Gürcüler köyleri taradı Osetlerin intikamı fena oldu: Sinval’e beş koldan giren Gürcüler yol boyunca evleri kurşuna dizmiş. Osetler ise Gürcülere üs olan üç köyü yakıp yıkmış.
17/09/2008
FEHİM TAŞTEKİN
SİNVAL – Güney Osetya’nın başkenti Sinval’in en büyük otelinde cam yerine naylon geçirilmiş odanın penceresine gecenin bir vaktinde patlayan mermilerden yansıyan ışıklar çarpıyor, irkiliyorum. Silah sesleri otelin bir sağından bir solundan geliyor. Otelin yanı başında Rus sivil savunma gücünün çadır kampı yer alıyor ama sesler pek de çatışmayı andırmıyor. Rus Genelkurmay Başkan Yardımcısı Anatoli Novogitsin’in ateşkesin ardından açılan ateşlerle ilgili “Sarhoş Gürcüler yeni yeni uyanıyor” yorumu aklıma geliyor. Ancak sabah olunca sivil savunmanın çadırlarını koruyan Oset askerler bunun çatışma değil savaş sonrası bir sendrom olduğunu, 1991-1992’deki savaşın ardından da böyle şeyler yaşandığını söylüyor. Kimisi efkârdan, kimisi kaybettiklerinin acısıyla, kimisi öfkesinden silahını ateşliyor. Otelin ön tarafı çatışmalardan, arka tarafı güneyden giren Gürcü tanklarının açtığı ateşle kevgire çevrildiğini belirten Oset komutan, ‘Sadece Sinval değil Gürcülerin karadan girdiği güneydeki köyleri de görün’ diye tembih ediyor, biz de hemen yol alıyoruz. 6 Ağustos’u 7 Ağustos’a bağlayan gecede Sinval henüz derin sessizlik içindeyken Gürcü ordusunun karadan beş ayrı yerden girdiği güneydeki köyler ağır bir bedel ödemiş.
İlk dehşet köylerde
Gürcü tankları, ilk önce sınırda Oset edebiyatının temelini atan ünlü halk şairi Kosta Hetagurov’un adını taşıyan köye girmiş. Hetagurov’daki evleri tek tek tarayan tanklar ardından yol boyunca Sinval’e kadar olan bütün köyleri ezip geçmiş. Hetagurov’da ilk kurşunu yiyen ise köyün girişindeki iki katlı okul. Hemen yakınındaki evin sahibi İrmak, okul binasına yarısı yıkılıncaya dek tank mermileri yağdırıldığını anlatıyor. İrmak, saldırının başladığı anı da şöyle aktarıyor: “Ateş seslerine uyandık. Önce 12 sularında uzaktan grad füzeleriyle ateş açıldı. Ardından saat ikide doğru tanklar gelmeye başladı. Roketler düşer düşmez çocukları eşimle ormanlık alana gönderdim. Evdeki silaha sarılıp karşılık vermeye çalıştım ama tanklara karşı hiçbir şey yapamayacağımı anlayınca pes edip kaderimi bekledim.”
Ağaçların bile vurulduğu 300 haneli köyün evlerinin yüzde 80’i tahrip edilmiş. Teneke çitler şarapnel parçaları ile delik deşik olurken her bir evin duvarı onlarca mermi izi taşıyor. Sinval’e 12 kilometre mesafedeki köyün erkekleri yol kenarına oturmuş sukut içerisinde bekliyor. Savaşın nasıl başladığını sorunca kısa bir sessizliğin ardından içlerinden Boris Gayev yavaşça anlatmaya başlıyor: “Hepimiz uyuyorduk. Savaşın çıkacağını da bilmiyorduk. Gece ikide buraya gelip evlerden karşı ateşler kesilinceye kadar taradılar. Hazırlıksızdık ama tanrıya şükür hepimizin evinde iyi kötü silah var, gençlerimiz silahları kapıp direndi. Ama tanklara ve zırhlı araçlara karşı yapılabilecek fazla bir şey yoktu. Ardından piyade askerler köye girmeye başladı. Ertesi gün de herkesin dışarı çıkmasını istediler, sonra evleri teker teker aradılar. Erkekler zaten geceden dağlara kaçmıştı. Evlerde sadece kadın ve çocuklar kalmıştı. Onlara dokunmadılar. Köyde 50 kurban verdik, Gürcüler çok sayıda esir alıp Sinval’e ilerlediler.” Kazbek adlı başka bir ihtiyar tanklarla vurulup alevler içinde kalan evlerden birinde iki kadının diri diri yanıp can verdiğini ekliyor.
