Saakaşvili Rus ruleti oynuyor

AB’nin Gürcistan-Rusya savaşına dair raporu Tiflis’in ilk ateşi açarak uluslararası hukuku ihlal ettiğini ortaya koyuyor. Fakat medyanın hükümet kontrolünde olduğu ve halkın hiçbir şeyi öğrenemediği Gürcistan’da rapor zafer gibi lanse edildi. Saakaşvili ülkesiyle kumar oynuyor

Gürcistan ve Batı Avrupa devletleri arasında benzetme yapmak zor: Avro-Atlantik topluluğu karşılıklı ilişkilerinde olgunluğa erişmiş durumda; Gürcistan’da birçoğumuzun bu toplulu-ğun parçası olmayı istememizin sebebi de bu. Fakat lütfen şuna bir kulak verin:
Geçen yıl Britanya’yla İspanya’nın Cebelitarık Boğazı üzerine savaşa tutuştuğunu tahayyül edelim. Ve AB’nin bu ihtilafla ilgili talep ettiği bir rapor yeni yayımlanmış olsun. Rapor, İspanya’nın uluslararası hukuku açıkça ihlal ederek ilk kurşunları sıktığını, Britanya’nın İspanya’yı işgal ederek ve Cebelitarıklı milislerin etnik temizlik yapmasını destekleyerek verdiği yanıtın da hukuku aynı derecede ihlal ettiğini söylüyor.
Rusya’da da durum farklı değil
Tabii ki, (her ne kadar pek muhtemel olmasa da) bu şartlar altında daha herhangi bir haber ajansı raporu yayımlama fırsatını bulamadan iki ülkenin başbakanları Gordon Brown ve Jose Luis Rodriguez Zapatero’nun siyasi hayatları bitmiş olurdu. İki ülkenin de meclisleri uzun toplantılar yaparken, her partiden vekiller açıklama, özür ve daha fazla istifa talep ederdi. Her iki ülkenin de sivil toplumu böylesine aptalca ve dikkatsiz hereketlerin tekrarlanmamasının nasıl garanti altına alınacağını harıl harıl tartışıyor olurdu.
Peki ya BBC ve TVE rapora değinmese veya basitçe diğer ülkenin suçlu olduğunu söyleseydi ne olurdu? Ya da Daily Mail, hatta the Guardian, raporda gerçekten neyin söylendiğini açıklamaya çalışan herkesi İspanyol hükümetinin ajanı olarak damgalasa, ABC veya el Mundo da aynısını İspanya’da yapsa ne olurdu?
Şunu da tahayyül edin: Almanca yazılmış raporu az sayıda insan okuyabiliyor, fakat internet erişimi Londra ve Madrid’in merkeziyle sınırlı olduğundan Almanca bilenler bile rapora ulaşmakta zorlanıyor. Hükümetinizin politikalarının ne olduğu size anlatılmadan bunları nasıl protesto edebilirsiniz? Edemezsiniz.
Bugün Gürcistan ve Rusya’daki durum tam da böyle. Kısa süre önce, bu iki ülke arasında 2008’de yaşanan savaşla ilgili bir rapor yayımlandı. Böyle bir rapor karşısında, her demokratik ve özgür ülkede siyasi liderler rezil bir biçimde azledilme ihtimaliyle karşı karşıya kalkadan önce utançtan kendileri istifa ederdi. Fakat iki ülkede de bu rapor hükümet zaferi olarak kutlandı.
Bir Gürcü olarak itiraf etmeliyim ki, Rusya’nın tavrına fazla şaşırmadım. Fakat demokratik bir Gürcistan yaratmak ve hem siyasi hem mali yolsuzluğa son vermek için gerçekleştirilen Gül Devrimi’nin liderlerinden biri olarak bu durum beni öfkelendiriyor.
Tagliavini raporu bizim silahlı güçlerimizin ilk ateşi açarak ve barış güçlerine saldırarak uluslararası hukuku ihlal ettiğini açık seçik söylüyor. Bu saldırının başlatılması yönündeki yasadışı emri veren devlet başkanımızsa basitçe raporun bunu ifade etmediğini söylüyor. Medyamız da ona yalancı demek yerine, propagandasını kelimesi kelimesine tekrar ediyor.
Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili’yi bu saldırıyı başlatmasından birkaç gün önce görmüştüm. Sinval’i bombalamaya başlayacağını ima edince böyle bir adımın delilik olacağını söylemiştim. Bunu dinlemedi ve dalkavuklarının beni Rus çıkarlarını savunan biri olarak tanıtmasını sağladı. Medyamız bu yalanı da aynı şekilde kelimesi kelimesine tekrar etti. Tıpkı diğer ‘beğenilmeyen’ gerçeklerin başına geldiği gibi, Rusya’ya uzun zamandır arzuladığı şekilde Gürcistan’ı işgal etme ve bağımsızlığımızı tehdit etme fırsatını verenin bizzat Saakaşvili olduğu gözardı edildi.
Tagliavini raporu savaşa giden günlerde siyasetçilerin milliyetçi ve yabancı düşmanı bir retorik kullanmasını haklı olarak kınadı; biz Gürcistan’dakiler 2008 boyunca tam da böyle bir söylem yağmuruna maruz kaldık. Fakat bu kötü siyasi söylemin aynı zamanda bir alıcıya da ihtiyacı vardı ve bu alıcı, ulusal düzeyde tamamen hükümet kontrolü altında bulunan Gürcü görsel medyasından başkası değildi.
Tiflis gelişen bir medyaya ve bir miktar internet erişimine sahip; muhalifler seslerini gazetelerde ve kablolu televizyonda duyurabiliyor. Fakat ülkenin üçte ikisinde sadece üç ulusal televizyon kanalı izlenebiliyor. Bunların hepsi de devlet başkanının yakın çevresi tarafından yönetiliyor.
Kamusal televizyon kanalımız açıkça hükümet kontrolü altında. İkinci kanalın bir kısmının sahibi bir milletvekili; bu kanal Tiflis’te değil de Berlin’de yayın yapıyor olsaydı, Almanların hâlâ 2. Dünya Savaşı’nı kazandıklarını düşünecekleri söyleniyor! Üçüncü kanalımızsa bir zamanlar bağımsızdı ama 2007’de özel güçler bu kanala el koydu ve sonradan rejim yandaşlarına devredildi.

Batı’nın sesini çıkarması lazım
Gürcistan Ağustos 2008’deki olayların tekrarlanmasını engelleyecek türden bir tartışma ortamına sahip olacaksa tüm bunların değişmesi gerekecek. Başka seçeneği olmadığı yalanına başvuran Saakaşvili, yine aynı durumda kalsa yine aynı şekilde davranacağını söylüyor. Onun görevde kaldığı her gün
ülkemiz için gerçekten bir Rus ruleti.
Tagliavini’nin raporu Rus ve Gürcü rejimlerinin birbirlerine benzediğini gösteriyor: Otoriter, tehlikeli ve insan hayatına yaklaşımlarında son derece dikkatsiz. Batı’nın Rusya’daki nüfuzu sınırlı, fakat Gürcistan’da sözü geçiyor. Avrupa ve ABD’den gelen para ekonomimiz için hayati önemde. Batılı vergi mükelleflerinin, paralarının otoriterliği desteklemek için kullanılmaması konusunda ısrar etmesinin ve Saakaşvili’nin de hesap verip gitmesinin zamanı geldi.
Kaynak: Guardian. Çeviri:Radikal. 7 Ekim 2009

* Gürcistan Parlamentosu Eski Başkanı ve muhalefet lideri

Nino Burjanadze*