Küllerinden doğan ‘canlar ülkesi’ Abhazya – 3

Türk-Ermeni ve Türk-Rus yakınlaşması Abhazya’ya abad ederSohum’da siyasi çevreler Türk-Ermeni yakınlaşmasıyla son derece alakadar. Ermenistan’la normalleşmenin Türkiye-Abhazya arasında ilişkilerin önünü açacağına dair beklenti yüksek.Bu konuyu Abhaz siyasetinin önemli isimlerinden Stanislav Lakoba’ya soruyoruz… Kendisi esasen tarihçi. Onu Abhazya’nın bağımsızlık davasının adeta manifestosu gibi algılanan ‘Abhazya Abhazya’dır’ başlıklı konuşmasıyla tanıdık. Abhazya Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti Dışişleri ve Parlamentolar Arası İlişkiler Komisyonu Başkanı sıfatıyla 23 Nisan 1993’te Abhazya Gürcü birliklerinin işgali altındayken Londra’da düzenlenen Çağımızda Kuzey Kafkasya konulu konferansta Abhaz argümanlarının anlaşılması açısından etkili bir konuşma yapmıştı. Sözlerini “Bugün bazıları ‘Abhazya, Rusya’dır’, bazıları da ‘Abhazya, Gürcistan’dır’ diyor. Ama ‘Abhazya, Abhazya’dır’. 20. yüzyılın perdesi kapanırken kendi yüzümüzü yitirmek istemiyoruz. Yüzümüzden hoşlanmayanlar olabilir ama bu bizim yüzümüzdür” sözleriyle bitirmişti. Lakoba ayrıca Abhazya’nın Gürcistan’a otonom bölge olarak katılmadan önce 1921-1931 arası var olan Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti statüsüne geri dönülmesini talep eden 1989 tarihli Lihni Deklarasyonu’nu kaleme alan kişiydi.
12 Aralık 2009 seçimleri yaklaşırken Lakoba’nun tutumu dikkate değer bir seyir almıştı. 2004’te muhalefet kanadındaki Amtsahara ile Birleşik Abhazya seçime ortak gitmeye karar verdiklerinde Sergey Bagapş devlet başkanı, Lakoba başkan yardımcısı adayı olarak güçlerini birleştirmişti. Bagapş’ın yüzde 50.08’le kazandığı seçimin sonuçlarına muhalefetin itirazıyla tırmanan kriz Lakoba’nın istetmeye alınmasıyla sonuçlanmıştı. Muhalefeti iktidara ortak eden uzlaşma formülü gereği iktidarın adayı Raul Hacimba, adaylıktan çekilip Bagapş’ın yanında yardımcı adayı olarak seçime girmişti. 12 Ocak 2005’teki göstermelik seçim sonrası Hacımba başkan yardımcısı olurken Lakoba’yı memnun etmek için de güvenlik konseyi genel sekreterliği uygun görülmüştü. Ancak geçen dört yılda güvenlik konseyi toplantılarında Laboka, ulusalcı tutumlar sergileyen Hacımba’yla yakınlaştı. Zira 2009 seçimlerine doğru saflar yeniden ayrışırken Hacimba’nın 28 Mayıs’ta istifa edip yarışa katılmasının ardından Lakoba da vatandaşlık yasasıyla ilgili krizi üzerine 25 Ağustos’ta görevi bıraktı. Lakoba’nın istifası haliyle Hacımba’ya destek olarak yorumlandı. Sohum’a gidip de Lakoba ile bir fincan çay içmemek olmazdı. 14 Aralık 2009’da Abhazya’nın Karadeniz’e nazır en prestijli tarihi oteli Ritsa’da buluşuyoruz… Bize dil bilimci ve devlet başkanının dış politika danışmanı Vyaçeslav Çirikba da eşlik ediyor. Sohbet Abhazya’nın geçen yüzyılın başındaki lideri Nestor Lakoba ile başlıyor. Stanislav Lakoba, akrabası Lakoba’nın 1922’de Türkiye’ye yaptığı üç ziyaretle ilgili arşivlerde bilgi olup olmadığını soruyor. 