Farklı İklimlerde Ramazan: Kuzey Osetya

Zaman geçtikçe insan gerçekten de “Ah nerede o eski ramazanlar!” diyerek yakınıyormuş. Hele hele içinde bulunduğumuz bu salgın sürecinde o eski günler daha da fazla özleniyor. Eminim karantina günlerinde çocukluğu aklına gelmeyen, beraberce arkadaşlarıyla teravihe gittiği, iftarlara iştirak ettiği ve bayram harçlığı aldığı o güzel günleri hatırlamayan hiç kimse yoktur. Şüphesiz ramazan başta olmak üzere neredeyse tüm dinî bayramların idrak ediliş şekli toplumdan topluma, kültürden kültüre farklılık arz eder. Hatta bir araştırma yapılsa ve sokakta insanlara “Memleketinizde ramazan nasıl geçiyor?” diye sorulsa, aynı ülkedeki şehirler arasında dahi birtakım farklılıkların ortaya çıkacağı kesindir. Ben de bu yazıda doğup büyüdüğüm Kuzey Osetya Özerk Cumhuriyeti’nde ramazanın nasıl idrak edildiğini ve toplumumuzun ramazan sevincini nasıl yaşadığını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kuzey Osetya Cumhuriyeti, Rusya’nın en güney bölgesinde bulunan ve çoğunlukla Ortodoks Osetlerin yaşadığı özerk bir bölgedir. Aynı zamanda nüfusun yaklaşık %35’lik kısmını Müslümanlar oluşturur. Hem Müslümanların sayısının çok fazla olması hem de benim bir Ahıska Türkü olmam hasebiyle, sadece 5000 nüfuslu Ahıskalıların mübarek ramazan ayını nasıl geçirdiklerini sizlere aktarmaya çalışacağım.

Ahıskalılar, 14 Kasım 1944’teki o büyük sürgünde önce Orta Asya Türkî Cumhuriyetlerine ve daha sonra Sovyetler Birliği yıkılınca Amerika Birleşik Devletleri dâhil yaklaşık dokuz farklı ülkeye dağıldılar. Kuzey Osetya’ya ilk defa 1989 yılında göç eden Ahıskalılar, çoğunlukla Mozdok ilçe ve köylerine yerleştiler. Yıllardır kendi öz vatanlarından uzakta yaşayarak birçok zorluğa göğüs gerebilmiş Ahıska Türkleri, Kuzey Osetya’da da kendi dillerini, kültürlerini ve en önemlisi de dinlerini koruyabilmişlerdir.

Üç sene öncesine kadar bölgede Ahıska Türkleri tarafından inşa edilen ve yasal statüye kavuşmuş, devletin ibadethane olarak kabul ettiği hiçbir dinî kurum yoktu. Dolayısıyla Ahıskalılar yaklaşık otuz yıldır cuma, bayram ve teravih namazları gibi toplu ibadetleri birbirlerinin evlerinde veya herkesin katkısıyla cami olarak kullanmak için satın aldıkları evde eda ediyorlardı. Ramazan geldiğinde, özellikle ilk sahura kalkılan gece o cami, yaşlısından çocuğuna, yetişkininden gencine kadar teravih için dolar taşar. Fakat daha sonraki günlerde teravihler farklı farklı evlerde kılınır. Çünkü her gün bir aile iftara tüm köylüyü kendi evine çağırır, teravih de o ailenin evinde kılınır. Rusya’nın şehirlerinde dahi evler geniş ve bahçeli olduğu için yer sıkıntısı pek olmaz. Bu toplu iftarlar sayesinde herkesin bir ay boyunca birbiriyle karşılaşıyor olması aslında toplumsal dayanışmanın çok bariz bir örneğidir.

Ezan okunduktan sonra birkaç şey atıştırılır ve akşam namazına durulur. Ahıska Türklerinde, özellikle de yaşlı amcalarımızda “Tüm gün oruçluydun. Biraz daha sabret, namazı kılalım yeriz evladım, ne olacak sanki!” anlayışı vardır. Namaz sonrası yemekler yenir ve Kur’an-ı Kerim ve bazen de mevlid-i şerifler okunur. Kur’an’dan çoğunlukla Yasin-i Şerif ve Mülk sûresi okunarak topluca dua edilir. Akabinde isteyen evine gider, kalanlarla da teravih namazı kılınır. Bir ay boyunca okunmuş hatimlerin duasını yapmak için mübarek kadir gecesi beklenir. Hatim duası teravihten sonra yapıldığı için o gece artık kimin evinde iftar için toplanılmışsa herkes mecbur teravih bitene kadar beklemek zorunda kalır.

