Boston'da neredeyse sebepsiz, amaçsız ve kimsenin sahiplenmediği bombalı eylemin sorumlusu olarak iki Çeçen kardeş sorumlu gösteriliyor.
Bombalama eylemine karışanlardan büyük kardeş öldürüldü, yakalanan küçük kardeş ise gırtlağından vurulduğu için konuşamıyor. Ölümle sonuçlanan insan avları genelde kuşku uyandırır. Bu olayın arkaplanı bir yana, Amerikan istihbaratının bu tür olaylara dahil olup adeta potansiyel tipleri radikalize ettiğini ve bu nedenle hiç de küçümsenmeyecek sayıda insanın hapishanelerde yattığını yine Amerikan resmi rakamlarından öğreniyoruz.
Boston'daki bombalama olayının failler olarak gösterilen iki kardeşin Amerika'ya gelmeden önceki göç haritası ailelerinin, taşıdıkları etnik kimliğin tarihsel serüvenini bir kez daha gündeme getiriyor. Dünyaya nizamat vermeye kalkışan Amerikan halkının Çeçenlerle Çek Cumhuriyeti'ni karıştırıp bu ülkeye lanet yağdırmaları sonunda büyükelçinin açıklama yapmak zorunda kaldığı olaylar zincirinde, dünyaya toplumsal renk körü bakışın örttüğü tarihsel gerçekler söz konusu. Amerika'nın 11 Eylül'de 'uçaklanması'ndan sonra kibirle korkunun şekillendirdiği bir dünya tasavvurunu çok iyi manipüle ediyor, devlete hakim karar vericiler. Durum hiç de sanıldığı gibi Amerika'nın bu tür olayları artık sükunetle karşılamasıyla izah edilip geçiştirilecek türden değil.
Sürgünler tarihi
Çeçen kardeşlerin Kırgızistan'da başlayıp Dağıstan, Türkiye ve Amerika'da biten hikayesi tarihin darmadağın ettiği tek bir ulusun değil, koca bir coğrafyanın ortak kaderini yansıtıyor. Boston sanıklarının babası Dağıstan'da, annesi Amerika'da, kendilerinin Kırgızistan pasaportlu olması bile dehşetli bir trajedinin modern zamanlara sarkan yüzü aslında. Çeçen kardeşler ne kadar terörize edilirse edilsin, en az yüz elli yıllık bir işgaller, göç ve sürgünlerin gizlenemeyen tarihini deşifre ediyor.
Genellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Stalinist uygulamalar olarak geçiştirilen Rus ve Sovyet mirası, sürgünlerin Amerika'ya uzanan ucundan başka bir şey değil. Rus işgali Kafkaslar'a gelmeden çok önce Kırım Tatarları, daha sonra ise Kafkaslar'daki Müslüman halklar modern zamanlarda aynı kaderi paylaşacaklardır. Rus işgaliyle Romanya üzerinden başlayan Kırım Tatarlarının ana yurtlarını terk edişleri artık hatırlanmaz olmuştur. Benzer biçimde Osmanlı'dan koparılan Kafkaslar'dan kopup gelenlerin Anadolu'ya, Suriye ve Filistin'e uzanan büyük göçleri de artık tarihin unutulmuş sayfaları arasında kaldı.
İmam Şamil'in mücadelesi ve yenilgisinden sonra yaşanan büyük sürgün, tam ters yöndeki Balkan Savaşları'nda yaşanacak olayların habercisidir. Kafkaslar'dan batıya doğru, Balkanlar'dan doğuya doğru, Kırım'dan güneye doğru bir sürgünü yaşayan ortak acıların tarihi, Osmanlı'nın çöküşünün insani boyutunu sergiler. Ve bu insanlık dramını tatmayan hiçbir Müslüman unsur yoktur…
Sovyetler dönemi, Kafkas ve Kırım için yeni sürgünlerin, trajedinin modern versiyonu gibidir. İkinci Dünya Savaşı sonrası Kırım'dan Kafkaslara uzanan coğrafyada yaşayan Müslümanlar toplu cezalandırılmaya tabi tutulacaktır. Kırım Tatarlarının hemen hemen tamamı Orta Asya'ya ve Sibirya'ya trenlere doldurularak sürgün edilecektir.
Yollarda binlercesinin açlık ve soğuktan öldüğü, ailelerin parçalandığı 'Sovyet eşitliği'nden Kafkaslar da nasiplenecektir. Ahıska Türklerinden Çeçenlere kadar bölgedeki Müslümanlar toplu sürgüne gönderilecektir. Bu cezalandırma yöntemiyle halkların hem coğrafyalarıyla kurdukları aidiyetlerinin parçalanması, hem de dini ve kültürel kimlikleriyle bağları zayıflatılırken bir ulus olarak sisteme karşı muhalefetlerinin engellenmesi hedeflenmiştir.
Kırım Tatarlarının sürgünü Sovyetler'in çöküşüne kadar devam edecektir. Kırım'ın Ukrayna'da kalmasıyla tüm olumsuzluklara rağmen, büyük kısmının hiç görmediği ya da hatırlamadığı anavatanlarına yoğun bir geri dönüş yaşanacaktır.
Kafkaslar daha şanslı sayılsa da yaşadıkları trajedi henüz sona ermeyecektir. Özellikle yoğun olarak bulundukları Kazakistan ve Kırgızistan'dan ancak 1957 yılından itibaren geri dönmelerine izin verilecektir.
Ne var ki Sovyetler'in dağılmasıyla birlikte 1994-96 yılları arasındaki Çeçen savaşı, ardından da 1999-2000'de yaşanan büyük yenilgiden sonra Çeçenlerin sürgün ülkelerine yani Kazakistan'a ve Kırgızistan'a geri dönüşleri başlayacaktır. Kendi ülkesinden sürgünler ülkesine hicret bir bakıma?
Son sürgünleri çok daha geniş bir coğrafyaya yayılacaktır. Türkiye'den Avrupa'ya, Amerika'ya uzanan mültecilik öyküsüdür bu. Bir yanda Rusya'ya iade edilme korkusu diğer tarafta kimliksiz, geleceği belirsiz bir mültecilik hali?
Boston bombalama olayına bir de bu açıdan bakıldığında iki kardeşin bireysel göç hikayeleri aslında bir milletin yakın tarihinin özetini yansıtıyor. Kırgızistan'dan Kafkaslar'a, oradan Amerika'ya uzanan bir savruluş? Babası Dağıstan'da, annesi Amerika'da, kendileri Kırgız pasaportuyla Boston'da yaşayan bir neslin, terör dramında perdelenen tarihi?
Boston'da aslında FBI başta olmak üzere Amerikan istihbarat birimlerinin kendi aralarında, hatta devletlerarası ve küresel örgütler arası bir mücadelenin dumanı altında ne olup bittiğini şimdilik öğrenemeyeceğiz. Ama bildiğimiz iki kardeşin göç güzergahının arkasında en az yüz elli yıllık bir sürgün hikayesi var.
Kaynak: YeniŞafak
Akif Emre