1937’de Tiflis’te Beria’nın evinde yemeğine karıştırılan zehirle öldürüldüğü düşünülen Lakoba’nın bu ziyaretler sırasında Atatürk ve Rauf Orbay’la diasporanın dönüşünü müzakere ettiğini, Orbay’la oluşan dostluğu nedeniyle oğluna Rauf adını koyduğunu aktarıyor. Sohbet ilerlerken Bagapş’la yollarını ayırmasına yol açan görüş ayrılığını soruyorum, ayrıntıya girmeden “Hükümeti zaten desteklemedim, görüşlerim önceden de farklıydı” diyor. Rusya’nın Abhazya’ya Abhaz yönetiminin vurgulu bir şekilde dillendirdiği ‘eşit devlet muamelesi’ yaptığının ya da yapacağının ne denli gerçekçi olduğunu irdeliyorum. Abhazya’nın egemenliğine saygılı politika görüntüsünün geçici olup olmadığını ve Rusya’nın bir gün Abhazya’yı yutup yutmayacağını soruyorum, yanıt şöyle:
“Rusya, tarihtekinin aksine 2008’de farklı davrandı. Rusya, Çarlık Rusya’sı değil, Türkiye’nin de Osmanlı devleti olmadığı gibi. Rusya isteseydi Abhazya’yı daha önce yutardı. Bunu yapmaya gücü yeterdi. Ama böyle davranmayıp Abhazya’ya eşit devlet muamelesi yapmayı tercih etti. Elbette ilişkilerde sorunlar olacaktır. Türkiye ile AB ve ABD arasında ne kadar bağımsızlık varsa bizim için de aynı şey söz konusu. Abhazya-Rusya ilişkileri Fransa ile Monako arasındaki ilişkileri andırıyor. Aynı para birimini kullanıyoruz ve ortak dil söz konusu. Üstelik Rusya ticaret yapabileceğimiz tek sınır ülkesi.”
Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerini normalleştirmesinin ve Türk-Rus ilişkilerinin stratejik boyut almasının Kafkasya’daki denklemlere, hassaten Abhazya-Türkiye ilişkilerine olası etkilerine dair bir senaryo istiyorum, Lakoba şunları öngörüyor:
“Türkiye ile ilişkilerin değişeceğine inanıyoruz çünkü konsept ve koşullar değişiyor. Her şeyden önce Ermenistan’la sorunların çözülmesi çok sayıda etkilere sahip olacaktır. Ermenistan’ın Gürcistan’a bağımlılığı, daha önemlisi Türkiye’nin de Gürcistan’a bağımlılığı azalacaktır. Gürcistan’ın birkaç parçaya bölünmesi gündeme gelebilir. Mesela Ermenistan’ın cazibesinin artmasıyla Gürcistan’ın Cavahati bölgesindeki Ermeniler Ermenistan’a katılmak isteyebilir. Ayrıca Türkiye-Rusya ilişkilerinin artmasının da Abhazya’ya olumlu yansımaları olacaktır. Türkiye’nin ağustos savaşında Amerikan savaş gemilerine izin vermemesi Rusya’da çok önemli bir tutum olarak not edildi. Bunun Abhazya-Türkiye ilişkilerinin önünü açan bir etkisi olacağını düşünüyorum. Rusya Başbakanı Vladimir Putin buraya geldiğinde de diaspora ile Abhazya ilişkilerinin gelişmesi konusunu gündemine alacağını ve bunu Türkiye ile konuşacağını vaat etti. ABD’nin de uzun vadede Abhazya’ya farklı davranması muhtemel. Afganistan’da ABD’nin Rusya ile transit işbirliği nedeniyle Gürcistan’a bağımlılığı azalıyor. AB liderleri de Mihail Saakaşvili konusunda hayal kırıklığı yaşadı. Hiçbir Avrupa başkentine resmi ziyarette bulunamıyor. 12 Aralık seçimlerinden sonra da Batılı ülkelerde Abhazya’ya bakışlar değişebilir.”

