı seçeneğini bir kenara bırakmalı. İkincisi, gerilimi çözmenin ilk adımı olarak tüm statü belirleme girişimlerini reddetmek. Öncelik, “bölgeyi yatıştırmak” olmalı. Ancak ondan sonra bir devletin veya ayrılıkçı bölgenin toprak bütünlüğünü korumak için çalışmanın bir anlamı olabilir. Askeri eylemleri tahrik etmeden bir anlaşmazlık bölgesinin statüsünü belirlemek imkansızdır. Rusya toprak bütünlüğü ilkesini destekleyebilir ve desteklemeli de, ama aynı zamanda bu sürecin maliyetini kararlılıkla reddetmelidir. Birleşik bir Gürcistan veya birleşik bir Azerbaycan için bedel mülteciler veya insan kayıpları olamaz. Aksi takdirde, mülteciler, etnik temizlik ve kurbanları sonuç verecek yeni şiddet dalgaları ortaya çıkar.
Üçüncüsü, tanınmayan cumhuriyetlerin toprakları ekonomik ve sosyal olarak eski haline döndürülmeli ve bölgenin nihai statüsü belirlenmeden önce insani kaygılar giderilmeli. “Karanlık bölgelerden” çok bugünkü Tayvan gibi şeffaf yönetimlerle müzakere yürütmek çok daha kolaydır. Bu amaçla, mevcut tanınmayan bölgelerle ilişki kurmak dışında bir seçenek yok, çünkü onların katılımı olmadan fiili devletlerin toprakları fiili kaos bölgelerine dönüşecektir. Ayrılıkçı bölgelerin mevcut liderleri bir dereceye kadar halk arasında meşruiyet sahibiler, halk arasında yeterince destek buluyorlar ve durumu idare edebilecek güçteler. Onlarlar müzakere etmek sadece kendi çıkarı için konuşup hareket edecek halefleriyle müzakere etmekten çok daha kolay olabilir.
Sonuç olarak, resmi tanımayı veya pozisyonundan vazgeçmeyi vurgulamaktan çok anlaşmazlık bölgelerinin statüsünü belirlemeyi daha umut verici b