Abdurrahman Kural’a Veda

     Abdurrahman Kural’a  Veda 

     On beş gün içinde iki yakın dostu toprağa vermek bayağı ağır geldi. Önce Hulusi Üstün kolumuzu kanadımızı kırdı. Onun ölümüne alışmak üzereyken, elli yıllık dost Yeguaş Abdurrahman Kural dostumuzun kayıp haberi geldi.

Sabahın erken saatlerinde merhum dava arkadaşım Şaban Kuyumcu’nun hanımı Sevinç kardeşim “Abdurrahman abiyi kaybettik, cenaze bugün ikindi namazında Gönen Bayramiç köyünde kalkacak” diyen telefonunu aldığımda bir anda maziye daldım.

O ne güzel adamdı. Sürekli tebessüm eden çehresiyle, insanın içine işleyen yumuşak sesiyle, sohbetine doyamadığımız bir insandı Abdurrahman Kural.

O kadar eski dostluğumuz vardı ki; Abdurrahman ile ne zaman tanıştım tam olarak hatırlayamıyorum. Yetmiş yıllık ömrümde, aşağı yukarı elli yıldır süren bir dostluğumuz olduğunu hatırladım.

Abdurrahman, gösterişi ve etiketi hiç sevmezdi. Toplumun gizli kahramanlarındandı. Bu yazdıklarımı, sağlığında yazmam asla mümkün olmazdı.

Bu güzel adamı sabrınıza sığınarak, uzun uzun anlatmak ve gelecek kuşaklara kayıt bırakmak istiyorum.

Sanırım 1974 yılı; Şaban Kuyumcu bir gün Edebiyat Fakültesinde yanıma uğramıştı. Fakülteden birlikte çıktık, bir müddet Fatih istikametine doğru yürüdük. Şaban “Gel seni bizim köyden Abdurrahman ile tanıştırayım.” Dedi

Fatih Kız Taşı sapağını biraz geçtikten sonra, Fatih postanesine varmadan, eski tarihi bir yapının cümle kapısından içeri girdik. Burası restore edilen büyük bir külliye idi. Kapısında “Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi “yazıyordu.

Burası Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, bir kısmının kullanımı “İslami ilimler Vakfı” na tahsis edilmiş bir yapıydı. Bağımsız birçok odası mevcuttu. Büyük bir külliye olarak, kütüphanesi ve müze olarak kullanılan kısımlarıyla muhteşem bir yapıydı.

Yüksek İslam enstitüsü öğrencileri olan Abdurrahman Kural ve Hamit Kayabey genellikle bu vakıfta takılıyorlardı. Vakıf idaresinin anahtarı kendilerinde olduğu için, geceleri burada geç saatlere kadar sohbet ettiğimiz olurdu.

!974 yılında başlayan dostluğumuz hiç kopmadan, fasıla vermeden, 11 Ekim 2024 tarihine kadar sürdü. Abdurrahman, son birkaç yıldır amansız hastalıkla sınanıyordu. Gönen’den kontrol için İstanbul’a her gelişinde Maltepe’de kızı Sena’da kalıyordu.

Abdurrahman kaç gün kalıyorsa, biz mutlaka her gün Maltepe merkez camiinin avlusundaki çay ocağında buluşur, öğle ve ikindi namazlarını kıldıktan sonra, onu eve bırakırdım. Bazı zamanlar arabayla Maltepe’den Pendik’e kadar sahil gezintisi yapardık.

Onunla o kadar ortak mevzumuz vardı ki, her gün farklı bir konu ele almamıza rağmen yine de bitiremezdik. Fakülte zamanında İstanbul’un kültür hayatının bütün önemli insanlarını birlikte takip ederdik.

Boş vaktimizin çoğunu Beyazıt sahaflar çarşısında geçirir. Cumhuriyet dönemi aydınlarının vefatından sonra, ailesi tarafından evi daraltıyor denilerek, yok pahasına   sahaflara satılan kitapları büyük bir merakla karıştırırdık.

Oradan Beyaz Saray kitapçılar çarşısına geçer, Enderun Kitap evinin sahibi İsmail abinin sabahtan beri kaynayan ve sürekli su ilave edilen ıhlamur çayının da mutlaka tadına bakardık.

Oradan hemen üst caddeye çıkar, halk arasında Küllük namıyla anılan, meşhur Marmara Kıraathanesine girerdik. Burası her ne kadar tavla ve benzeri oyunlar oynanan bir kahvehane olsa da, birçok entellektüelin buluşma noktasıydı.

Bir müddet içeride dolaşıp masalara göz atar, tanıdığımız bir yazarın sohbetine rastlarsak halkaya dahil olurduk. Bir defasında Ünlü romancı Tarık Buğranın bir sohbetine denk gelmiştik.

Bir günü Sezai Karakoç’u görmek için Edirnekapı’da Üretmen hana gitmiş, burada Üstadın hatırladığım kadarıyla ikinci kattaki ofisinde oturacak yer kalmadığı için, kapı ağzında yaklaşık kırk beş dakika sohbet dinlemiştik.