Gün batımında Abhazya analizi

Bir gün öncesinde Sohum sahilinde güneş vedaya hazırlanırken Abhazya’nın önde gelen iki ismiyle beraberiz: Abhazya Devlet Başkanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Oleg Damenya ve Arbitraj Mahkemesi Başkanı Valeri Gurcuva. Bir taraftan sahilde kendilerini satrançtan damaya bin bir çeşit oyuna kaptırmış ihtiyarları izliyor diğer yandan hem siyaset hem sosyal duruma dair sohbet ediyoruz. Yargıdan birini bulmuşken hemen soruyorum: “Dün gece ıssız sokaklarda dolaştım, kaçırılır mıyım ya da başıma kötü bir şey gelir mi endişelenmedim, tek korktum köpekler oldu. Ne dersiniz asayiş hakikaten berkemal mi, yoksa fazla cesur mu davrandım sokaklara çıkarken?” Gurcuva “Hayır yanılmıyorsunuz, bir güven ortamı var” diyor. Sebeb-i hikmetini sual ediyorum o da “Böyle olmasının birkaç nedeni var; Abhazların ‘alamıs’ yani ‘onur’ anlayışının birinci dereceden rolü söz konusu. İkincisi burada hemen hemen herkes silahlı ve herkes kendi haklarını koruyabiliyor. Üçüncüsü Rusya ya da Türkiye ile kıyasladığınızda gerçekten burada suç oranı oldukça düşük. Bu da belki küçük ülke olmanın ve insanların birbirini tanımasının getirdiği bir avantaj. Bu sayede toplum kendi içinde otokontrol sağlayabiliyor” yanıtını veriyor.
Peki bu ülkede suçla ilgili bir istatistik var mı? Gürcistan’la bir kıyas mümkün mü? Yanıt iddialı: “Bırakın Gürcistan’ı buradaki suç oranı birçok Batılı ülkeden çok daha düşük. Suç biraz turizm döneminde yükseliyor. Kapçakçılık, hırsızlık olayları oluyor. Burada bunu işsiz gençler arasından mutlaka yapanlar var ama daha çok turistlerle birlikte gelen hırsızlar var. Burada cinayet davaları da çok ender. Gasp için adam öldüre falan hemen hemen hiç yok. Kan davası için adam öldürme söz konusu ama o da çok az.” Bu kez sorularımı Damanya’ya yöneltiyorum: Abhazya’nın Rusya tarafından tanınmasının ve ambargonun kalkmasının Abhazların sosyal-kültürel dönüşümüne olası etkileri nelerdir? Ekonomik olarak bunun yansımalarını caddelerdeki lüks arabalardan görebiliyoruz… Ama bunun psikolojik ve kültürel yapıya yansımaları da olacaktır mutlaka… Damenya “Abhaz halkı Abhazya’nın politik durumunun son derece farkında” tespitiyle söze başlayıp ekliyor: “Abhaz halkı Rusya’nın Abhazya’yı tanımasına karşı olan AB ve ABD bu seçimleri yakından izlediğini biliyor. Ülkenin geleceğini aydınlatmak ve yaşam standartlarını artırmak için ne yapılması gerektiğinin de farkında. Burada halkı kandırmak çok zor. Bilinçli davrandıkları için ne kadar süslü sözlerle gelseniz ve teknolojik imkânları kullansanız da halk bunlara kanmıyor. Biz son seçimde esasen batıya karşı sınav verdik. Hiçbir demokratik standarda aykırı davranmadık. Onların ellerine ‘Abhazlar kendi devletlerini kuramaz ve koruyamaz’ diyebilecekleri malzeme bırakmadık. Aslında bu işin özünde Batı yada Amerika’nın Güney Kafkasya’ya egemen olmak için Rusya ile çekişmesi asıl önemli mesele, Abhazya meselesi değil. Batının ve Rusya’nın mücadele sınırı Abhazya, haliyle herkesin gözü burada.”
Rusya ile çok kapsamlı ilişkiler Abhazların düşünce yapısını, Rusya ile ciddi sorunlar barındıran, sürgün ve soykırım politikalarıyla dolu tarihe bakışlarını nasıl şekillendirir?” diye üsteliyorum ve şu yanıtı alıyorum:
“Gerçekçi düşünürsek bağımsızlığımız ve yaşam standardımızın bir tek garantisi var, o da Rusya. Burada Rusya ile çıkarlarımız çakıştı. Halkımız da bunu böyle algıladı. Abhazya olmadan güney Kafkasya’ya geçişin olmadığını Ruslar da fark etti. Şu anda Rusya’nın Güney Kafkasya’daki çıkarlarının korumanın yolu Ermenistan ve Abhazya’dan geçiyor. Rusya’nın Güney Kafkasya’da başka bir dayanak noktası yok. Ve Rusya artık savaşarak bölgede tahakküm peşinde değil.” 
