Ülkemdeki toprak sorununa bağlı son olaylara tepkisiz kalamadım. Tabi aslında kimse bana bir şey sormadı.
Olup bitenlerden bahsetmek gereksiz, bağımsız medya organlarında detaylı şekilde yer alıyor. [ed. n. 25 Kasım’da Balkar köyleri Hasanıya ve Belaya Reçka’da tarım arazilerinin köylülerin kullanımına verilmemesini protesto eden vatandaşlar ayaklanma çıkardı] Sadece olayların iç yüzüne dair bir şeyler söylemek istiyorum. Bu defa kim başlattı bilmiyorum, zaten önemli de değil.
Balkar İhtiyarlar Konseyi yayın organı Balkar Bülteni’nde Kabardeyler için ‘topraksız Çingeneler’ ifadesinin kullanıldığı provoke edici bir yazı yayınlandı. Cevap olarak Çerkes aktivistler yüz yıllık Hasanıya ve Belaya Reçka köylerinin Balkar toprağı olmadığını söyledi. Sonrasında karşılıklı suçlamalar…
Sondan başlayayım: Ben Kabardeyim, annem Balkar. İki halkı da severim. Bu anlaşmazlığı etnik çatışmaya dönüştürmeye çalışanların da bizzat boğazına yapışırım. Kipling karakterinin söylediği gibi, “bırakın bu son savaşım olsun”.
Çocukken bir oyuncu olan annemle Balkar sürgünü hakkındaki ‘Yaşamın Kıyısında’ adlı filmde rol almıştım:
http://www.youtube.com/watch?v=7Dc4DT2h0dA
Boğazları düğümleyen sahnelerden biri, 32. dakikada Balkarları taşıyan yük araçlarının Kabardey köyünün yanından geçtiği andır. Köylüler yolu kapatır, komutan kalabalığın üzerinden geçme emri verir, insanlar çekilmek zorunda kalır, bu defa kamyon kasalarına giyecek ve yiyecek atmaya başlarlar. Şimdi yazarken bile gözlerim doluyor.
Filmden bir sahne daha: 18. dakikada benim gibi bir melez olan parti çalışanı gönüllü olarak sürgünü seçer ve şöyle der: “Akrabalarım hem orada, hem burada. Ben durumu kötü olanlarlayım”. Bu kahramanı oynayan aktör, Kumık kökenli, eşi Kabadey, her iki dili de iyi biliyor, kızını Baksan’a gelin verdi.
Ben de daha kötü durumdakilerle birlikteyim. Şimdiyse herkes için daha kötü.
O günlerden bir örnek daha vermek istiyorum. Genç Balkar şair, askeri muhabir Kaysın Kuliyev’e sürgün haberi yaralı yattığı hastanede ulaşır. Biraz sonra yakın arkadaşı, Kabardey şair Alim Keşokov de dostunu ziyarete geldiğinde olayı öğrenir. Kaysın hatıratına, o an birlikte çocuklar gibi yere oturup bu acıya ve acizliklerine uzun süre ağladıklarını yazmıştı.
Halklarımızın dostluk ve kardeşliğinin tezahürleri bitmez. Örneğin, her yıl 21 Mayıs yürüyüşlerine azımsanmayacak sayıları Balkar katılıyor. Hayatlarını kaybeden yurttaşları ve din kardeşleri için Çerkeslerle birlikte yas tutuyorlar.
Kanjal savaşının devamı olarak adlandırılan 2008’deki ‘büyük Kendelen ayaklanması’ meydana geldiğinde, halklar arası ilişkiler patlama sınırına geldi. Moskova’daydım ve durumu internetten takip ettim. O dönemde sosyal ağlarda örgütlenen Kabardey-Balkar’ın inançlı gençleri gerginliğin tırmanmasına karşı çıktı. Bu sayede ciddi tartışmalar esnasında gerginlik ve anlaşmazlığın en azından genç internet kullanıcıları arasında frenlendiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Düşünürsek sadece beş yıl geçti.