Sınıra 2-3 km’deki Tbes köyünde de manzara aynı. Bütün evlerin duvarları ve saçtan çitler mermi ve şarapnel parçalarıyla deliş deşik, bazı evler yanmış, bazıların çatısı çökmüş. Yanan bir aracı gösteren köy sakinlerinden Çemren’in savaşa dair hikâyesi farklı değil: “Bu transit geçmeye çalışan yabancı bir araçtı. Tank ateşiyle küle döndü. İçindeki dört kişi yanarak can verdi. Bir başka araçta anne, baba ve çocuğu yanarak öldü. Geriye sadece külleri kaldı. Buradaki Rus barış gücüne ait iki tankı da hurdaya çevirdiler. Köyde mezarlık bölgesinde ufak tefek çatışmalar oldu ama kimse tanklara karşı koyamadı. Köyümüzden 50 kadar kişi öldü.”
Bibıl ve Zar köyleri de aynı kaderi paylaşmış. Yol boyunca trafik işaretleri hedef tahtası olmuş, tarlalardaki iş makineleri tahrip edilmiş, benzin istasyonu yakılmış. Tiflis yönetiminin ‘Etnik temizlik yapılıyor’ diye veryansın ettiği Gürcü köylerine gitmek istiyoruz. Osetler engel olmasalar da bu köyleri görmemiz konusunda pek de istekli değiller. Düne kadar Sinval’i tehdit eden Gürcü köyleri kent merkezine bitişik.
Kuzey-Güney yolu açıldı
Gürcü köyü ile Sinval arasındaki sınırı sadece yol kenarında bekleyen nöbetçi askerden anlıyorsunuz. Köyler Kuzey Osetya ile Güney Osetya’yı birbirine bağlayan ünlü Kafkas otoyolu üzerinde dizili. Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili’nin Sinval’e alternatif Oset yönetimi kurma çabalarının bir sonucu olarak Osetler üç yıldır kuzeye geçerken bu otoyolu kullanamıyordu.
Kuzey ile Güney Osetya arasında taksicilik yapan Beslanlı Tolik’e göre, bu yola girmeye cesaret eden Osetlere dayak atılıyordu. Tolik dayaktan ve gasptan kaçınmak için kuzeye geçmek isteyenlerin mecburen 25 km daha uzun olan batıdaki dağ yolunu kullandıklarını ekliyor. Savaşta ağır kayıplar veren Osetler, Rus ordusunun bölgeye girip Gürcüleri püskürtmesinin ardından intikamı Tameraşani, Kurta ve Kehvi köylerinden almış. Rus tankları yol kenarındaki evleri düzlerken Osetler de Gürcü işgaline yataklık yapmakla suçladıkları Gürcülere ait bütün evleri bir daha geri dönmelerine imkân vermeyecek şekilde yakmış. Daha savaş çıkmadan köylüler bölgeyi terk ettiği için sivil kaybın olmadığı söyleniyor.
Mişa’dan ganimet bina
Bahçeleriyle Güney Osetya’nın sebze meyve ambarı sayılan bölgeye birkaç yıldır yığınak yapan Gürcü birlikleri bütün silahlarını bırakıp kaçmış.