Ya Abhazya’da siyasetin Abhaz karakterinin kaybolmasına yönelik bir tehdit var mı?  Abhazya’nın hassas nüfus dengesi içerisinde ileride Ermeniler de ‘tam demokrasi’ deyip siyasette daha fazla yer almak istediğinde devletin Abhaz karakterini savunmak mümkün olabilecek mi?
Damanya’da bütün Abhazlar gibi kendilerinden emin: “Elbette Abazalığı korumak için bir bakış açımız, gücümüz var. Bağımsız bir devlet olarak Abazalığı korumak için politika üretme gücüne sahibiz. Demografik durumu düzeltebilecek güce sahibiz. Doğum oranını yükseltebiliriz, siyasi gücümüzü kullanarak diasporadan insanlarımızı buraya çekebiliriz.  Burada bir yıldır güvenlik ortamı var. İnsanları tekin olmayan bir ortama getiremiyorduk. Artık insanlarımıza ‘Artık gelin vatanınıza yerleşin’ diyebilecek durumdayız.”
“Rusya’nın siyasi, ekonomik nüfuzunun Abhazya’yı tamamen yutması konusunda endişeli değil misiniz?” sorusuna da şu yanıtı veriyor:   
“Yaşamda korku her zaman vardır. Türkiye’nin de bir sürü korkusu var. Amerika’nın da bir sürü korkusu var. Mesela Meksika’dan göç korkusu… Bütün dünyada sınırlar gevşedi, geçişler kolaylaştı. Halklar birbirine karışıyor, kaynaşıyor ve bu birçok sorun yaratıyor. Bizim için de yeni sorunlar gündemde. Bu sorunları çözecek mekanizmalar geliştirmek zorundayız. 18 ve 19. yüzyılda Osmanlı ile savaşan Rusya bugünkü Rusya değil. O zamanki Osmanlı devleti de şimdiki Türkiye değil. Abhazya ve Rusya eşit devletler olarak anlaşmalar yaptı. Rusya’da 150 milyon, burada 300 bin insan yaşıyor. Önemli olan sorunları, değişimleri takip etmek lazım ki ayakta kalabilesiniz. Türkiye ile Rusya’nın çıkarları ve ilgi alanları birbirine yaklaşıyor. Bu da bizim ilgi alanlarımıza büyük katkı sağlıyor. Biz de bu yakınlaşmayı istiyoruz Sadece biz değil bütün Kafkas halkları istiyor. Bu böyle devam ederse güvenlik artacak ve daha güvenli bir bölge olacak. Ekonomik, sosyal ve her türlü konuda olumlu değişim olacak.”

Diaspora için anavatanın cazibesi artıyor

Beri tarafta Abhazya’nın tanınmasından sonra diasporanın da yüzünü daha fazla anavatanına döndüğünün işaretleri var. Bakanlık seviyesindeki Geri Dönüş Komitesi Başkanı Anzor Mukba kendisini ziyaretimiz sırasında şunları söylüyor:
“Geçen yıldan beri vatandaşlık için müracaat edenlerin sayısı arttı. Yeni Abhazya pasaportlarıyla Türkiye’den Abhazya’yı ziyaret edecek kişilere Rus vizesinin kolay verilmesi konusu iki ülke makamları arasında müzakere edildi. Bu konuda bir sonuç alınacağını umuyorum.”
Türkiye’den dönenlere gelince; bir hareketlilikten bahsedilse de iş rakamlara döküldüğünde yekun çok mütevazi. 14 Aralık 2009’da sabah, 1992-1993’deki savaş sırasında kuşatma altındaki Tkuarçal’da sıkışan kadın ve çocuklardan 80’ini tahliye eden Kızılhaç helikopterinin Gürcü askerleri tarafından düşürülmesinin yıldönümünde 3 bin üyeli Apsnıça adlı gençlik örgütünün düzenlediği anma törenine giderken Gulripş’ten geçiyoruz. Yazar-mimar Kutarba Hayri Ersoy Türkiyelilerin yerleştirildiği evlere dikkatimi çekiyor: ldquo;Dönüşçülere ait 40 ev var ancak 20’si dolu. Diğerleri ev alıp ya da yaptırıp da henüz dönüş yapmamış kişilere ait.” Ersoy dönüşçülerin profiline ilişkin de yaşanan değişimi şöyle not edyor:
“Savaştan sonra gelenlerin yüzde 80’i Türkiye’de fazla tutunamamış ve buraya gelirken fazla kaybedecek şeyleri olmayan kişilerden oluşuyordu. Yani vasıfsız işçilerdi. Ancak son 3 yılda idealist gençlerin gelişi arttı. Bu insanlar Abhazya’nın sosyal, ekonomik ve kamusal alanında yer edinebiliyorlar. Hatta devlet memur alırken dönüşçü gençlere öncülük tanıyor.”
