İbrahim Yağan diasporanın yakından tanıdığı bir siyaset adamı. Abhazya savaşındaki Kabardey Gönüllülerin komutanı olması, 2000 yılına kadar DÇB'de yönetim kurullarında bulunması ve son olarak Çerkes Soykırımı konusundaki çalışmaları ile tartışma yaratmış İbrahim Yağan ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Anadil konusu, İnsan Hakları ihlalleri, Diaspora-Kafkasya ilişkileri, DÇB'nin 2000 yılında gerçekleşen tartışmalı kongresinde Türkiye delegasyonunun tavrı, Çerkes Soykırımı, Gürcistan ile ilişkileri ve Abhazya ile Rusya arasında imzalanan anlaşma İbrahim Yağan'a yönelttiğimiz başlıca sorulardı. Kendisi bütün sorularımıza içtenlikle cevap verdi. İşte söyleşimizin ilk bölümü;
Kuban Kural: Türkiye’deki anadil tartışmaları diaspora gündeminde ön sıralarda. Ancak Kafkasya’daki durumdan çok haberdar değiliz. Kabardey-Balkar’da anadil kullanım oranı ve bu konudaki sorunlar nedir?
İbrahim Yağan: Her şart ve koşulda halkın temeli dildir. Halkların kaybı dilin kaybı ile eşdeğerdir. Bir halk kendi diliyle düşünemiyor ve hayatını sürdüremiyorsa o halkın kendi tarih ve kültürünü de öğrenemeyeceği kanaatindeyim. Türkiye’de durumun vahametinin farkındayım. Ancak maalesef Kafkasya’da da Çerkesçe’nin durumu hiç iyi değil. Kabardey-Balkar özelinde söyleyecek olursam bu konuyu dert edinmiş entelektüellerimiz var, ancak yöneticilerin bu konu umurlarında bile değil. Yöneticiler ve bürokratlar konuşmaya gelince kaygılı olduklarını söylüyorlar ama hiç bir adım atmıyorlar. Alttan alta işleyen ciddi bir asimilasyon süreciyle karşı karşıyayız.
Köy okullarında haftada iki saat dışında anadil eğitimi yok. Yirmi yıl önce Çerkesçe (Kabardeyce) resmi dil olarak kabul edilmişti. Devlet işlerinin anadillerde yapılacağı da yasalar ile garanti altına alınmıştı. Ancak bu yasayı yöneticiler hiç bir zaman uygulamadılar. Hiçbir zaman Çerkesçe işlem yapılmadı resmi dairelerde. Bugün devlet dairelerinden herhangi birine gidip derdinizi Çerkesçe anlatmaya kalktığınızda sizi Rusça kullanmanız konusunda uyarırlar.
Devlet politikası haline gelip sosyal hayatta kullanımı teşvik edilmediği için gün geçtikçe Çerkesçe konuşanların sayısı azalıyor. İşin en üzücü tarafı ise artık şehirde yaşayan gençler kendi dillerini neredeyse hiç kullanmıyorlar. Bu geleceğimiz açısından çok ciddi bir problem. Dilin yaşaması için samimi olarak kaygı duyan entelektüellerin çabaları yetmiyor ne yazık ki. Ciddi bir dil ve kültür erozyonu ile karşı karşıyayız ve devlet bu konuya el atmadığı takdirde bu erozyonun durdurulması mümkün değil.
Geçtiğimiz yıllarda hepimizin bildiği gibi Kafkasya’da bulunan özerk bölgelerin statüleri değişti. Hatta şu anda devlet başkanlarının unvanları bile tartışmalı. Bu durumda yöneticilerin bahsettiğiniz dil ve kültür politikalarını uygulayacak yasal yetkileri var mı?
Bulunduğumuz ülkenin yasalarında bir dilin kaybolmaması için devlet tüm desteği vermelidir diye hükümler var. Bunları uygulamıyorlar. Sorunumuz da bu zaten. Mevcut yasaların gereklerini dahi yerine getirmiyor yöneticiler. Örneğin, her vatandaşın anadili ile resmi işlemlerini yaptırabileceği ile ilgili bir yasa var şu anda. Ama uygulanmıyor. Otoritenin, yani yöneticilerin bu tarz yasaları işlevsel hale getirmeleri ve takipçisi olmaları gerekiyor. Yasaya göre Rus dili ne kadar değerliyse diğer dillerde o kadar değerlidir. Ancak diğer dillere yönelik hiç bir politika yok. Yasalar zaten yetersiz ancak mevcut yasaları dahi uygulamıyor yöneticiler.
Kabardey-Balkar’da zaman zaman gündeme gelen konulardan birisi de halklar arasındaki sorunlar. Daha açık ifadeyle Kabardeyler ve Balkarlar arasındaki etnik çatışma riski ve toprak sorunları. Ne düşünüyorsunuz, bu konu gerçekten ciddi bir çatışma riski barındırıyor mu?