Teravih eğer camide kılınacaksa genelde çok erken gidilmeye özen gösterilir. Namaz öncesi hoca kısa bir vaaz verir ve akabinde milletin suallerine cevap verir. Malum, ramazanda oruçla, abdestle, fitreyle ve nice fıkhî meseleyle alakalı soru birikmiş oluyor. Hocamız da sağ olsun, hiç üşenmeden teker teker herkesin sorularına cevap vermeye çalışır. Teravih sonrası genellikle gençler arasında Kur’an-ı Kerim okunur veya hoca peygamberlerin hayatlarıyla ilgili kıssalar anlatır. Bazen de ister istemez çay ve tatlı eşliğinde sohbet ortamı oluşmuyor değildir.

Son teravih gecesi, yine herkes cami olarak belirlenen o evde toplanır ve hoca efendi bayram namazının nasıl kılınacağına dair bilgi verir. Teravih sonrası cemaat, bayram namazının vaktiyle ilgili müftülükten gelecek haberi bekler. Çünkü genellikle son güne kadar bayramın ne zaman ve saat kaçta eda edileceği bilinmez ve dolayısıyla müftünün resmi açıklaması beklenir. Bayram namazı, Türkiye’de olduğu gibi yoğun bir katılımla eda edilir. Beş vakit kılmayan ve hatta cumaya bile gitmeyen insanlar, bayram namazına giderek ilk safta yerlerini alırlar. Burada aslında ramazanın ve bayramın Ahıska toplumu için bir kültür ve geleneğe dönüştüğünü söyleyebiliriz.

Namaz sonrası istisnasız herkes birbiriyle bayramlaşır ve iyi dileklerde bulunur. Akabinde toplu biçimde herkes, ilk önce  mezarlığa gider; Mülk ve Yasin sûreleri okunur. Bu kabristan ziyaretlerinin özellikle bayram günleri yapılmasının sebebi tamamen toplumsal ve kültürel bir husustur. Farklı etnik ve dinî gruplarla bir arada yaşadıkları için, muhakkak sosyal ve kültürel bir etkileşim olmuştur. Sonuçta 75 yıldır sürgünde olan ve dokuz farklı ülkede yaşayan bir milletten bahsediyoruz.

Mezarlıktan sonra eğer yakın bir geçmişte vefat eden birisi varsa, taziye için o cenaze evine gidilir, Kur’an okunur ve dualar edilir. Taziyeden sonra da herkes kendi evine gider, hediyeleşir ve akraba ziyaretlerini gerçekleştirir. Her sene böyle toplumla iç içe, coşkulu bir şekilde geçen ve herkesin birbiriyle kucaklaştığı, iyilik ve güzellikleri paylaştığı ramazan ayı, bu yıl maalesef içinde bulunduğumuz salgın nedeniyle her yerde olduğu gibi bizde de çok sessiz ve sakin geçiyor.

Son olarak, bir tespitimi de sizlerle paylaşmakta fayda görüyorum. Şüphesiz herkes dinimizin “her şeyde bir hayır vardır” anlayışı gereği her haline şükrederek sabırla bu günleri geçiriyor. Fakat camilerin mahzun kalması, ramazanın çok sade geçmesi, en önemlisi de toplu iftarların olmamasının bir azınlık toplumu olan Ahıska Türkleri için daha da zor olduğu kanaatindeyim. Yıllarca sürgünde olmalarına ve farklı farklı ülkelerde yaşamalarına rağmen, Ahıskalılar, her daim ve her koşulda birlik ve beraberliklerini koruyarak, omuz omuza her engeli toplumsal dayanışma içerisinde aşabiliyorlardı. Lakin bu karantina süreci Ahıskalılar için hem psikolojik hem de sosyal anlamda çok zor bir imtihan olduğu için, bu durumun toplumsal dayanışmayı zedeleyebileceği endişesi bende oluştu. İnşallah bu zor günler tez zamanda geçer ve hem benim bu tespitim boşa çıkar, hem de insanlık olarak rahat bir nefes alıp muhabbet içerisinde geçirdiğimiz o güzel günlerimize geri döneriz.