Tabi sözü edilen dönüş sadece Abhaz-Abazinlerle sınırlı değil. Abhazya’dan ayrılmış Ruslar ve Ermenilerin de tekrar yüzlerini Abhazya’ya döndükleri söyleniyor. Savaş sonrası Ermenilerin Yukarı Karabağ’dan Ermeni çekmesi olay olmuştu. Ersoy’un aktardığına göre Karabağ’dan gelen Ermeni ailelerin sayısı artınca dönemin meclis başkan yardımcısı A. Topalyan, gidip hemşehrilerini “Ermeni taşımaya son verin. Huzurumuz bozulur” diye uyardı. Bunun üzerine Ermeni göçü kesildi. 
Dönüşçüler, Türkiye ile doğrudan kapıların açılmasıyla Abhazya’ya dönüşlerin, dönemeyenlerin de en azından Abhazya vatandaşı olma çabalarının hızlanacağına inanıyor.
Asıl dönüş sürecini savaş ve ambargolar yüzünden Rusya Federasyonu’na gidenler yaşıyor. Bir de Karaçay-Çerkes’teki Abazinler. Geri Dönüş Komitesi’ne göre Abhazya vatandaşlığı alan Abazinlerin sayısı 2 bini aştı. Bu konuda yazar-mimar Hayri Kutarba’nın gözlemleri de şöyle: “Moskova’da yaşayan Abhazlardan geri dönenler var. Abhazya plakalı araç sayısında da ciddi artış oldu. Bu insanların Abhazya’ya yerleştiği anlamına geliyor. Önceden yazın araç sayısı artar kışın azalırdı. Geçen yıla kadar bu mevsimde caddelerde yapayalnız dolaşıyordum. Ambargo kalktı turist sayısı fevkalade arttı. Ama turizm mevsimi geçtikten sonra caddeler eskisi gibi tenhalaşmadı. Kış gelecek diye korkuyordum.”

Abhazya’ya Rus gelin

Özellikle Moskova, Petersburg ya da Soçi gibi Rus kentlerine okumaya gidip de yıllardır oralarda tutunmaya çalışan gençler için anavatanları yeniden umut olmaya başlamış. Konuşmak için geri dönmüş bir Abhaz genci ararken birini buluyorum ama o da Moskovalı Rus çıkıyor: Anna Aleşkovskaya. İyi derecede İngilizce konuşuyor. Moskova Devlet Üniversitesi’nde Hint dili okumuş. Moskova’da Golos TV’ye yapımcılık yapmış. Sohum’da olmasının nedeni ise bilgisayarcı bir Abhaz ile evlenmiş olması. Sosyal araştırmalar merkezi Bazala’da da Sosyolog Cemre Jade ile birlikte çalışıyor. Kentin merkezinde Gliçinya (Mor Salkım) adlı şirin bir kafe işletiyor. Hint motifleriyle dizayn ettiği kafede oturup bir şeyler atıştırırken ‘Moskova’dan Sohum’a gelin gelmek zor olmadı mı?’ diye soruyorum. ‘Hayır’ diyor. Üstelik buranın kendisi gibi son zamanlarda başka gençler için de çekim merkezi olmaya başladığını söylüyor. “Peki, nasıl oldu da bir Abhaz’la evlendin” diye soruyorum, işte kısaca hikâyesi:
“Babam, Abhaz yazar Daur Zantaria’nın yakın arkadaşıydı. Moskova’da oğlu Nar ile birlikte bizim apartmanımızda yaşamıştı. Daur öldü. Bir süre sonra kardeşim ve ben Sohum’a Nar’ı ziyarete geldik. İşte o zaman müstakbel kocam Apsyrt ile tanıştım. O Nar’ın arkadaşıydı. İşte Abhazya’da oluş hikâyem bu.”