Abdurrahman Kural ve ayrılmaz ikilisi Hamit Kayabey, köylüleri olan ünlü İslam alimi, Mahmut Bayram Hoca’nın tavassutu ile Fatih İmam Hatip Lisesine yatılı olarak girmişlerdi. Yani bir anlamda Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile aynı dönemde okul arkadaşı olmuşlardı.

Abdurrahman ile vakit buldukça Cuma namazlarını, Horhor Caddesinin Aksaray’a yakın kısmında bulunan Kızıl Minare Camiinde kılardık. Bu Camide Mahmut Bayram Hoca vaaz verir ve Cuma hutbesini okurdu.

Oldukça küçük olan bu camide, içeridekinin iki katından fazla cemaat namazını dışarıda kılardı. Mahmut Bayram hocanın vaazını dinlemek için boğazın karşı yakasından gelenler de olurdu. Namaz bitiminden sonra, bir müddet hocayı bekler, cami çıkışında öpemeyeceğimizi bilmemize rağmen, hocanın elini öpmeye hamle ederdik.

Mahmut hoca çok çevik bir hareketle elini çeker ve asla el öptürmezdi. Abdurrahman’ı tanıdığı için bizimle yakından ilgilenir ve hâl hatırımızı sorardı. Mahmut Bayram Hoca’nın Cuma namazı bizi bir hafta şarj ederdi.

Bazı zamanlar da Beyazıt camiine ikindi namazında Abdurrahman Gürses hocanın sohbetine giderdik. Türkiye’nin en önemli kurra hafızlarından olan Gürses Hoca, Hendek Soğuksu Köyünden Abaza asıllı idi.

Yaşlı ve emekli olmasına rağmen, tam olarak emin olmamakla birlikte sanırım haftanın Perşembe günleri ikindi namazlarından sonra Beyazıt camiinde sohbet halkası kurardı. Bir kaç kez bu halkaya dahil olarak, hoca ile hemşerilik hukukumuzu da geliştirmiştik.

Abdurrahman müthiş bir kitap kurduydu. Cağaloğlu’nda Dergâh Yayınlarında işe girmiş, bir müddet burada çalışmıştı. Bu sebeple bütün yayın evlerini yakından bilir, çıkan her yeni kitaptan mutlaka haberi olurdu.

Amcazade Hüseyin Paşa Medresesi bizim en önemli buluşma mekanımızdı. Abdurrahman Kural ile bizim kitap ve entelektüel çevreleri ziyaret dışında, diğer bir ortak yanımız Sultanahmet semtinde bulunan Kuzey Kafkasyalılar Kültür Derneği idi. Cumartesi ve Pazar günleri, tamamen Kafkasya’ya ayrılmış günlerdi.

Bu dernekteki faaliyetlerimiz sayesinde, tüm Türkiye Çerkes camiası ile yakın ilişkiye geçmiştik. Derneğin bünyesinde yayınlanan iki ayda bir çıkan “Kuzey Kafkasya Dergisinin “yayınlanmasında da Abdurrahman Kural’ın büyük desteğini görüyorduk

Abdurrahman ile bir başka ortak noktamız, kendi aramızda mutlaka Çerkesçe konuşmamızdı. O da benim gibi çocukluğunda, ana dil olarak Çerkesçe konuşmuş; Türkçeyi ilk okulda öğrenmişti. Bazı akşamlar Bayrampaşa semtinde Şaban Kuyumcu’nun evine gider, burada Şaban’ın Babası Bahattin amca nezaretinde önemli güreş müsabakaları tertip edilirdi.

Abdurrahman ile birlikte, yine köylüsü, yakın arkadaşı Hamit Kayabey’de genellikle bizim ile takılırdı. Bayrampaşa semtinde Gönen Bayramiç köylüleri tarafından kurulan bir köy derneği de mevcuttu. Abdurrahman, Hamit ve Ramazan bu derneğin temel direkleri olarak, burasını sürekli canlı ve aktif tutuyorlardı. Bu dernek 1980 ihtilaline kadar varlığını sürdürdü,

Dolu dolu geçen İstanbul günlerimiz on iki eylül darbesi ile sona erdi. Darbe sonrası her birimiz bir yerlere savrulduk. Ben öğretmenliğe başladım. Abdurrahman Gönen’e döndü, burada ünlü bir süt fabrikasında yetkili olarak çalışmaya başladı.

Bu arada 1981 yılında dört ay süren kısa dönem askerlik için Erzincan’da asker arkadaşı olarak orada da birlikte olduk. Erzincan’da askerlik sırasında yine Abdurrahman’ın organizasyonu ile Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelen elli civarında Çerkes, hafta sonlarında tugayda belli bir yerde buluşarak dayanışma halinde olduk.

Abdurrahman Kural sosyal bir insandı. Cemiyetçilik ve dernekçilik onun en büyük vasıflarındandı. Askerlik sonrası Gönen’de Kafkas kültür Derneğinde de görev aldı.

Abdurrahman asla kavmiyetçi bir insan değildi. İslam’ın izin verdiği çerçevede yakın akraba ve hemşerilerini gözetirdi. En önemli düsturu Nahl suresinin doksanıncı ayetiydi. “Şüphesiz ki Allah adaletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi emreder” ayeti emrince hemşerilerini koruyup kollamaya çalışırdı.