Gürcülerin ‘Mişa’ dediği Saakaşvili’nin Kurta’da Oset yönetim için 2006’dan beri milyonlarca dolar harcayarak alternatif inşa ettirdiği devasa hükümet binalarına ise sadece ‘biz geldik’ kabilinden hafiften zarar verilmiş. Tameraşani’de yine Tiflis’in yaptırdığı gösterişli lüks bir binanın sadece aynalı camları kırılmış. Gürcü mültecilerin evlerine dönmeleri Oset-Gürcü sorunun gelecekteki ana unsurlarından biri olmaya adayken Gürcülerle Osetlerin birlikte yaşayıp yaşayamayacakları da en çok konuşulan konulardan birisi. Sinval’de kalan Gürcülerin ağızlarını bıçak açmıyor. Kimse olup bitenler hakkında gazetecilere konuşmuyor. Eşi Oset olan 63 yaşındaki doğma büyüme Sinvalli Georgi Papaşvili konuşmaya cesaret ediyor. Osetlerin baskısından konuşamadıkları farz edilirken Papaşvili aksini söylüyor: “Rahatça konuşamıyoruz. Çünkü Gürcistan yönetimi Tiflis’teki akrabalarımıza zarar verebilir. Akrabalarımızı öldürebilirler. Herkes bundan korkuyor. Gürcistan’a sığınmayan Gürcülere de işbirlikçi gözüyle bakılıyor.” İki de bir kendisini dikizleyen Gürcü komşularına bakan Papaşvili, basına konuştuğu için ispiyonlanabileceğine dair endişelerini gizlemiyor.
…………..
Osetlerin bütün umudu Rus yardımları
Oset başkenti Sinval’de insanlar evlerinin önünde kendilerini hayata yeniden bağlayacak, yuvalarına kavuşturacak ‘kudretli’ eli bekliyor. Tabi ki bu el Vladimir Putin’in Rusya’sı. Çünkü bütün Batılı yardımlar sadece ve sadece Gürcistan’a akıyor. Gürcülerle en son 1992’de yaşanan savaştan bu yana Sovyet diktatörü Joseph Stalin’in böldüğü Oset ülkesinin ana parçası olan Kuzey Osetya-Alanya’nın karınca kararınca yardımlarıyla nefes almaya çalışmış Osetlerin diriliş umudu şimdi tamamen Moskova. Yuri Lujkov’un başkanlığını yaptığı Moskova Belediyesi oldukça bonkör. Sinval’in caddelerinde 1500 km mesafeden gönderilen ağır inşaat malzemeleriyle yüklü tır ve askeri cemselerden geçilmiyor. Ancak Rus Sivil Savunma ekipleri öncelikle okullar ve kamu binalarına el atarken sivillere ait evlerin onarımıyla ilgili hiçbir hareketlilik görülmüyor.
Halk ise sıranın kendilerine gelip gelmeyeceğinden emin değil. Dubleks evinin üst katı tamamen yıkılan Vasili Bakayev “Evimi kimin yaptıracağını bilmiyorum. Dün gece yağmur yağdı, bütün sular alt kata indi, sokakta gibiydik. Ne olacak halimiz bilmiyorum” diyerek ümitsizliğini dile getiriyor. Su, elektrik ve iletişimde ciddi sorunlar devam ederken insanlar dünyada olup bitenleri parlamento binasının karşısındaki meydanda banklara oturup Rusların gönderdiği seyyar radyoyu dinleyerek öğrenmeye çalışıyor.
*****
Abhaz tiyatrosunun duayeni Oset cephesinde
Dudayev zamanında Çeçenya’da iç savaşı önleyen Abhaz tiyatrosunun duayeni Agabinya, yaşına aldırmadan Oset cephesinde savaşmış. Agabinya, ‘Gürcü tarafında cephede Amerikalılar da Ukraynalılar da vardı’ diyor.
Sergey Agabinya, Abhaz tiyatrosunun duayeni. Aynı zamanda Kafkasya’da çıkan her savaşın gönüllüsü. Gürcülerin Güney Osetya’ya saldıracağını önceden sezip Sinval’e giderek işe koyulan 70’lik bir Abhazya gazisi. Kafkasyalılar onun cephedeki rolüyle ilk kez 1991’de Çeçenya bağımsızlığını ilan ettikten sonra Rus ordusunun müdahale hazırlığı yaptığı sırada tanıştı. Çeçenler o zaman ikiye bölünmüştü. Bir tarafta halkın oylarıyla seçilmiş Devlet Başkanı Cohar Dudayev taraftarları, diğer tarafta eski Sovyet sisteminden nemalanan ve şimdi koltuklarının ellerinden kaymasından korkan kesim vardı. Dudayev taraftarları ile muhalifleri Rus müdahalesini çıkış olarak gören muhaliflerin çatışması an meselesiydi. Agabinya da Çeçenler arasında iç çatışmayı önleme umuduyla tiyatro ekibini toplayıp soluğu başkent Caharkale’de almış ve hedefine de ulaşmıştı.