‘Alışabildin mi buralara’ diye üsteliyorum. “Alıştım” diyor; “Burada çok olumlu tecrübeler edindim. Hayat burada Moskova’dan daha basit. İnsanlar son derece iyi ve dostça. Atmosfer çok rahatlatıcı. Burada olmak hoşuma gidiyor. Tek sorun geceleri biraz ıssız olması. Moskova ışıl ışıl, cıvıl cıvıldı. Burada geceleri caddeler karanlık.” Karanlıktan kastı ışıksızlık değil elbet. Sıra sıra dizili vitrin yok. Olan vitrinler de kapitalizmin ışıltısından uzak. Zaten dükkânların çoğu evlerin birinci katlarından çevrilme, vitrin dedikleri normal pencerelerden ibaret. Olan vitrinler de devlet daireleri gibi erkenden kapanınca caddeler tenhalaşıyor. Kültür çatışması yaşıyor mu diye merak ediyorum. “Çok iyi bir aile içinde yaşıyorum. Mutluyum” diyor. Bu mutlu Rus kızının Abhaz dil bilimci Prof. Asmat Zantariya’nın gelini olduğunu öğreniyorum. Herkesin Rusça bilmesi nedeniyle insanlarla anlaşmakta hiçbir sorunu yok ama yine de Abhazca öğrenmek istediğini ama sesleri çıkarmakta çok zorlandığını söylüyor.

Dönüş Abhazya için stratejik öncelik

Diasporadan dönüş Abhazya için neden önemli? 19. yüzyılda Çarlık Rusya’sının sürgünlerine ilaveten 20. yüzyılda SSCB şemsiyesi altında Gürcistan’ın asimilasyon ve nüfus kaydırma politikaları nedeniyle Abhazlar kendi anavatanlarında azınlık konumuna düşürüldüler. Nüfus dengesi, 1993’te savaş biterken Gürcistan’ın ‘etnik temizlik’ diye propagandasını yaptığı 230 bin kadar Megrel ve Gürcü nüfusunun Gürcü ordusu çekilirken onlarla birlikte Abhazya’yı terk etmesi nedeniyle Abhazlar lehine değişti. Abhazya’nın nüfus trajedisinin boyutlarını görmek içinse tarihsel süreci görmek gerek:
5-7 bin yıllık bilinen bir geçmişe sahip Abhazlar, Kafkasya tarihinde devlet geleneği olan ender halklardan birisi. Sözgelimi 730’de kurulan Abhazya Krallığı’nın 10. ve 11. yüzyılda Batı Gürcistan’ı da içine alarak genişlediği görülüyor. Arap, Pers ve Bizans işgaliyle yüzleşen Abhazya, 1555’de Osmanlı, 1810’da da Rusya’nın kontrolüne geçti. 1864’te Kafkas savaşlarının yenilgiyle sonuçlanmasının ardından Abhazlar sürülürken yererline Gürcü, Rus, Ermeni, Rum, Bulgar, Alman, Eston gibi halklar yerleştirildi. 1886’daki sayıma göre Abhazlar yüzde 86 çoğunlukta iken Gürcü oran yüzde 6’ydı. Abhazlar 1897’de yüzde 55’e düşerken, Gürcüler yüzde 24.4’e çıktı. 1917’deki Bolşevik devriminin ilk yıllarında doğan siyasi boşlukta kurulan Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti içinde yer alan Abhazya, 1921’de bu devletin dağılmasıyla Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak SSCB’ye dahil edildi. Abhazya için ikinci büyük nüfus felaketi Gürcü asıllı Joseph Stalin ve güvenlik şefi Lavrenti Pavloviç Beria’nın Gürcüleştirme politikası sonucu Abhazya, 1931’de statüsü özerk cumhuriyete tenzil edilip Gürcistan’a bağlandı. 1970’lere gelince Abhaz nüfusu 18’e gerilemişti. 1939’da yüzde 30 olan Gürcü nüfusu 1959’da yüzde 39.1’e, 1970’de yüzde 41’e, 1979’da yüzde 43’e, 1989’da ise yüzde 49’a yükseldi. SSCB’nin 1989’daki son sayımına göre Abhazya’nın nüfusu 525 bin kişiydi. Gürcüler 239 bin, Abhazlar 93 bin, Ermeniler 76 bin ve Ruslar 74 bin kişiydi. 2003’teki verilere göre ise tablo şöyle: Abhazya’nın toplam 216 bin olan nüfusu içerisinde Abhazlar 94 bin 600 (yüzde 43.8), Ermeniler 44 bin 870 (yüzde 20.8),  Megreller-Gürcüler 48 bin (yüzde 21), Ruslar 23 bin 420 (yüzde 10.8). Ancak yetkililer Abhazya’nın kış nüfusunun 230-260 bin arasında olduğunu söylerken Abhaz nüfusunu 100 binde sabitliyor. Yine Megrel-Gürcü nüfusu 50-70 bin, Ermeni nüfusu da 50-70 bin arasında veriliyor.

