71 yıl önce, 23 Şubat’ta, komünist bayramı Kızıl Ordu Gününde hızlı ve operasyonel şekilde Vaynahlar, yani Çeçen ve İnguşlar vatanlarından sürüldü.
Bundan kısa bir süre önce bütün Vaynahların evlerine, sürgünü yürütecek askerler yerleştirildi. Köylerde sürgün söylentileri dolaşıyordu, fakat insanların çoğu söylentilere inanmadı. İkinci dünya savaşının sıcak dönemiydi, erkekler evde değildi, Kızıl Ordu saflarında cephede savaşıyorlardı.
Vaynahların sürgün operasyonun kod adı “Çeçevitsa” (mercimek) idi. Taşınamayacak ve hasta olanlar vuruldu, yakıldı. Dağ köyü Haybah’ta büyük bir katliam yaşandı. Kışın ortasında bu dağ köyünden yüzlerce insanı götürmek mümkün görülmedi. Yaklaşık 700 Çeçen yaşlı, kadın ve çocuk kolhoz ahırına kapatıldı ve Sovyetler Birliği üst düzey yönetimin talimatı ile yakıldı. Çeçenler resmi düzeyde bu korkunç suçun soruşturulması için girişim başlattı. Ancak davayı tam olarak soruşturmak ve neticeye bağlamak mümkün olmadı. Şimdi Çeçenler bu 23 Şubat yas gününde açlık, soğuk ve yoksulluktan ölen büyüklerinin hatırasını anamıyor bile. Çeçenler sadece 10 Mayıs’ta, Ahmed Kadirov’un ölüm gününde üzülebilir.
Vaynahların yarısına yakını Orta Asya yolunda öldü. Geçen yıl Coharkale’de (Grozni) sürgünün 70. yılında yazarlar ve tarihçilerin katıldığı oldukça mütevazı bir konferans yapıldı. Konferansın organizatörü Ruslan Kutayev gerçekleri çarpıtmakla suçlandı ve dört yıl hapis cezasına çarptırıldı. Emekli öğretmen, Salamat Gayev Haybah’ta ondan fazla yakınını kaybetti. Salama, Haybah hakkındaki tek kitabın (Haybah: Soruşturma Devam Ediyor) yazarlarından biri. Kendisiyle sürgünün yıldönümü öncesinde geçen yüzyılın acı olayları hakkında konuştuk.
Salamat Gayev: Sürgün zamanında 5 yaşındaydım. Çeçen ve İnguşlar, toplu sürgünün ardından altı ay boyunca dağlarda kaçak yaşadık. Sovyetler Birliği hükümeti buraya, insanları dağlardan çekmek için tanınmış şeyhleri davet ettiğinde mucize şekilde kurtulduk. Çıt çıkarmadan dağlarda saklandık. Annemin yanında dört çocuğu vardı. Ben 5 yaşındaydım, küçük kardeşim 3, ağabeyim 7 ve ablam 10 yaşındaydı. Annem altı ay boyunca yol eşyalarıyla bizi sakladı. NKVD mensupları gizlenenleri takip ediyordu, canlı bir hedef gördü mü hemen vuruyordu. Ve bir kaç ay sonra Kazakistan’dan şeyh Abdul-Hamid Yandarov, Baudin Arasnov ve Şoip Şalinski ile oğlu Abbas’ı getirdiler. Dağları kendi aralarında ‘bölüştüler’. Argun ve Geh nehirleri arasındaki bölgeyi Yandarov’a, Geh nehrinden İnguşetya’ya kadar Baudin Arsanov’a, Argun, Nogay Yurt, Şatoy ve Vedeno’yu Abbas Gaysumov’a verdiler. Onlar bizi toplayıp 28 Ağustos 1944’de Kazakistan’a götürdü. Annemin bizleri bir yerden başka bir yere götürüşünü beş yaşımdan beri hatırlıyorum. Hem annem, hem yakınlarım tüm bunları daha sonra bana anlattılar, hayatım boyunca o yolculuğu hatırladım.
Kazakistan’da okula başladım, 60’lı yıllarda Urus-Martan’da bitirdim ve 64’den itibaren, pedagoji enstitüsünü bitirdikten sonra bu konuyla ilgilenmeye başladım. Bu konuda bana şair, yazar, kompozitör, etnograf Ahmet Süleymanov yardım etti. Bu konuyla ilgili çalışmaya karar veren Ahmed Süleymanov not almak için eline kalem ve defter aldığı anda herkes kalkıyor, kimse bilgi vermiyordu. Bana, sen onların arasında yaşıyorsun, hepsi senin akraban, olayların tanığı olan insanların köyünde öğretmen olarak çalışıyorsun, onlarla çalış ama kalem ve defter olmasın dedi. İşte böylece 90’lı yıllara kadar tüm materyalleri sözlü şekilde, hafızada sakladık, o tarihten sonra da yavaş yavaş yayınlamaya başladık. İlk bilgileri 1990’da bir çok gazetede yayınladık. Bu gerçek bir sansasyon oldu. 1990’daki ilk Çeçen kongresinde bana söz hakkı verdiler. Beş dakika konuşma süresi verdiler, on beş dakika konuştum. Salon doluydu. Herkes en ufak bir ses çıkarmadan dikkatli bir şekilde Haybah ile ilgili anlattıklarımı dinledi.