Halkları ayıracak, tartıştıracak şeyler bulmak hüner isteyen bir iş değil. Neden dikkatimizi bizi birleştiren şeylere yöneltmeyelim? Örneğin, Çerkesov ailesinin trajedisi. Aslan’ın rahmetli babası Balkar, annesi Kabardey, eşi Moskovalı Rus, çocuğu sağlıklı şekilde büyüyor. Kenetlenmemize ve bu aileye bir şekilde yardımcı olmamıza ne engel oluyor? Üstelik şu anda Aslan’ın cezaevinde yine sorunları var, onu ağır ilaçlarla zehirliyorlar, yakınlarıyla görüşmesine izin verilmiyor.
Korkunç bir şey oluyor. Önemsiz aptal insanlar herkesi ilgilendiren konular hakkında konuşmaya başlamadığı sürece kıyamet kopmaz derler. Alametleri görülmeye başladı.
Bu söz tam da internetteki günümüz uzmanları için söylenmiş. Sosyal ağlardaki Çerkes gruplarından birinde gizli biri şöyle yazıyor: “Balkarlar topraklarımızı elimizden alıyor”. Eski ‘Beloreçenski’ çiftlik arazisiyle ilgili olayları kastediyor.
Bu bölgenin geçmişte Kabardey beylerinin kontrolünde olduğu yadsınamaz bir tarihi gerçek. Ancak zaman değişiyor. Çerkes halkı büyük bir felakete maruz kaldı, fakat bunun suçlusu Balkarlar değil. Kimseyi evlerinden etmediler, sadece boşalan bölgeyi mesken tuttular. Bununla birlikte, daha sonrasında Kabardeylerin topraklarını yitirmesiyle ilgili başka örnekler de var. Kavminvod bölgesinin 1937’ye kadar Kabardey-Balkar’a dahil olduğunu bilen az.
Kabardey ve Balkarların 1922’de Kabardey-Balkar özerk bölgesi olarak birleşmesi olayı da şahsen benim için, bu halkların ilişkilerinin şimdiye nazaran o dönemde daha iyi olduğunu gösteriyor. Toprak hep aynıydı, dağlar ve araziler de. Belki de toprağın hiç suçu yoktur, olamaz mı? Belki biz daha kötü olduk, duygusuz ve çıkarcı? Fotoğraftaki şu iki mert insana bakın. Bizler açıkçası onlara ve onların bizi çağırdıkları şeylere layık değiliz. Ben değilim.
Evet, bu internet yorumcusu büyük ihtimalle Moskova’da bir yerlerde okuyor ya da çalışıyor. Eğer ona detaylı olarak sorulacak olsa, bu toprağın neden ona verildiğini anlamaz bile. Lafını ettiği toprakta mı çalışıyor? Hayır. Bu dağ vatanseverine herhangi bir Kabardey köyüne gidip, yaşamaya ve toprakta çalışmaya engel olan neydi? Kendi emeğiyle kazanmasına engel olan neydi? Hayır o bunu istemez, gönülsüz ırgatlık yapmak istemez. Fakat o bulunduğu kartal yüksekliğinden bakıp adaletsizliği görüyor ve Kabardey çiftçi adına, bütün halkı adına taraf oluyor.
Söz konusu topraksa, köylülerse neden onlara sorulmasın ki? Dertleri nedir? Kim onların özgürce çalışmasına engel oluyor? Üretimlerine mani olan ne? Nartan veya Terek’ten bir çiftçinin suçlu olarak Balkarları işaret edeceğinden şüpheliyim. Kabardey, Balkar, Rus ve diğer köylülerin problemler listesinin yaklaşık olarak aynı olduğunu tahmin etmek zor değil.
Bu anlaşmazlığının köklerinin yolsuzlukla bağlantılı olduğu şüphe götürmez. Çözüm sadece hukuk çerçevesinde ve siyasi iradeyle mümkün. Yetkililer iradeden yoksun olduğunda, köşeye sıkıştırılmış olan halkın harekete geçmesi kaçınılmazdır. Beraberinde katliamlar getiren anlamsız ayaklanmalara, etnik temizliğe ihtiyacımız yok
Kaynak: Kavpolit
Çeviri: AjansKafkas
Timur Kuaşev