Kuzey Kafkasya’da Türk kökenli halklarla Adıgelerin (Çerkesler) birlikte yaşadığı cumhuriyetlerde etnik ayrışma giderek genişliyor.
Kuzey Kafkasya’da Türk kökenli halklarla Adıgelerin (Çerkesler) birlikte yaşadığı cumhuriyetlerde ‘dinsel’ tabanlı tehdit algısının yerinde bir süredir etnik ayrışmaya dayalı gerilimler oturuyor.
Kabardey-Balkar’da Kabardeyler (yani Adıgeler) ile Balkarlar, meraların kimin denetiminde olacağına dair bıkkınlık veren bilek güreşiyle karşı karşıya gelirken Karaçay-Çerkes’te kriz siyasal alanın paylaşımındaki anlaşmazlıklardan demleniyor.
Bir cumhuriyette halkların birbirine bilenmesine yol açan krizler, öteki cumhuriyetteki gerilimleri besliyor ya da tetikliyor. Yine Karaçay-Çerkes’te Çerkesleri, Kabardey-Balkar’da Kabardeyleri ilgilendiren sorunlara kaçınılmaz olarak aynı halkın parçası Adıgey’deki Adıgelerin müdahil oluyor. Gerilim çıkmaya dursun varlığını yüzyıllara borçlu komşuluk ilişkilerinin çöpe atılması ve barış atmosferinin zehirlenmesi de gecikmiyor. Kimin otokton halk olduğundan tutun da gelenek ve sembollerin kökenine değin esasen kaynaşmanın harcıyken bir anda ayrışmanın itici unsurlarına dönüşüveren konularda tarih herkesin kendi zaviyesinden yeniden yazılıyor…
Karaçay-Çerkes’te krizin son halkasını Rusya parlamentosunun üst kanadı Federasyon Konseyi’ne Çerkes sivil örgütlerinin önerdiği işadamı Vyaçeslav Derev’in Karaçay parlamenterler tarafından veto edilmesi oluşturdu.
2002’deki sayıma göre nüfusun yüzde 38.5’i Karaçay, yüzde 33.6’sı Rus, yüzde 11.3’ü Çerkes (Adıge), yüzde 7.4’ü Abazin ve yüzde 3.4’ü Nogay ve yüzde 3.3’ü Oset olan cumhuriyette, etnik barışı sağlama adına iktidar paylaşımında şöyle bir gelenek oturtulmuştu:
Devlet başkanı Karaçay olurken başbakanlık koltuğu Çerkeslere veriliyordu. Parlamento başkanı Rus-Kazak ve başbakan birinci yardımcısı Rus oluyordu. Koltukların liyakat esasına göre dağılımıyla ilgili tartışmaların fazla zemin bulamadığı bir ortamda Devlet Başkanı Boris Ebzeyev’in Eylül 2008’de başbakanlık koltuğuna Yunan asıllı Vladimir Kayşev’i oturtması Çerkeslerin öfkesini çekmişti. Çerkes sivil örgütleri Karaçay-Çerkes’ten ayrılarak Çerkesya’yı kurma fikrini yeniden gündemlerine alırken Ebzeyev, Çerkesleri memnun etmek için parlamento başkanlığına Çerkes asıllı Zurab Dokşokov’u seçtirmişti. Ancak Dokşokov, Çerkeslerin sunduğu aday listesinde üçüncü sıradaydı. Ebzeyev, birinci sıradaki milletvekili Ruslan Kazinov’a ‘tüccar’, ikinci sıradaki Muharbi Astejev’e ‘köy öğretmeni’ diyerek üstlerini çizmişti. Rus asıllı Parlamento Başkanı Sergey Smorodin ise, Çerkeslere yer açılması için birinci başbakan yardımcılığı koltuğuna kaydırılmıştı. Ruslar parlamento başkanlığını kaybetmekten dolayı rahatsız olsalar da örgütlü bir tepki koymaktan kaçındı. Çerkesk’te sular duruldu derken bu kez Moskova’ya gönderilecek senatör seçiminde etnik gerilim kapıyı bir kez daha çaldı. Yedi ay boyunca Karaçay vekiller Derev’i veto etti. Çerkesler 26 Kasım’da Derev’e destek mitingine hazırlanırken Ebzeyev, 17 Kasım’da elini çabuk tutup senatörlüğe Dokşokov’u seçtirdi. Ama baskın karar Çerkesleri daha da kızdırdı. Çerkeslere göre, Çerkes asıllı olmasına rağmen Dokşokov’un senatör seçilmesi, Karaçayların kendi koşullarını dayatmasıydı. Ebzeyev’in niyetini öğrenen Çerkes örgütler, bir gün önce Dokşokov’u ‘oyuna gelmemesi’ yönünde uyarıp senatörlüğü kabul etmeyeceği konusunda söz almıştı. Bu yüzden hem Derev hem Adıge Khase Başkanı Muhamed Çerkesov, Dokşokov’u sözüne ihanet etmekle suçlayıp neredeyse istenmeyen adam ilan etti.