Abhazya’nın yaz nüfusunun ise 300-350 bini bulduğu söyleniyor. Ağırlıklı olarak Abhazlar Gudauta ve Oçamçira’da, Gürcüler Gal ve Gulripş’te, Ermeniler Gagra’da, Ruslar Tkaurçal ve Novi Afon’da yaşıyor. Sohum ise bütün milletlerin ortak evi. Gerek Çarlık gerekse Sovyetler döneminde Abhazların başkent Sohum’dan uzak tutulması politikası güdüldü. Abhazya’nın 1991’de bağımsızlığını ilan etmesine paralel olarak Abhazlar büyük bir özlemle başkentlerine akın etti: 1989’da Sohum’da yüzde 5 olan Abhaz nüfusu bugün yüzde 56’nın üzerinde. Birçoğunun hem köylerde hem kentlerde evleri var.
Bu nüfus dengesi dikkate alındığında Abhazya ülkenin egemenliğini garantileyebilmek için kurtuluşu diasporadan dönüşlerde görüyor. Şimdilik Ermeniler ve Ruslarla birlikte olası ‘Gürcistan istilası’na karşı kader birliği etmiş olmaları nedeniyle tehlike algılamıyorlar. Ama hâlihazırda savaş sırasında Abhazya’yı terk etmiş Gürcüler, Gürcistan ve Rusya’da geri dönüş için uygun bir ortamın oluşmasını bekliyor. Kapılar açılsa bile bunların çoğunluğunun dönmesi beklenmiyor ama Gürcistan bu meseleyi uluslararası platformlarda bir koz olarak kullanmayı sürdürüyor. Üstelik 1989 nüfus sayımına göre Abhazya’daki toplam Gürcü nüfusu 239 bin olmasına rağmen Tiflis, mülteci sayısını ısrarla 320 bin olarak veriyor. Sohum ise 20 Megrel ve Gürcü’nün hiç ayrılmadığını, ‘savaşa karışmamış’ mültecilerden 50-60 bin kadarını geçen yıllarda Gal bölgesine tek taraflı olarak yerleştirdiğini hatırlatıyor. Abhazya kalan Megrel-Gürcülere mevcut koşullarda kapılarını açmayı düşünmese de nüfus dengesini garantiye almak için 1850’lerden itibaren Osmanlı topraklarına sürülmüş akrabalarının dönüşünü stratejik öncelik haline getirmiş durumda. Abhazya’da “Türkiye’den 50 bin kişi gelse bizim nüfus krizimiz çözülür” sözü sanki parola. Gel gör ki değil 50 bin, 1000 kişi bile Türkiye’den Abhazya’ya dönebilmiş değil. Savaşın ilk yıllarında Türkiye’den Abhazya’ya akın edip de, orada kalma dirayetini gösterenlerin sayısı 300–400 kişiden ibaret. Diğer ülkelerle birlikte dönüş yapmış aile sayısı 1000 civarında. Fakat değimiz gibi Abhazya’nın tanınmasının ardından rakamlara ciddi bir şekilde yansımasa da dönüş fikrinde canlanma dikkat çekiyor. Dönemeseler bile Abhazya vatandaşlığı elde etme çabası dikkatlerden kaçmıyor.
Ancak dönüş çok sancılı bir süreç. Diasporadan dönüş yolunda sosyolojik, psikolojik ve ekonomik bariyerler bir yana döndükten sonra Abhazya’da hayat kurma, tutunma ve uyum sağlama gibi temel sorunlar mevcut. Aynı dil ve kültürel kaynaklara sahip olsalar da birbirlerini ayıran 146 yılda anavatanda olanlar Rus kültürü, Türkiye’de olanlar Türk kültürü, Arap dünyasında olanlar Arap kültürüyle tanışmanın getirdiği farklılıkları taşıyor.
