Nazran/Ajans Kafkas – İnguşetya’nın Ekajevo köyünde 2 Mart’ta düzenlenen özel operasyonun ardından büyük bir dram ve felaket hikayesi çıktı. Güvenlik güçleri, yargısız infazla dört kardeşin canını alıp, evlerini yıktı, eşyalarını yağmaladı. Bu yetmedi aile cesetlerden bile mahrum bırakıldı.
Operasyonda öldürülen erkeğin annesi Movlathan Kartoyeva, oğullarının cesetlerinin hala verilmediğini belirterek “Martta başvurduk, İnguşetya savcısına dilekçe yazdık, ancak cesetler verilmedi” dedi. FSB’nin iddiasının aksine görgü tanıkları Ekajevo köyündeki operasyon sırasında kurbanların silahlı direniş göstermediğini söylüyor. Ekajevo’dan birkaç sivil daha gözaltına alındı. Öldürülen ve gözaltına alınanların 2009 sonbaharındaki Nevski Express’indeki patlamadan sorumlu tutuldukları açıklandı.
Kartoyeva “Adalet beklemiyoruz. 2 Martta sadece oğullarımı kaybetmedim, silovikler onlarca yılda inşa ettiğimiz evi yıktı, otomobillerimizi çaldı ve mallarımızı talan ettiler” deyip başlarına gelen felaketi şöyle anlattı:
“Sabah altı idi. Gök gürültüsü ve gürleme sesi duyduk. Bu atıştı, ama ne tür silahtan bilmiyorum. Federaller zırhlı araçla geldiler. O anda sabah namazı vakti idi ve eşim camiden dönmüştü. Oğullarım oldukları gibi sokağa fırladılar. Büyük olanı Tuhan, ailesiyle ayrı yaşıyordu, bahçemize atlet ve pantolonla geldi. ‘Ne oldu, savaş mı başladı’ diye sordum. O ise beni sakinleştiriyor: Hayır, sadece pasaport kontrolü. İnanmıyorum, beni sakinleştiriyor: Kalbin hasta, endişelenmemen lazım, eve gir. Diğer oğullarım Nazir, Magomed ve Ahmed, hepsi sokağa fırladılar. Silovikler Tuhan’ı olduğu yere yatırdı, daha sonra kadınlara saldırdılar. Gelinlerimin ağlamaya başlaması üzerine silovikler ‘Evinizi yerle bir edeceğiz. Sizde yapacağımız bir saatlik çalışmadan bize 90 bin ödeyecekler’ dedi. Bu onların işiymiş. Böylesi bir soykırım ve yağmalama faşizmde bile olmaz. Zalina kötü oldu. Ona işkence ettiler, silahla ittiler. Eline bir şey verdiler ve çatıya koymaya zorladılar. Daha sonra onu çardak ve sığınağa götürdüler. Evi aradılar. O yavaşça yürüyebiliyordu. Köpekle korkuttular, o köpekten çok korkuyordu. Büyük gelinimi çocuklarını öldürmekle tehdit ettiler, hakaret etiler. Bunlar nasıl insanlar bilmiyorum. Bunlar vahşi dışında ne ile adlandırılabilirler bilmiyorum. Onlar tek normal söz söylemediler, sadece küfrettiler. Gelin bilincini yitirdi, kendine geldiğinde sığınağa götürdüler. Ateş etmeye başladılar. Küçük çocuklar bağırıyor, ağlıyor. Onlar annelerinin artık vurulduğunu düşünüyorlardı. Ben de kendimden geçtim. Evime baskın düzenleyenler tüm belgeleri, değerli şeyleri alıp götürdü, geri kalanları da yıkılan ev ile birlikte yaktıklar, beni de daha sonra ambulansla hastaneye kaldırdılar.
Bu arada Tuhan ve Ahmed’i de öldürdüler, ardından Nazir’i öldürdüler. Üstelik daha sonra onu yaktıklarını sanıyorum. Daha sonra Makka’nın evini yıktılar. Ardından arabaları ve değerli şeylerimizi götürmeye başladılar. Kristallerimizi, halılarımız, mobilyalarımızı, her şeyi, her şeyi… Bebek bezlerini bile. Tüm bu talan boyunca hiç kimse onlara karşı koymadı, çünkü evde kimse yoktu. Şu anda eşim Umatgirey ile birlikte evimizin küllerine yakın bir yerde vagonda yaşıyorum. Dört gelinim çocuklarıyla birlikte yakınlarına dağıldı. Yıkılan ev ve talan edilen mallarla ilgili hiç kimse tazminat vaadinde bulunmadı. Bunlar yetmiyormuş gibi cesetleri de vermediler. Biz Magas’a, parlamentoya gittik. Kocam çocuklarımızın cesetlerinin verilmesini istedi. Bizde kanunlara göre cesedin defnedilmesi lazım. Mezar lazım.”
İnguşetya yönetimine göre, cesetler Rostov’da adli tıp laboratuarında tutuluyor.
KU/ÖZ/FT