Özgürlük Radyosu’nun Çeçence servisinde çalışan Sultan Ahmed, Caharkale’de bulunan gizli hapishanelerden birinden kurtulmuş eski esir Sadıkov Alavdi ile yaptığı söyleşiyle karanlığa bir nebzecik ışık tuttu.
Caharkale’nin Oktyabrski semtinde Hantı-Mansiyski’den gelen Rus askerlerinin insanlara işkence ettiği ve öldürdüğüne dair haberler medyayı ancak birkaç gün işgal edebilmişti. Sultan Ahmed’e göre polislerin burada işledikleri cinayetlerden biri 26 yaşındaki Zelim Murdanov’un öldürülmesiydi. Çeçen genci Mansiyski’den gelen OMON askeri Lapin Sergey’in acımasızca işkencesine dayanamamıştı. Kulağı kesilen ve nihayetinde kurtulan eski öğretmen Sadıkov Alavdi Mart-Mayıs 2000’de gördüklerini tanımlayabilmek için iki kelime seçiyor: “Orası cehennemdi”.
Bu cehennem AGİT tarafından ziyaret edileceği sırada bütün esirler, cesetler ve işkence izleri ortadan kaldırılmıştı. İşte uluslararası toplumun varlığını bildiği ama Moskova’yı vahşetten caydırmak için bir şey yapmadığı cehenneme dair Alavdi’nin tanıklıkları:
Parmaklar ve kulaklar kesiliyordu
“Ayın 11’inde oraya bir kişiyi, Kudriavtsev’i getirdiler. O da benim gibi görgü tanığı. Yan hücrede Okrujnıi’den iki kişi, Cabagov Magomed ve Tavsultanov Ahmed vardı. Bir de çatı ustası vardı, onun kulağını kesmişlerdi ve bir defasında kafasını da keseceklerini söylemişlerdi.
OMON askerinin elinde (ineklerin kesiminde kullanılan) büyük bir bıçak vardı. Cabagov Magomev ve Tavsultanov Ahmed’in bulunduğu hücreye gitti ve işkence yapmaya başladı, hücreden korkunç çığlık sesleri geliyordu. Birçoğunun parmakları kesildi. Artur, Mansur, Karnukayev İsa’nın parmakları kesildi. Hasta bir Rus’u getirmişlerdi, ona yaptıkları şeyleri anlatamam bile. (‘Aralarında direnişçiler de var mıydı’ sorusu üzerine) Bunu kesin olarak bilmiyorum. Ama orada gördüklerimin bana anlattıklarına bakılırsa orada direnişçiler yoktu. Onlar İsa’nın (üzerine) gizlice uyuşturucu yerleştirdiler ve sonra alıp getirdiler; Mansur’u mülteci olarak getirdiler; Küru’yu Sayhanov caddesinden alıp getirdiler. (O annesini şehirden alıp götürmek için gelmişti.) Küru’yu acımasızca ölesiye dövdüler ve daha sonra 5 bin dolara sattılar. Daha sonra söylenene göre, ikinci günü öldü.
Genç kızlara da işkence
Genç kızlara işkenceye başladıklarında bağırmaya başlıyorlardı, bizlerse güçsüzlüğümüzden dolayı ağlıyorduk. 20’li yaşlarında Bapayeva Luiza, Haysumova Şeripa, Alavdinova Ramzan’ı getirdiler. Luiza’yı prangaya vurmuşlardı ve köşede duruyordu. Yaklaşık olarak 27 yaşlarında ve yedi aylık hamileydi. Şeripa ve Rizvan’ı balyoz ile dövüyorlardı ve sürekli bir şeyi itiraf etmeleri isteniyordu. Bize sürekli başkan Banin işkence etti. Yegofarov Raşid ise sürekli bize ‘terörist’, ‘snaypır’, ‘Bin Ladin’ damgası vuruyordu. Elinden birçok ceset geçti. İşkenceden sonra şapka gibi yere serilmiş sekiz kişi gördüm, onlar o kadar kötüydüler ki bırakın kalkmayı, oturmayı bile başaramadılar. Orada yatağa zincirlenmiş iki genç kız vardı: Fatima ve Melike. Onlara tecavüz etmişlerdi.
AGİT denetiminde ‘deliller’ saklandı
Hapisteyken AGİT komisyonu geldi. Sabah erkenden gardiyanlar bizi başka bir yere gizlediler. Yanımda bir kişi daha vardı. Orada 8 saat kaldık. İki ceset vardı, onları atmışlardı. Komisyona ise boş ve eczane gibi temiz hücreleri gösterdiler. Üçüncü-dördüncü günü başkan bana şöyle dedi: ‘Eğer kulağını bizim kestiğimizi söylersen seni hemen öldürürüz. Kulağını direnişçilerin kestiğini söyle’. Konuşmamızdan iki gün sonra başkan savcı ile beraber geldi ve savcı kulağımın iyileşip, iyileşmediğini sordu. Onlar arasında bir konuşma geçtiğini anladım.
Yafta vurmakla ilgileniyorlar ve insanları öylesine öldürüyorlar. Bundan dolayı da üstün rütbeler alıyorlar. Şöyle diyorlardı: ‘İnsan yoksa problem de yok’. Ve şunu da söylüyorlardı: ‘İnsan olsun da cezalandırılacağı maddeyi biz buluruz’. Kaldığımız hapishane onların insanlara işkence ettiği tek yer değildi. Bir bölgede böyle yerlerin birkaç tane olduğunu biliyorum, o zaman düşünün ülkede kaç tane işkencehane var.” ÖZ/FT