Berzeg: 450’yi ananlar hain olarak anılacak – 2

“Kafkasya’nın 450 sene önce kendi isteğiyle Rusya’ya katıldığı gibi senaryolar uydurmanın da ne tarihi alt yapısı vardır ne de geleceğimize bir katkısı. Yapılan kutlamalar ve bu oyun içerisinde yer alanların tek kazancı ileride vatan hainleri olarak adlandırılmaları olacaktır.”

 

Çerkes kültürü oluştuğu ve canlılığını sürdürdüğü şartları kaybediyor, bu da kültürü işlevsizleştiriyor. Bu da bir anlamda bir ikilik doğuruyor.  Bir tarafta kendi geleneksel kültürümüz, bir tarafta yaşamaya devam ettiğimiz gündelik hayatımız… Bunun üstesinden nasıl gelinilebilir.?

Bu tabi ki sosyal psikolojinin konusu. Birkaç satırla geçiştirilebilecek bir konu değil. Ben bu konu üzerinde oldukça düşünmüşümdür. Hatta konu hakkında küçük de bir kitap hazırlamıştım. Dediğim gibi bu sosyal psikolojinin bir konusu. Toplumlar değişir, bu gayet normal bir şey ama bu değişme dışarıdan şartların dayattığı bir süreçse çok da sağlıklı olamayabiliyor. Uzun vadede küçük halkları dejenere ediyor bu değişim süreci ne yazık ki. Bizim halkımızı da globalleşme adı altında eritiyor fakat bizim ayağımızı basmadığımız bir toprak parçamız olmadığı için buna daha çok muhatap oluyoruz. Bundan kaçınma olanağı yok. Aynı coğrafyada kendiniz evrilerek yaşayacaksınız. Bu Kafkasya’da çok daha kolaydır. Ama burada diasporada yaşamak zorundayız da bir şekilde. Bazı kültürel formlarımız değişti diye ah vah etmenin de bir alemi yok. Yok da olmayacağız bazı formları kaybedince. Mevcut koşullar içerisinde en uygun yol seçilmelidir. Reelde anadilimizin varlığını diasporada sürdüremeyiz ama doğal haklarımızın korunması için demokratik haklarımızı sonuna kadar kullanmalıyız. Türkiye’nin de demokratikleştiği ölçüde bazı haklar edinilebilir. Bunların doğru bir şeklide kullanılması gerekiyor. Bunun yanında dil tabi ki kültürün taşıyıcısıdır ama bizim gibi diasporik toplumlarda ben dilin o toplumun devamı için tek unsur olduğunu da düşünmüyorum. Yani bazılarının dediği gibi dilini kaybeden her şeyini kaybetmiyor. İnsan yaşıyorsa başka dille de düşünüyorsa onu var eden kültür formatları içerisinde düşünecektir. Bu diğer kültür yapılarıyla da sağlanılabilir. Bu sayede toplumu adına çok daha yararlı olabilecek kesimler de yetişecektir. Ben buna inanıyorum ve bazı arkadaşlarımda da bunu görüyorum. Yani dünya dönüyor, insanlar bir şeklide yaşamak zorunda. Kimsenin etnik kimliğini seçebilme gibi bir şansı yok. Bu çok bulunmaz bir şey de değil. O halde varlığını sürdürmek doğal hakkı olduğu gibi görevidir de her Kafkasyalının. Çünkü insan baskın kalıplara teslim olduğu zaman insanlığından da bazı şeyleri kaybediyor. Bizim bunu mümkün mertebe minimize etmemiz gerekiyor. Nihai olarak aynı siyasi yapı içerisinde kendi kurumlarını kurarak oluşturulacak bir yapıya dönüşü uygun buluyorum.

Bu bakımdan Kafkasya’ya dönüş fikrini de tamamıyla destekliyorum. Bu zaten bizim atalarımızın niyetiydi; onlar Kafkasya’dan ayrılırken sonradan ayrılan bazı küçük grupların dışında orayı tamamen unutma gibi bir düşünceleri yoktu. Kendilerine dayatılan iki seçenekten birini tercih etmek zorunda kaldılar. Bu süreç içerisinde haliyle Osmanlı topraklarını tercih ettiler ki daha sonra onların da desteğiyle anavatanlarına geri dönebilsinler. Zaten hicretin manası da budur. Bunun yanında bazılarımızın dediği gibi bütün bu yaşananlar sürgün değildi demek değildir. Kimileri Çerkeslerin bir gecede Osmanlı topraklarına göç etme kararı aldıklarını filan sanıyorlar. Oysa yaşananlar iki yüz seneye yakın süren savaşların bir sonucudur ve özellikle Batı Kafkasya’nın boşaltılması Kafkas-Rus Savaşları’nın sonuçlanmasından çok daha önce kararlaştırılmıştır. Bunun belgeleri de var. Rus subayı kendilerine Çerkeslerin değil Çerkesya’nın lazım olduğunu sürgünden çok önce söylüyor. Toplam nüfusun yarısı yok ediliyor, kalan yarısının da %90’ı sürülüyor. Bu kadar basit. Bunu o yana bu yana çekmenin hiçbir anlamı olmadığı gibi aklı başında hiçbir insan da böyle bir şeye inanmaz. Hele ki son zamanlarda yapıldığı gibi Kafkasya’nın 450 sene önce kendi isteğiyle Rusya’ya katıldığı gibi senaryolar uydurmanın da ne tarihi alt yapısı vardır ne de geleceğimize bir katkısı. Yapılan kutlamalar ve bu oyun içerisinde yer alanların tek kazancı ileride vatan hainleri olarak adlandırılmaları olacaktır.

