Yüzyıllar Boyunca Kafkasya: “Her şey tersine döndü”
Önceki yazımda tematik tabuları, Kafkasya’da tam anlamıyla yasak olmasa da iletişimde tasvip edilmeyen ve hoş karşılanmayan konuları yazdım.
Hatırlayalım, (bkz. Sükuta kulak vermek) bazıları günümüzde de korunan en sert tabular şunlardı:
Misafire ziyaretinin sebebi ve süresini, aile efradının durumunu sorma yasağı,
Çocuklarını övme yasağı,
Kendini övme yasağı,
Erkeklerin eşleri ve çocuklarından söz etmesiyle ilgili yasak,
Açlık duygusunu açıkça ifade etme yasağı.
Bugün bu yasaklara ne oldu? 100 yıl öncesindeki gibi, yahut 20 yıl öncesinde olduğu şekliyle kaldılar mı, yoksa efsaneler diyarına mı karıştılar, romantik tınılı etnografik hatıralara mı dönüştüler? Bu konuyu Facebook arkadaşlarımla konuştum…
Her şeyden önce görüş aldığım kişiler, söz konusu yasaklara riayet edilmesinin gerekliliği ve önemi hakkındaki anlayışın, prensip olarak gelenek içinde yerini koruduğunu belirttiler. Bu, bütün Kafkasya için geçerli.
Magomed “Bütün bu tabular Kuzey Kafkasya halklarının hepsinde aynı, dahası sıkça dini motifler de taşıyor. Günümüzde hala belli bir yerleri var. Sadece arkadaş çevresinde herkes aç olduğunu söyleyebilir ve örneğin bir kafeye gitme teklifinde bulunabilir. Ne adetlere göre, ne İslam’a göre ‘Eşiniz nasıl’ diye bir soru sorulmazdı. Şöyle sorulabilir: ‘Aileniz nasıl?’. Bugün böylesi kabul görüyor, ancak bazen doğrudan sorulduğuna da şahit oluyorum” diyor.
Muhataplarım arasındaki anket sonucuna göre, en değişmez tabu olarak görülen şey, erkeğin eşini övmesi ve ondan bahsetmesi. Sosyal ağdaki anketime katılanlardan biri dışında hepsi alenen eşlerini övmediklerini ve asla övmeyeceklerini ifade ettiler.
“Eşimi övmüyorum”. “Toplum içinde eşini övmek için salak olman lazım”. “Eşimi övmüyorum, kesinlikle ondan söz etmiyorum”. “İnsanın açıkça eşini övmesi kabul edilemez”. “Eşim kimsenin önünde beni övmez, ben de bunu istemem zaten”. “Aksine kötü konuşuyorum, göz değmesin diye”. “Asla eşime övmem, çok yakışıksız bir şey”’.
Gerçi, bazen arkadaşlarını misafirliğe çağırdığında, gençler ve hatta yaşlı erkekler eşlerinin mutfak becerileri hakkında imada bulunabilirler. “Kalabalık ortamda hiç bir zaman övülmez, ancak iki üç kişilik bir arkadaş grubunda erkek ‘benim eşim 5 dakikada hinkal hazırlar, arkadaşlar haydi sofraya buyurun’ diyebilir” (Magomed, Dağıstan).
Nalçik’ten Azamat şöyle bir olay anlattı: “Bu konuda harika bir örneğim var, 7-8. sınıfta iken ‘Ortaçağ Buhara’ kitabını okudum, yazarı Tacik klasik yazarı Sadriddin Ayni. Mükemmel bir kitap. Orada kısa bir süre önce evlenmiş bir adamın hikayesi vardı. Düğünden sonra arkadaşları gelinin artıları ve eksilerini sormaya başlar. Yeni koca onlara şöyle cevap verir: ‘Başkalarıyla karım hakkında nasıl konuşabilirim?’. Arkadaşları bir şey demez. Bir süre sonra adam boşanır. Arkadaşları bu sefer de ‘haydi şimdi anlat, artık karın değil’ diye gelirler. Cevabı şöyle olur: ‘Biz erkekler oturup da nasıl yabancı bir kadını çekiştiririz?’. Tam olarak hatırlamıyorum, ama böyle bir şeydi. O günden beri hafızamda yer etti. İşte böyle düşünüyorum, kimseye eşi hakkında soru sorulmamalı, ilişkilerinden bahsedilmemeli. Sükut altındır”.
En fazla değişime uğrayan yasak, çocuklarını övme yasağı. Çocuklarını övmenin pedagoji açısından uygunsuz, nazar inancı açısından ise tehlikeli olduğu anlayışı Kafkasyalıların kodlarında var olmasına rağmen, kendinden geçercesine çocuklarını öven ebeveynler ender görülmüyor artık.