Gerçek bir çatışma riski olduğunu düşünmüyorum ben. Bu, suni olarak Rusya tarafından kaşınan bir mesele. İstedikleri zaman bu konuyu gündeme getirerek bizleri uğraştırıyorlar. Balkarlar ile Kabardeyler arasında halledilemeyecek ciddi bir sorun hiç olmadı. Sosyal olarak ilişkiler sürüyor zaten. Örneğin kız alıp vermeler, arkadaşlıklar devam ediyor ve bu suni gündemden etkilenmiyor. Bizim Balkarlar ile kültürel olarak da bir farkımız yok. Adetlerimiz, ananelerimiz neredeyse aynı. Sonuçta iki halk da o coğrafyada uzun yıllardır birlikte yaşıyor. Aramızdaki tek fark dilimiz. Tekrar söylüyorum ki, bu konuyu Rusya istediği zaman bizi oyalamak için kullanıyor. Rusya’ya böyle bir gündem gerektiğinde kendisi provoke ederek bu tarz sorunları ortaya çıkartıyor.
Geçtiğimiz aylarda gerçekleşen bir olayla devam etmek istiyorum. Sizinde bildiğiniz gibi, Kafkasya’da insan hakları ihlalleri ve faili meçhul cinayet haberleri eksik olmuyor. Kabardey-Balkar’da da geçtiğimiz aylarda Timur Kuaşev faili meçhul bir cinayete kurban gitti. Timur ne sebeple öldürülmüş olabilir sizce?
Rusya devleti için her türlü halk hareketi korku vesilesidir. Halkın taleplerinin gündeme gelmesi ciddi bir sorundur devlet için. Din de bir korku vesilesidir Rusya’da. Ancak benim anladığım kadarıyla Rusya devleti din temelli hareketlerden daha çok halkların kendi taleplerini gündeme getirmelerinden korkuyor. Dini konuları gündeme getirerek faaliyet gösterenlere “terörist” damgası vurarak yok ediyorlar. Kimse de terörist damgası vurulan bu gençlerin arkasında duramıyor. Bunlar, yani dini gündeme getirenler genelde ne yaptığından çok da haberi olmayan gençler. Kendilerini ne şekilde ifade edeceklerini bilemiyorlar, kendilerini ifade etmelerine de müsaade edilmiyor. Damgalanarak ortadan kaldırılıyorlar. Daha yeni okulu bitirmiş genç çocuklara bir suç isnat edilerek dağa çıkmalarına sebep olunuyor. Ardından ise “terörle mücadele” adı altında bu gençler öldürülüyor.
Halkın taleplerini gündeme getirenler ise genelde entelektüeller, yazarlar ve gazeteciler oluyor. Bu tip insanlarla, diğerleri ile ettiği gibi mücadele edemiyor devlet. Bu insanlar kanunları ve yönetimin tuzaklarını bildikleri için onlara suçlu mantığı ile yaklaşamıyor.
Timur Kuaşev cinayetini bu bağlamda değerlendirmemiz gerekiyor. Timur, cesur, özgür ve sert bir aktivist, gerçek bir gazeteciydi. Rusların ifadesiyle söylersek, karışmaması, görmemesi, ilgilenmemesi gereken birçok konuyla uğraşıyor, birçok haksızlığı ve halk talebini gündeme getiriyordu. Dünyada da eşine az rastlanan cesur ve dürüst bir gazeteci örneğiydi Timur. Ayrıca namaz kılan samimi bir dindardı. Bütün bunlardan dolayı ondan rahatsız olanlar tarafından yok edilmesi gerekiyordu. Ayrıca son zamanlarda narkotik olaylar ile ilgili de çok yazı yazıyordu. Uyuşturucu ticaretini, gençlerin bu illete nasıl bulaştıklarını ve bu ticaretten kazanç sağlayanları gündeme getiriyordu. Öldürülmesinin sebeplerinden birisi de bu olabilir.
Geçtiğimiz dönemde siz de çeşitli saldırılara uğradınız. Size yönelik saldırıların temel sebebi neydi?
Rusya’nın zenginlerine ve bürokratlarına göre dünyada satın alınamayacak insan yoktur. Satın alınacak kişi hakkında bir komplo kurmak ise zor değildir. Bir kişi suçlanacaksa eğer onun için komplo malzemesi her türlü bulunabilir. Eğer bulunamıyorsa da üretilir. Bunu öyle düşünmelerinin sebebi kendilerinin o durumda olmalarıdır aslında. Kendisi satın alınabilir olanların düşüncesidir bu. Rusya’daki zengin ve bürokratlar derken bunlara Çerkesleri de katıyorum tabi ki. Bunlar Moskova’da yaşayan, kendi kimliği ve kültürüyle alakası kalmamış, kendi çıkarları dışında bir dertleri olmayan ve Rus gibi düşünen insanlar. Sabaha kadar tutuklatamayacakları hiç kimse yoktur, tutuklamak için bahane bulmaları zor olmaz.