Gönüllüler için keşif
Hala sahnelerin tozunu yutmaya devam eden Agabinya Kafkasya’da açılan son cepheden de geri kalmadı. “Daha savaş çıkmadan Güney Osetya’ya gittim, çünkü Gürcülerin saldıracağı belliydi. Amacım Abhazya’dan gelecek gönüllüler için keşif çalışması yapmaktı. Ama çatışma beklediğimizden de erken başladı” diyen ünlü sanatçı, Abhaz gönüllüler olmaksızın tek başına savaşa katıldığını ve Oset güçlere öncülük ettiğini söylüyor. Savaş çıkınca Abhazya Devlet Başkanı Sergey Bagapş’ın Güney Osetya lideri Eduard Kokoyti’ye “İstersen asker göndereyim, istersen Kodor’da ikinci cephe açayım” diye teklif ettiğini, Kokoyti’nin de ikinci cephenin açılmasını istediğini, bu yüzden Abhazya’dan gönüllü seferber etmediklerini belirten Agabinya’nın cepheden geriye kalan anıları şöyle: “Önce Güney Osetya devlet başkanlığına bağlı ana karargaha gittim. Kokoyti geldiğimi duyunca derhal ‘Sergey ile ilgilenin ve hiçbir şeyini eksik etmeyin’ diye emir verdi. Fakat ben savaşmaya gitmiştim, keyif çatmaya değil. Keşif gücüne öncülük ettim ve özellikle yabancı gazetecilere enformasyon sağlamada görev aldım.
Amerikalılar da cephedeydi
Sinval’e Gürcü ordusuyla birlikte giren askerler arasında Amerikalı siyahlar ve Ukraynalılar da vardı. Gürcistan, Pankisi vadisindeki Çeçenleri (Kistler) bile zorla savaşa getirmişti. Amerikalı askerlerden birisi tank kullanıyordu. Yani Gürcü ordusunu eğiten Amerikalılar savaşta da yer aldılar. İlk gece insanlar uykudayken saldırı başladı. Tanklar namlularıyla tek ya da çift katlı evleri içindekilerle birlikte yıkıp geçiyordu. Kaçanların üzerinden tanklarla geçtiler, bu şekilde defalarca ezilen cesetleri günler sonra sokaklardan toplayabildik. Rusya başlangıçta Kuzey Kafkasyalı gönüllülerin girişine önce müsaade etmiyordu. ‘Eğer şimdi girerseniz Gürcüler sizi yok eder’ deyip gönüllülerin ancak Rus ordusuyla birlikte girebileceklerini söylediler. Önce (Rusya Savunma Bakanlığı’na bağlı) Vostok ve Zapat taburlarına bağlı 300 Çeçen ve Dağıstan’dan 400 özel hareket timi girdi. Bunlar çok ağır kayıp verdiler. Benim bildiğim sadece Çeçenlerden 65 kişi öldü. Ağır kayıp üzerine bunların da daha ileri gitmesine izin verilmedi. Zaten Oset güçler Sinval’i temizlemeye başlamıştı. Geride ağır askeri yığınağın yapıldığı Gürcü köyleri kalmıştı. Tamaşereni Gürcü yığınağının en güçlü olduğu köydü. Gürcüler savaşı başlatmadan köylüleri tahliye etmişti, geriye sadece ne yapacağını bilemeyen yaşlılar kalmıştı. Ruslar gelince Gürcü askerleri bütün tank ve ağır silahları hatta cep telefonu gibi özel eşyalarını bırakıp kaçtı. Osetler yaşlıları çıkarttıktan sonra Gürcü köylerini yerle bir ettiler. Çünkü Sinval’e yapılan saldırıların ana merkezi buralardı. Ruslar müdahale eder diye Sinval’i aceleyle bombaladılar. Sanırım ‘Ruslar gelinceye kadar yerle bir ederiz’ diye düşündüler. Ama Ruslar gelince tank, tüfek hata cep telefonu ve belgelerini bırakıp kaçtılar. Kaçamayıp saklanan askerler de vardı, açıkça söylemek gerekirse hepsi temizlendi. Osetlerin kayıplarıyla ilgili hala bilgiler derleniyor. Önce 2 bin kişi öldü dedik ama kayıp sayısı her gün artıyor, hala yıkılan evlerin enkazlarından cesetler çıkıyor. Kayıp bilançosu 2400’ü bulabilir.”