“Çocuklarını öven insanlar çok canımı sıkıyor. Bu, tek taraflı bir sohbet. Karşımdaki övüyor, bana da sadece başımı sallayıp tebessüm etmek kalıyor. Cevap olarak ‘hayır, senin oğlun tam bir koyun’ diyemem ki!” (Çinaz, Nalçik)
“Günümüz eğitiminde bir çok şey beni endişelendiriyor, özellikle anne ile babanın farklı durumlarda konuyu anlamadan çocuğu korumak adına birbirleriyle çekişmesi, ayrıca ailelerin çocuklarını övme konusunda yarışmaları. Ölçülü olunduğu sürece ciddiyetten kimseye zarar gelmedi. Yeni neslin iyi terbiye edilmemiş olması bana göre, tam olarak ‘net’ çocuk eğitimi metodunun kaybedilmesinden kaynaklanıyor. Geçmiş ve günümüz arasındaki bağ yitirildi”. (Mareta, Nalçik).
Kendi çocuğunu, özellikle küçük yaştaysa övmek bir şekilde anlaşılabilir, ama yetişkinlerin övünmeleri insanı ‘altın çağ’ nostaljisine sürüklüyor; yani yaralı, yırtık Çerkeskaları ile seferden dönen mağrur yiğitlerin kahramanlıkları hakkında tek kelime etmedikleri ve hatta ağrılarına rağmen ziyaretlerine gelen yaşlılar için ayağa kalktıkları kahramanlık dönemine özlem uyandırıyor.
“Örnek olması gereken büyükler bile kendini övüyorsa, gençlerin kendini pohpohlamaya bayılması normal. Örneğin, yaşını başını almış bir aktivistin 2012’de bir kaç defa gittiği eylemin (Suriyeli Çerkeslere destek mitingi kastediliyor) ardından kendi sayfasında ve diğer gruplarda, eylemde nasıl durduğunu, nasıl pankart taşıdığını gösteren 50 fotoğraf yayınlaması gözüme batmıştı. Bunu gören genç, yaptığı iyi şeyleri herkese duyurmak gerektiğini düşünüyor… Oysa nasıl demişti biri: Yerjib gürledi, Şovgur oğulları böğürdü…” (Yevgeni, Moskova).
Muhatabım şöyle devam ediyor: “Eski ve yeni fotoğraflara bakacak olursak fark hemen göze çarpıyor. Eski fotoğraflardaki insanlar gururlu, ama mütevazi. Şimdikilerin Çerkes kıyafetleri içindeki fotoğraflarının çoğundaysa bir diklenme, anlaşılmaz bir kendini beğenmişlik var. Bacakları omuz hizasından daha geniş açarak, kafayı hiç olmayacak bir şekilde yukarı kaldırarak fotoğraf çektirme modası nereden çıktı?”.
Gerçekten de Facebook’ta gezinerek çok şey öğrenmek mümkün. Hiç de genç bir Facebook arkadaşım her paylaşımında kendini övmekten, başarılarını sıralamaktan yorulmuyor. Kendinden geçmiş vaziyette, en küçük detaylardan zevk alarak, haber cümlelerini kullanarak, nasıl disiplinli, sert, klas, umut verici ve popüler olduğunu vurgulayarak…
Maykop’tan Almir’in sözleri: “Vaziyet kökten değişti. İnsanlar kendilerini övüyor, her türlü unvanı elde etmeğe çabalıyor, görev dileniyor, sipariş şeyler yazdırıyor, ebeveynlerini övüyorlar. Çekinmeden, gazetelerde onlarla ilgili makaleler yazıyorlar. Eğer kendileri yapmazlarsa başkaları aracılığıyla çocuklarını övüyorlar. Gerekli görürlerse okula gidip çocuklarının ne kadar yetenekli olduğunu dikkate almadığı için öğretmenlerle savaşabiliyorlar”.
Bir zamanlar ihtiyarlar, genel kabul görmüş tabuları ihlal eden kişilere tek tek haddini bildirebiliyordu…
Ritüel sükut ve ölçülülük çoktandır iletişimin parçası olmaktan çıktı. Eskiden bazı kelimeler söylenmezdi ama diyalog vardı.
Bir zamanlar geleneksel kültürün koruduğu mahrem alana insanlar tankla dalar gibi giriyor artık. Muhatabın rahatsız olacağı, en iyi durumda cevap vermekten kaçınmak isteyeceği sorular soruyorlar. Rahatsız eden soruların başlıcaları şunlar: Özel hayat hakkındaki sorular (mesela ‘niçin evli değilsin?’), maaşının ne kadar olduğu, eşinin işi ve maaşı, dini kimliği, kadının yaşı.
Kişisel alanın çöküşünü gösteren parlak bir örnek, özellikle sosyal ağlarda, Kafkasyalı erkekten gelen, muhatabı kadının özel hayatı ile ilgili sorular. Görüştüğüm kadınlardan biri şöyle dedi: “Her şey tepetaklak oldu. Bütün yasaklar erkeklerin kuralı haline geldi, istisnalar hariç”.
Sanırım, bu yazıdan pek hoşlanmayacaksınız. Ne de olsa romantik Kafkasya imajını baltalıyor, onu alelade, aşağı, sıradan bir kalıba sokuyor…
Fakat sohbetimize katılanların anlattıkları, kabul etmesi kolay olmayan ve sorumluluğunu taşıdığımız gerçekleri bir ayna gibi yüzümüze vuruyor.
Kaynak: Kavkazki Uzel
Çeviri: Ajans Kafkas