Amina Umarova: Kaç yakınınız öldü, anlatabilir misiniz?
Salamak Gayev: Sürgün gününde babamın dokuz kardeşinin aileleri olarak toplam 115 kişiydik. Bunların 76’sı yolda öldü, 14’ü Haybah’taki ahırda canlı canlı yakıldı. Aralarında 110 yaşındaki Tuta, 108 yaşındaki Gayet Hatu, 100 yaşlarındaki eşleri, 45 yaşlarındaki oğulları Alauddin, o gece Hesa’nın doğurmuş olduğu ikizler Hasan ve Hüseyin de vardı. Tüm bu olaylara mağaradan Salambek Zakriyev, Ahmad Gamargayev, Piysar Gamargayev, Musa Habilayev, Solt-Ahmat Gadayev ve daha başka bir çok kişi tanık olmuştu. 90’lı yıllarda savcılıktaki çalışmalarımızda görgü tanıklarından sekiz kişi hayatta idi, şimdi artık onlar yoklar. Askerler gittikten ve ahır toprakla doldurulduktan sonra. Yani ertesi gün 30-40 kişi geldi. Üç gün boyunca nöbetleşe çalışarak, yakılan cesetleri enkazdan çıkarıp kazdıkları iki çukura 147 ceset gömdüler.
Amina Umarova: Daha sonra, bu çukurlar uzun süre dokunulmadan kaldığı için kazı yapmak mümkün müydü?
Salamat Gayev: İlk kazılar Ağustos-Eylül 1956’da Nikita Kruşçev’in talimatıyla yapıldı. Almatı’da, Abay Tiyatrosunda, bu olayın görgü tanıklarından Ziyaudin Malsagov bir şekilde Kruşçev’e yaklaşabildi ve ona bir not verdi. Kruşçev Komünist Parti Merkez Komitesi sorumlu çalışanı Tikunov’a kazı için talimat verdi. SSCB Başsavcılığından iki kişi ile Ziyaudin Malsagov’dan oluşan bir komisyon kurdu. Onları Almatı’dan Moskova’ya, oradan da buraya getirdiler. Nikita Kruşçev, Malsagov’dan notu aldığında şöyle dedi:
– Genç adam, eğer bu doğru çıkmazsa kafanızı kaybedeceğinizi biliyor musunuz?
– Evet biliyorum.
– Peki, öyleyse.
Malsagov Kazakistan’da doğdu. Onu bu davanın incelendiği Moskova’daki Başsavcılığa getirdiler ve her şey doğru çıktı. Bu materyal ilk defa İzvestiya’da İnga Prelovskaya’nın 14 Mart 1992 tarihli yazısında yayınlandı. Bu konuyla ilgili bakanlar kurulu başkan yardımcı Sergey Şahray’ın da görüşleri var, konuşmasını kitabımda da yayınladım. Rusya Başsavcılığının bu materyali Çeçenya tarafına vermesi gerektiğini söyledi. Belgeleri gizli yaptılar ve davayı Çeçenya’ya taşımadılar.
İkinci defa, 1991’de parti bölge komitesi sekreteri Zavgayev’in talimatı ile Urus-Martan bölge savcısı, Çeçen-İnguş Yüksek Konseyi vekili Ruslan Tsakayev kazı emrini verdi. Bu kazıların materyalleri adli tıbba verildi. Uzman heyetinde Başhadiciyev ve Mikhail Sokolov vardı. Ceset kalıntılarıyla ilgili incelemeler bir yıl boyunca devam etti, sonuç ve tüm materyaller kitapta yayınlandı. Aynı yerde bulunan bu kemikleri yeniden kazabilir ve şüphesi olan varda gösterebiliriz. Elbette, bunların hepsini reddedenler de var. Rusya Kültür Bakanı Vladimir Medinski, Haybah’ın uydurma olduğunu iddia ediyor, “Unutmanız Emredildi” filminin gösterimini de yasakladı. Yaşananları inkar eden tek kişi de o değil. Askeri Arşiv İdaresi müdürü bile bunun uydurma olduğunu, Haybah diye bir şey olmadığını, Dudayev propagandası olduğunu söylüyor. Haybah gerçekten oldu ve ben bunun tanığıyım. İzlerini yok etmek için 2007’de bu kuleyi yıktılar, yarısını kapattılar. Kule o haliyle bugüne kadar korundu. Oraya giden yol açılıyor, bir kaç kilometre kaldı. Çalışmalar soğuk nedeniyle geçici süre durduruldu. Yazın artık oraya gidebileceğimizi ve görebileceğimizi düşünüyorum. Fotoğraf belgelerimiz var, hatta onlar kendileri Mİ-8 helikopterinden sadece o kulenin değil, iki bin yıldan fazla süredir duran kulelerin nasıl yıkıldığıyla ilgili videolar gösterdiler.
Kaynak: Ekho Kavkaza
Çeviri: Ajans Kafkas
Amina Umarova