Bu düşüncenin geldiği son nokta şudur; satın alamadığın ya da bir komplo ile alaşağı edemediğin kişiyi korkutacaksın. Biz de Kabardey-Balkar’da fikri olarak mücadele eden küçük ama ciddi bir grubuz. Bize de komplo ile yanaştılar ama beceremediler, para ile de satın alamadılar. En sonunda ise kafamızı kırdılar. Ancak yine olmadı, şimdi ne yapacaklarını düşünüyorlar sanırım. Fazla bir seçenekleri de kalmış değil. Sonuçta bizi öldürmek isteseler bunu yapabilirler. Bu onlar için zor bir şey değil.
Geçtiğimiz hafta Kafkasya’ya giden Ankara Çerkes Derneği yöneticisi Erdoğan Boz havaalanında tutularak geri gönderildi. Ayrıca bir süreliğine Rusya’ya girişi de yasaklandı. Rusya, diasporadaki aktivistlere ya da dernek yöneticilerine yönelik bu tip uygulamalarla neyi amaçlıyor olabilir?
Eskiden halkların hak taleplerini gündeme getirenler ile KGB ilgileniyordu. Biliyorsunuz, SSCB yıkılınca ismi FSB oldu. Ama mantalite hemen hemen aynı. Kendilerince ülke birliğini sağlaması gereken kurumsal tek yapı FSB. Eski KGB ile bugünkü FSB aynı işlevi görmelerine rağmen entelektüel akıl ve meselelere yaklaşım açısından oldukça farklılık gösteriyorlar. Bugün Çerkeslerin ortaya koyduğu konulara ve taleplerine Rusya devleti tarafından entelektüel bir cevap verilemiyor. Çünkü bizler, yani Çerkesler söylediklerimizde siyasi olarak da, entelektüel olarak da, bilimsel olarak da haklıyız. Entelektüel olarak Çerkeslerin haklı talepleri ile mücadele edemeyince en kestirme yolu tercih ediyorlar. Yani bu haklı talepleri gündeme getirenler arasında ya da daha açık olarak Kafkasya ile diaspora arasında irtibatı koparmak şimdi denedikleri yol. Buradan oraya gidenleri, oradan buraya gelenleri en küçük bir şüphe olmasa dahi sorguluyorlar ya da ülkeye sokmuyorlar. Ben de Kafkasya’dan her çıkışımda sınırda bir-bir buçuk saat bekletiliyorum ve ciddi bir sorgudan geçtikten sonra çıkabiliyorum. Bu gelişimde de böyle oldu. Bu uygulamalarla Çerkeslerin haklı taleplerini gündeme getiren kişilere zorluk çıkarmayı ve Kafkasya ile diaspora arasında politik irtibatı kesmeyi hedefliyorlar. Akıl ile çözemediğini güç kullanarak çözme yolunu seçmiş durumda Rusya. Korkutma ve sindirme politikası tam olarak. Ukrayna’daki olaylar da önümüzdeki dönemde bu baskı politikalarını artıracak.
Ben de onu sormak istiyordum aslında. Rusya, Ukrayna’daki olaylara müdahil oldu ve Kırım’ı işgal etti. Süreç halen devam ediyor. Sizce Ukrayna’da gelişen olayların ve Rusya’nın politikalarının Kafkasya’ya bir yansıması olacak mı?
Ukrayna meselesi Kafkasya’ya iki şekilde yansıyacak gibi duruyor. Bir açıdan bizi rahatlattı ancak daha olumsuz bir geri dönüşü olacak gibi. Rusya, Ukrayna’daki olaylara yoğunlaşmış durumda. Ülke gündemin ilk sırasını Ukrayna aldı. Bu da Kafkasya’nın ikincil gündem haline gelmesini sağladı diyebiliriz. Kafkasya’daki dini eksenli eylemler ve olaylar artık çok gündemde değil. Aslında bu da, bu hareketlerin yönlendirilen ve istendiğinde gündeme alınan olaylar olduğunu gösteriyor. Şu anda bu konuyu dondurmuş durumda Rusya. Batılı devletler tarafından uygulanan ambargo ekonomiyi ciddi şekilde sarsmış halde. Ayrıca olaylar hala devam ediyor. Bu durum Rusya’nın canını oldukça sıkıyor. Bunun orta vadede Kafkasya’ya yansıması baskı politikalarının sertleşmesi yönünde olabilir. Kendilerine karşı mücadele eden ya da halkın çeşitli taleplerini gündeme getirenlerin işleri bundan sonra daha da zor olabilir. Rusya yasalarında “insan yaşamından daha üstün bir şey yoktur” diye bir ibare var. Son olaylardan sonra bu yasa maddesi fiilen şu şekilde değişmiş durumda; “Rusya’da insan yaşamından daha değersiz bir şey yoktur.”
YARIN:
-Çerkes Soykırımı ve Soçi Olimipiyatları
-Dünya Çerkes Birliği 2000 Kongresinde yaşananlar
-Abhazya ile Rusya arasındaki entegrasyon anlaşması
-Gürcistan ile ilişkiler
Ajans Kafkas