Sohum’un dışında denize nazır Abhazya Devlet Üniversitesi’nde Türkiye’den üç genç dönüşçüye rastlıyoruz; Kupalba Işın Karasağ edebiyat,  Abriskil Mehtap Asdemir mühendislik, kardeşi Serap Asdemir ise hemşirelik eğitimi için burada. Üçü de şimdi Abhazca ve Rusça hazırlık okuyor. Kardeşler ailesiyle Temmuz 2008’den beri Abhazya’da yaşarken Işın idealist bir genç olarak anavatanında okumayı seçmiş. Azcık sohbetle üçünün de ‘anavatan’ bilincinin yüksek olduğu anlaşılıyor. Hayatın akışı buraya dışarıdan gelenler için oldukça yavaş. Hele İstanbul gibi keşmekeş bir metropolden gelen gençler için buralarda zaman duruyor sanki. Anlattıklarına bakılırsa yaşı büyük olanların aksine birer genç olarak akranlarıyla temelde uyum sorunu yaşamıyorlar. Tek dertleri dil. Tabi yerlilerin önyargıları tüm dönüşçüler gibi onlar için de geçerli. Hafiften ve tatlı bir içerlemeyle “Bize Türk ya da Türkiyeli diyorlar” deyip yerli ve dönüşçü arasındaki adı konulmamış kültürel uyuşmazlığa şu sözle parmak basıyorlar: “Bizi ‘Abhazcayı bilmiyorsunuz’, ‘Abazalıktan haberiniz yok’ ya da ‘Abaza değilsiniz’ diye suçluyorlar”. Keyifleri yerinde olsa da doğup büyüdükleri Türkiye’yi özlediklerini gizlemiyorlar. Kültürel uyumdan laf açılmışken gençlerin Türkiye’de dinledikleri müzisyenlerin yerine Abhaz starları koymaları gecikmemiş. Abhaz gençlerin hayran oldukları şarkıcılar arasında Khibla, Mukba, Ranata, Bakatelia ve Cimi Şumenia başı çekiyor. Abhazya müzik piyasası açısından aşırtıcı derecede mümbit. Kültür Bakanlığı’na göre Abhazya Kuzey Kafkasya cumhuriyetleri arasında geçen yıl en fazla albüm çıkaran ülke oldu. Gençlerin anavatanlarının nüfus krizini aşmak için kendilerine çok ihtiyacı olan Türkiye’deki Abhazlara da bir çağrıları var: “Bir an önce dönün. 3-5 yıl sonra çok geç olacak. Her şey hızla pahalanıyor. Yarın dönmek daha da zorlaşacak.”
Sadece Türkiyeli öğrenciler için değil dönüş yapmış her yaştan Abhaz’ın hem uyum sürecini hızlandırmak hem de Abhazcasını geliştirmek için özel bir kurs var. Dünya Abhaz-Abazin Kongresi’nin Sohum’un merkezindeki binasında düzenlenen kursun masraflarını Geri Dönüş Komitesi karşılıyor. Kursun müdavimleri ağırlıklı olarak idealistlerden oluşuyor. Şimdiye kadar 90 öğrencinin geçtiği kursta hâlihazırda 12 öğrenci var. Öğrenciler Abhazya eğitimiyle birlikte sokakta, çarşıda ve hayatın diğer alanlarında gidişata öğrenmeleri için uyum programı çerçevesinde destek görüyor. Sokakta Abhazcanın Rusça karşısında mevzi kaybetmesine karşı küçük çaplı bir direnişi sembolize ediyor. Uyum ve dönüş meselesini avukat ve iktisatçı olmasına rağmen Mitsubishi 4*4 arazi aracıyla turist gezdiren Abhazya’nın yerlisi Khırbi Şangulya’ya soruyorum:
“Burada Abhazlar elbette Abhazların gelmesi konusunda hem fikir. Tabi ki Ermeniler ve Rusların dönüş hareketinden hoşlanmasını beklemek yersiz. Ama bir problem çıkıyorsa da yerlilerle çıkıyor, onlar