Kafkasya ve Kafkasyalıların tarihine baktığınızda, toplumumuzun karakteri ve yapısı üzerine vardığınız sonuçlar nelerdir?

Tüm toplumların zaman içerisinde ulusal karakteri oluşur. Bu karakter bizim insanlarımızın hepsinde ortaktır. Mesela Kafkasyalıların uluslaşamadığı filan söylenir. Ama 150 yıl önce zaten o uluslaşmış toplum sayısı nedir ki? Karadeniz kıyısında yaşayan bir Wubıh, Terek boyundaki bir Kabardey ile yan yana çok rahat savaşabildi. Dağıstan’daki bir Lezgi’yle Karadeniz kıyısındaki bir Abhaz arasında birçok şey ortaktır. Bunu siz de gözlemleyebilirsiniz. Herhangi bir cemiyet içerisinde herhangi bir Kafkasyalıyı duruşundan tanırsınız. Bizim halklarımızın ortak değer yargıları var. Onur, haysiyet, kahramanlık, gurur gibi insanlığın idealize ettiği şeyler bunlar. Bunun yanında sürgün yaşamı içerisinde ve Sovyet diktası sürecinde oluşmuş kusurlarımız da var. Bunların mümkün mertebe elenip gerçeklerimizin ortaya konması, dışarıdan empoze edilen değer yargılarının çürütülmek suretiyle ayıklanması ve toplumuzun ortak bilincinin uyandırılması gerekiyor. Bu ne sadece Kafkasya ile ne de sadece diaspra ile mümkündür. İkisi bir bütündür. Bu bütünlüğün her zaman göz önünde tutulması lazım. Bazılarımızın dediği gibi yok efendim oradaki cumhuriyetçiklerimize karışmayalım, oradaki başkanlarımızı rahat bırakalım şeklindeki söylemlerin de çok yersiz olduğu kanaatindeyim. Oradakilerin birçok iyi nitelikleri vardır, birçok kusurları vardır. Bizim de en azından diasporanın avantajlarını kullanarak koruyabildiğimiz bazı değerlerimiz var. Biz dışarıda yaşıyor olmanın avantajıyla bazı şeyleri onlara nazaran çok daha kolay dillendirebiliriz. Bu iki kesimin bir noktada birleşmesi gerekiyor. Yeryüzünde var olan bir toplum olarak varlığımızı geleceğe taşımak istiyorsak zaten var olan ortak kültürümüzü canlandırmamız gerekiyor.

450. yıl kutlamalarına Diasporadan yeterli tepki gelmedi. Burada Rusya’nın amaçladığı neydi sizce? Daha önce de 400. yıl kutlamaları düzenlenmişti…

Bu eski politikanın bir devamıdır. Dediğiniz gibi bu ilk olarak 50 yıl önce çıkarılmış bir olay. Sovyet otokratik sistemi içersinde merkezden daha fazla ödenek alabilmek için, şahsi menfaatleri sağlamlaştırma adına bu tarz bir karar alınmıştı. O dönemde diasporadan tepki gelmişti. Örneğin Aytek Namitok’un yazısı Caucassian Review dergisinde yayınlanmıştı. Hatta daha sonra öğrendiğime göre Aytek Namitok her yazı yazdığında Adigey’de yaşayan kardeşi KGB ajanları tarafından kaçırılıp bir ay ortadan kayboluyormuş. Sonrasında ezik büzük bir şeklide evine geri dönüyormuş. Tabii ki bu işler kolay değil. Bazı şeyleri göze almak gerekiyor. Daha ilginç bir örnek daha vereyim. Orada tanınmış saygıdeğer bilim adamı bir dostumla Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası yaptığımız bir konuşmada Sovyet tarihçilerini tarihsel gerçekleri çarpıtmakla suçladığımda bana dedi ki: “Sefer sen böyle diyorsun ama bizim cumhuriyetin yöneticileri geçen günlerde 400. yıl kutlamalarına benzer bir gün tayin edilip o günün bayram edilmesi yönünde bir karar almışlar ve bize geldiler. Biz de bu olay Sovyet tarihçilerinin uydurmasıdır dedik ama adamlar illa o günü bayram yapacaklar. Bunun üzerine Moskova Bilimler Akademisi’ne soralım dediler. Gelen cevapta da Rus tarihçiler resmen bizi azarladı. Bunun, yani Çerkeslerin Rusya’ya gönüllü katılışının bir yalan olduğunu, olsa olsa Çerkesler ile Rusların ilk resmi münasebeti sayılabileceğini söylediler. Bunun üzerine o dönem için böyle bir karar alınamadı”

Nedir peki bu uygulamaların amacı?

Elimizde kalan sadece geçmişimiz. Bugün Çeçenya’ya baktığımızda nüfusunun önemli bir kısmının vahşice katledildiğini görüyoruz. Bu zaman zaman Kafkasya’nın farklı bölgelerinde de yaşandı. Halkımızın tarih bilincini yok etme ve kişisizleştirme amaçlı tüm yapılanlar. HT/MB/FT

Devamı

Birinci Bölüm: Etnik milliyetçilikle bir yara varamayız

Üçüncü Bölüm: Kurumlarımızda misyon kayması oluştu

 

 

Mevdudi Baycora – Hüseyin Tok