Çerkesk Belediyesi’nin hükümetin domuz gribi önlemlerini bahane ederek Çerkes mitingine izin vermesine rağmen Adıge Khase, 26 Kasım’da önce Habez köyünde bir gençlik forumu düzenleyip ardından başkentte hükümet binasının önünde eylem yaptı. Kabardey-Balkar’daki Adıge sivil örgütleri ‘Khase’, ‘Çerkes Kongresi’ ve ‘Dünya Adıge Kardeşliği’ de ortak açıklama ile destek verdi.
Abhazya, Stavropol, Rostov, Adıgey ve Kabardey-Balkar’dan Adıge temsilcilerin katıldığı forum ve mitingde en çarpıcı talep Çerkes özerk bölgesinin kurulmasıydı. Bu talebe şu suçlamalar eşlik etti:
* "Karaçay ağırlıklı yönetim Çerkesleri karar mekanizmalarından peyderpey dışlıyor. 30 yıldır üst düzey koltuklara bir tek Çerkes atanmadı. Önemli kararlara artık Çerkeslerin görüşü yansımıyor."
* "Karaçay siyasi eliti tarihi çarpıtıyor."
Çerkeslere göre tarihin tahrifatına en çarpıcı örnek 19. yüzyılda Elbrus’un zirvesini keşfeden Nalçikli Haşır Çılar’ın aslında Karaçay ve gerçek adının da ‘Hilar Kakirov’ olduğu iddiası.
20 Kasım’da başkent Çerkesk’te "Büyük Karaçay Hilar Hakirov"u kutlayan bir afişin kimliği belirsiz kişilerce yırtılması bu tür konuların toplumda ne denli hassasiyet oluşturduğunun göstergesi.
Yine tarihe bakışın nasıl krize dönüştüğüne dair ilginç bir tartışma tam da Derev etrafında gerilimin sürüp gittiği sırada patlak verdi. Gerilimin kaynağı Express-Posta gazetesinin 23 Eylül’de, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar Kafkasya’yı işgal ettiklerinde Besleney köyündeki Çerkeslerin Leningrad çocuk evinden kaçmış Yahudi çocukları, Nazi katliamından kurtarmalarıyla ilgili olayı sorgulayan akademisyen Dalhat Kasayev’in makalesini basmasıydı. Kasayev’in Besleney’e kadar gelen 32 Yahudi çocuğunun himaye edilmesinde emeği geçmiş Murzabek Ohtov için "Almanların muhtarları, Sovyet düşmanı ve haindi. Ancak bu faşist uşağı kahraman olarak sunuluyor" ifadesi etnik gerilime tuz biber oldu. 4 Kasım’da Besleneyliler gösteri yaparken Dokşokov ve Derev, hatta yönetimin temsilcileri onları yalnız bırakmamıştı. Burada Ebzeyev’in Besleney köyüne tarihi olaydan dolayı özel önem verdiğini de not etmek lazım. Ayrıca mesele İkinci Dünya Savaşı’ndan açılınca Karaçaylıların yarası büyük. Karaçay halkı 1943’de Nazilerle işbirliği yaptıkları suçlamasıyla çoluk-çocuk Orta Asya’ya sürülmüş, 1957’de Nikita Huruşçev’in kararıyla itibarları iade edilmişti. Kasayev, Aralık 2008’de ‘Moskovski Komsomolets’ gazetesinde Karaçaylara yönelik suçlamaların haksız olduğunu anlatırken Besleney olayına parmak basmış ve Teberde’ye sığınmış Yahudi çocukları Gürcistan’a sağ-salim götüren kişinin Karaçay olduğunu yazmıştı.
Dostluk sofrası bozulunca masaya kılıçtan, kamadan daha derin yaralar bırakan sözler konuluyor. Bilal Laypan gibi yazarların Çerkeslerin Rus ve Kazaklarla iş tuttuğu, Kabardeylerin Karaçay-Çerkes’e Rus Çarlığı tarafından 19. yüzyılda yerleştirildiği ve bunların ayrı bölge olabilmek için kendilerini Çerkes diye kaydettirdiği, 1920’de Dağlı Cumhuriyeti’nin (Kuzey Kafkas Cumhuriyeti) yıkılmasından Kabardey özerk bölgesinin kurulmasını isteyen Kabardey asillerinin sorumlu olduğu, 2. Dünya Savaşı’nda Karaçay ve Balkarları Nazi işbirlikçisi diye Çerkeslerin ihbar ettiği, sürülen halklara ait toprakların Çerkeslere dağıtıldığı iddiaları da bu masada yerini alıyor. Hakeza Çerkeslerin şikayet ettiği ‘yönetimden silinme’ olgusunun Kabardey-Balkar’da Balkarları için geçerli olduğu hatırlatması yapılıyor.
Bu şekilde uzayıp giden karşılıklı suçlamalar ve argümanlar etnik çatışma riskini artırmaktan başka işe yaramıyor. Ve Kafkasya’dan bahsederken sıklıkla refere edilen ‘kardeş halklar’ ibaresindeki ‘kardeş’ yavaşça düşüyor. Benzer bir süreç daha ağır ve tehlikeli bir şekilde Kabardey-Balkar’da işliyor…
http://www.dunyabulteni.net/news_detail.php?id=97302