Dağıstan’ın başkenti Mahaçkale 25 Kasım’da son zamanların en büyük protesto eylemine sahne oldu. Tahmini 2500-3000 kişi, artan polis tacizlerini protesto etmek için sokaklara döküldü.
Başbakan yardımcısı Rizvan Kurbanov protestocuları, yetkililerin ihtiyatlı bir şekilde insan haklarını koruduklarına inandırmaya çalıştı ama ikna edemedi. Güvenlik güçleri tarafından kaçırılan kişilerin akrabaları tarafından kurulan birkaç sivil toplum kuruluşu protesto gösterisini organize etti. Adam kaçırma olayları ve diğer polis tacizleri sona erene kadar her Cuma protesto eylemlerine devam etme sözü verdiler ve Dağıstan’daki durumu bir iç savaş olarak tanımladılar.
Bir çok gözlemci Mahaçkale’deki son olaylar ile Orta Doğu’da ki devrim dalgası arasındaki çarpıcı benzerliklere dikkat çekti. Organizatörler İslami sloganların yanı sıra, eylemi kordine etmek için Twitter ve Facebook internet sitelerini kullandı. Dağıstan’ın kuzeyindeki Hasavyurt’tan Magomedhan Baysultanov evinin güvenlik güçleri tarafından nasıl basıldığını ve bu sırada gelininin öldürüldüğünü ve oğlunun yaralandığını hatırlatarak hikayesini anlattı. Güvenlik güçleri sonradan hata yaptıklarını kabul ettiler ancak Baysultanov’un yetkilileri dava etme girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Baysultanov’a göre, Dağıstan Başsavcısı Andrey Nazarov ona isyancılara katılmasını ve yetkililerden gelininin intikamını almasını önerdi.
Aynı gurup 21 Kasım’da Mahaçkale’deki Avar Tiyatrosu önünde başka bir protesto eylemi düzenledi. Bu muhtemelen protestocuların çoğunun Dağıstan’ın en büyük etnik grubu olan Avarlardan olduğunu anlamına geliyordu. Organizatörler açıklamalarında “Eğer yetkililer uzun zamandır acı çeken Dağıstan topraklarında bir savaş istiyorlarsa, bunu bize açıkça söylesinler. Eğer istemiyorlarsa, güvenlik güçlerinin keyfi hareketlerine ve kanunları hiçe saymalarına sert ve ilke sahibi bir tutumla karşılık vermeliler” dedi.
Her ne kadar insanlar protesto için Kuzey Kafkasya’nın diğer kesimlerinden daha sık sokaklara çıksalar da, polis tacizlerine karşı kalabalık halk protestoları Dağıstan’da yeni bir gelişme sayılabilir. Hükümet şu an zor durumda. Bir yandan Dağıstan’da Arap baharı benzeri bir devrim korkusu protestoculara yönelik hükümet baskısını tetikliyor, diğer taraftan hükümetin protesto hareketlerini güç kullanarak bastırması uluslararası tepkiye ve Dağıstan’da daha fazla istikrarsızlaşmaya yol açabilir. Sık sık Dağıstan yetkililerinin Moskova’daki yetkililer ile aynı oldukları farzedilse de, ikisi arasındaki ilişki çok daha karmaşık. Moskova görevden alma ile tehdit ederek Dağıstan lideri Magomedsalam Magomedov’dan en azından istikrar görüntüsü ister, ama muhtemelen Mogamedov’un da çıkarlarını yürütmek için bir acentası vardır. 15 Kasım’daki bir hükümet toplantısında Mogamedov ‘yolsuzluğun yuvaları’ diye adlandırarak Dağıstan’daki bazı federal birimlerin şubelerine yüklendi.
Dağıstanlı yetkililer şu ana kadar meydan okumalara tipik bürokratik cevaplar verdiler ki bu cevapların sonuçları pek net değil, tabi varsa. Dağıstan hükümeti Mahaçkale’deki protestonun ardından 26 Kasım’da özel bir toplantı gerçekleştirdi. Magomedov güvenlik güçlerinden ülkede kanun ve düzeni sağlamalarını istedi. Dağıstan’daki adam kaçırma olayları ile ilgili soruşturmayı koordine etmek için birimler arası bir komisyon kuruldu. Hükümet ayrıca protesto eylemlerinin organizatörlerini, polis merkezine çağırarak korkutmaya çalıştı.
Magomed Rasulov 17 Kasım’da Mahaçkale’de şüpheli bir şekilde ortadan kayboldu. Rasulov Mart 2010’da Moskova’da metroya saldıran iki kadın intihar bombacısından biri olduğu düşünülen Mariam Şaripova’nın babası olarak büyük ölçüde tanınmıştı. Rasulov’un oğlu Anvar Şaripov’un da Moskova metro saldırısına dahil olduğundan şüpheleniliyordu fakat Anvar İtalya’ya kaçmayı başardı ve 2011 Haziran ayında politik sığınma aldı. Rasulov’un diğer oğlu İlyas Şaripov da firarda. Saklandığı yerden bir kaç kez yetkililere kendisini güvenlik güçlerine karşı korumaları için başvuruda bulundu. Kaybolmadan önce Radio Free Europe/Radio Liberty’e verdiği son röportajında eski bri FSB görevlisi olduğunu açıkladı. Hala FSB’de olduğu sırada ‘sayılarını kontrol altında tutmak için’ Müslüman gençleri öldürme emri aldığını söyleyerek Rusya’nın Kuzey Kafkasya’daki politikasını açığa çıkaran bir açıklama yapmıştı. Eğer Rasulov’a inanırsak Kuzey Kafkasya’daki istikrarsızlık bölgedeki kaosu devam ettirmek için Moskova’nın bilinçli bir seçimi.
2011 Ekim-Kasım aylarında Dağıstan’da bazı tutuklamalar ve adam kaçırma olayları meydana geldi. Bu olaylar toplu protestolara yol açtı. Protesto eyleminin organizatörlerinden biri Saadula Abusupyanov, iki kardeşini kaybetti. 27 Ekim’de üniformalı ve silahlı kişiler Rizvan Abusupyanov’u kozmetik ürünleri sattığı marketten alıp götürdüler.18 Kasım 2010’da Şeyhülislam Abusupyanov ortadan kayboldu ve iki gün sonra ölü olarak bulundu, vücudunda işkence izleri vardı.
Eğer Moskova aciz davranır ya da müdahale etmek istemezse Dağıstan ya da Kuzey Kafkasya’nın diğer bölgelerinde Arap baharı benzeri bir devrim söz konusu olabilir. Ancak Moskova yakın tarihte protestocuların kanını dökme konusunda Rusya’nın ve eski Sovyetler Birliği’nin Rus olmayan bölgelerinde etnik Rus bölgelerinde olduğundan daha çok istekli olduğunu gösterdi. Yani Moskova’nın Kuzey Kafkasya’daki barışçıl protestolara şiddet kullanarak müdahale etmekten kaçınması pek olası değil. Bununla birlikte Rus politikasında Kuzey Kafkasya’yı Rus çıkarlarının dışında gören ve buranın Rusya’nın çaba ve ilgisini ‘haketmeyen’ sıkıcı bir bölge olduğu yönünde yeni bir trend var. Yani belli şartlar altında Orta Doğu’daki protestoların boyutuna ulaşan sivil protestolar makul bir senaryo olarak kalmaya devam ediyor.
28 Kasım’da Jamestown Foundation’da yayımlanan bu yazı Cavit Yılmaz tarafından Ajans Kafkas için Türkçeye çevrildi.
Valery Dzutsev