İstanbul’da faaliyet gösteren Kafkas Vakfı, her ay düzenli olarak gerçekleştirdiği kahvaltıların Aralık ayında Kabardey halkını misafir etti.
Program hakkında konuşma yapan Kafkas Vakfı Genel Sekreteri Veysel Arıhan, “Her ayın ikinci pazarı gerçekleştirdiğimiz kahvaltılara teşrifleriniz için teşekkür ederim. Elimizden geldiğince her ay bir Kafkas halkı ile bir araya gelmeye çalışıyoruz. Aralık ayı için Kabardeyler ile bir aradayız.” dedi.
Kafkasya konusunda çalışmaları bulunan yazar Hulusi Üstün, “Kafkasya’daki yerli halkları birbirinden ayırmak aslında kolay değil, Kabardeyler için de Çeçenler için de bu geçerli. Asetinler, Çeçenler ya da farklı halklardan, aynı isimli sülalelerin Kabardeyler arasında olduğunu görürüz. Buradaki insanlar aynı ağacın dallarıdır, birbirlerinden farkları yoktur. Dünyanın her yerinde bu şekilde halklar karışmıştır. Kafkasya’da bir farklılık ise ortak dilin bulunmayışı, lokal diller korunmuştur.” dedi.
Adıge dilinin en önemli kolunun Kabardeylerin konuştuğu dil olduğunu değinen Üstün, Macar ve Kabardey halkları arasındaki ilişkiye değindi:
“Kabardey halkı da Kafkasya’nın önemli dillerinden biri olan Adıge dilini konuşan grubun en büyük kollarından biridir. Kabardeyler bugünkü bulundukları topraklara 7-8 asır önce gelmişlerdir. Daha önce orada Kabar adlı bir Macar topluluğu bulunuyordu. Hiçbir halk bütünüyle bir topraktan çıkıp başka yere gitmez. Macar halkıyla Kabardey halkı arasında bağlantılar vardır. Birçok farklı ortak kelime vardır. Örneğin ‘tuz’ kelimesi Macarlar ve Kabardeyler arasında aynı sözcükle ifade edilir. Buna benzer ortaklıkların bilimsel olarak ortaya konulması gerekir.”
Kabardey halkının Osmanlı ve büyük imparatorluklarla ilişki kurduğunu anlatan Üstün, “Kabardeylerin bir başka hususiyeti de şudur, Çerkes halkları arasında en gelişmiş sosyal yapıyı oluşturan topluluktur. Osmanlı, Rus, İran imparatorluklarıyla ilişki kurmuşlardır. Kırımlılarla akrabalıkları vardı. Avrupalılar onların prenslerini tanıyorlardı. Çerkesleri temsil eden grup Kabardeylerdi. Onun için Kafkasya’da merkezi bir noktada olan Kabardey bölgesi Rus istilasına uğradı ve Kafkasya ikiye ayrılıp daha kolay ele geçirildi.” ifadelerini kullandı.
Kabardeylerin Türkiye’ye göçüne değinen Hulusi Üstün, “Çerkeslerin birçoğu sürgünle bu topraklara geldi. Ancak Kabardeylerin önemli bir ağırlığının Doğu Kafkasya’nın düşmesinin ardından kendi istekleriyle, dini sebeplerle memleketlerini terk edip buraya gelmek zorunda bırakıldıklarını görürüz. Mallarını mülklerini satıp hac izniyle topraklarından çıkıyorlar. Ruslar da biliyorlar ki hacca değil bir daha gelmemek üzere gidiyorlar. Dini sebeple göçü Osetlerde-Asetinlerde de görürüz.” dedi.
Günümüzde göçün devam ettiğine değinen Üstün, “Son beş yılda aşağı yukarı yüz kadar Kabardey aile gene dini sebeplerle İstanbul’a geldiler. Hakları yok, dil bilmiyorlar. Bu insanları kendi hallerine bırakmayınız. O insanlara burada yalnız olmadıklarını hissettirmek lazım. Nasıl 1994 ve 2000 yılında Çeçenistan’da savaş olunca hepimiz Çeçen olduysak, bugün de bu Kafkas kardeşliği duygusu ile yüz civarındaki aileye sahip çıkılmalı.” dedi.
Program yazarların imza programının ardından sona erdi.