‘Kimyasallar kullanıldı’
Agabinya savaşta üstelik yaralanmış. Önce ellerinde ve yüzünde ardından bütün vücudunu bir çeşit yanık yaraları bağlamış. Yaralandıktan hemen sonra çekilmiş fotoğrafını ve hala geçmemiş kızarıklıkları gösterip ekliyor: “Gürcüler değişik reaksiyonlara yol açan kimyasallar dahil her türlü silahı kullandı. Her tarafım yara bere içindeydi, 15 gün hastanede yatarak ancak bu kadar iyileşebildim.”
Agabinya, Sinval’e girmeye çalışırken yaralanan Türk gazetecilerin haberini alır almaz hastane hastane dolaşıp izlerini bulmuş: “Türk gazetecilerin yaralandığını öğrenince ilgi duydum, ama hiçbir yerde kayıtları tutulmadığından nereye götürüldüğünü bilmiyordum. Yaralılar kamyon kasalarında rasgele hastanelere gönderiliyordu. Ancak hastaneleri tek tek arayıp izlerini buldum. Levent Öztürk’ün Abacaza konuşması sayesinde çok iyi anlaştık, dertleştik, birer kadeh de konyak içtik.”
‘Abhaz taburu’
Agabinya 1991’de Çeçenleri iç savaştan döndüren manevrasını bizimle şöyle paylaştı: “Çeçenler birbirlerine silah çekmek üzereydi. Bir uyanıklık edip oraya Abhaz tiyatrosunu götürdüm. Başka bir ülkeden misafir bir grup varken en azından bir süre çatışmadan kaçınırlar diye düşündük, çünkü örfümüz-adetimiz bunu öngörüyor. Hakikaten bu girişimimiz etkili oldu, her iki taraftan arabuluculuk yapacak grup oluşturduk. Bizim adımız savaşı önleyen ‘Abhaz taburu’na çıktı. Karşı tarafın yaşlılarıyla görüştüm. Onlara ‘Bugün yarın savaş başlayabilir, oysa siz burada birbirinizi yok etmek ve iktidar kavgası için kıvılcım çakılmasını bekliyorsunuz. Siz ne yaparsanız kendimizi feda etmek pahasına bu iki grubun arasında çatışmanın çıkmasını önleyeceğiz’ dedim. Böyle çıkışınca yaşlılardan birkaçı ‘Biz aynı toprağın, aynı milletin insanları olarak birbirimizi kırmak için pozisyon alırken misafirlerimiz aramızı bulmak için canlarını ortaya koyuyor. Bu bizim için büyük bir ayıptır’ deyip Dudayev’in safına geçti. 40 bin kişilik muhalif gruptan 25-30 bini onların peşine takıldı. Doğru olan buydu, çünkü Dudayev halkın seçtiği bir liderdi. Karşı taraf da zayıflayınca gerilimi düşürmek zorunda kaldı. Kazakistan lideri Nursultan Nazarbayev ve Rus Savunma Bakanı Yevgeni Şapoşnikov da, Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in Çeçenya’da müdahale kararından vazgeçmesinde etkili oldu. Sonra iki grup sarmaş dolaş olup bayram yaptı. Dudayev bana ‘Henüz devlet nişanımız yok’ deyip imzaladığı otomatik silahı hediye etti. Ama o silahı Rus sınırından geçirip bu tarafa getirmem mümkün değildi. Silahı kabul ettim ardından ‘Tekrar gelmem gerekirse o zaman kullanırım ya da yokluğumda benim adıma sizinle birlikte savaşır’ diyerek Dudayev’e emanet ettim. Çok aşırmıştı. Çeçenlerin bana saygı duymasının nedeni bu. 1994’te savaş çıktığında gidemedim çünkü Abhazya henüz savaştan çıkmıştı ve durum çok kritikti. Buradan sadece gençlerden oluşan küçük bir grup gitmişti.
YARIN: Dualar birleşik Osetya’ya