Bir taraftan Gönen’deki süt fabrikasında çalışırken, diğer yandan da sosyal faaliyetlerini sürdürüyordu. Gönen’in zengin hayırseverlerini bir araya getirerek “Hayra ve İlme Hizmet Vakfı” adı altında bir kurumun oluşumuna öncülük etti.

Abdurrahman bu vakfın başkan yardımcısıydı ama gerçekte vakfın her şeyi idi.  Bu vakıf, Gönen’in en büyük hayır kurumu İdi .Toplu sünnet kampanyaları, her yıl beş yüze yakın öğrenciye burs, kız öğrenciler için yurt, günlük üç yüz aileye yemek dağıtan bir  muazzam bir vakıf oluşturmuştu. Bu vakıf halen faaliyetlerine devam ediyor.

2002 yılından sonra siyasete atılarak bir dönem Gönen belediyesi meclisinde üye ve başkan yardımcısı olarak görev yaptı. Bu dönemde de Çerkes hemşerilerinin dertleri ile hemhal oldu.

Bir dönem Balıkesir İl genel meclisinde bulundu. Bu dönemde Balıkesir’e bağlı bütün Çerkes köylerinin alt yapı projelerinin gerçekleştirilmesi için elinden gelen gayretleri gösterdi.

Abdurrahman, muhafazakâr bir yelpazede durmasına rağmen, Çerkes hemşerilerine hizmet noktasında en ufak bir ayırım yapmazdı. Asla partizan değildi. Siyaseti bir hizmet vasıtası olarak düşünüp yola çıkmıştı.

Siyaset onu çok yordu. Asla hayır demeyi bilmeyen, yalan söyleyemeyen, insanları atlatmayan bir yapısı vardı. Devam etse belki de parlamentoya kadar uzanan parlak bir kariyeri olurdu. Bunların hepsini bırakarak kendini tamamen hayır işlerine adadı.

Suriye iç savaşı sırasında ülkesini terk etmek zorunda kalan Suriyeli birkaç ailenin Gönen’de barınmasını sağladı. Onların iaşe ibate ihtiyaçlarını karşılamakla kalmadı; çocuklarının okuması için önemli destekler sağladı.

Bütün bu yoğun işlerinin yanında Bayramiç Köyü’nün medar-ı iftiharı Mahmut Bayram Hoca’nın 1997 yılında vefatının ardından onun adına “Mahmut Bayram Kültür” derneği adı altında bir dernek kuruluşunu gerçekleştirdi.

Aralarında hocanın oğlu Vehbi Bayramın da bulunduğu Gönen Bayramiç köyünün sakinleri tarafından kurulan dernek için önemli çalışmalar gerçekleştirdi.

Mahmut Bayram Hoca, İstanbul İmam Hatip lisesinde, Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere çok önemli bürokratların da hocasıydı. Hocanın tabutuna omuz verenlerin başında Tayyip Erdoğan vardı.

Abdurrahman Kural, Hocanın oğlu ile birlikte, dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı ziyaret etti . Kadir Topbaş da Mahmut Bayram Hoca’nın öğrencisiydi. Ondan destek isteyerek Bayramiç köyünde bir kültür merkezi kurulması talebinde bulundu.

Kadir Topbaş bu isteği geriye çevirmedi. Bayramiç köyüne üç katlı Mahmut Bayram kültür merkezi inşa edildi. Burada küçük bir Mahmut Bayram müzesinin yanında, Abdurrahman’ın gayretleriyle büyük bir kütüphane oluşturuldu.

Kısacası Abdurrahman yetmiş iki yıllık ömrünü dolu dolu yaşadı. Arkasında sadaka-i cariye olacak sayısız eserler bıraktı. 11 Ekim 2024 Cuma günü Rabbinden aldığı emaneti geri teslim etti.

Çok ağır bir hastalık ve tedavi süreci geçirmesine rağmen asla şikayetçi olduğunu görmedim. Ağrın sızın var mı dediğimde hiçbir ağrısını olmadığını söylüyordu. Rabbim ona inanıyorum ki ağrı sızı yaşatmadı.

“Ağaçlar ayakta ölür” misali son dakikasına kadar ayakta ve dik durarak ruhunu teslim etti. Gönen merkezinde kendisi için yapılan törene büyük bir kalabalık iştirak etti.

Bayramiç köyü da tarihi kalabalıklardan birini yaşadı. Yurdun farklı bölgelerinden gelen yakın dostları onu yalnız bırakmadılar.

Kuzey Kafkasya davasının önemli aktivistlerinden olan oğlu Kuban Kural, metanetle babasının dostlarını karşıladı. Ne mutlu Abdurrahman’a ki, Kuban gibi hem Kafkasya, hem Filistin; kısacası dünyanın neresinde bir zulüm yaşanıyorsa ona karşı çıkan bir aktivist hareketinin önde gelen bir oğlu var.

Cenazesi kalabalık oldu. Oğlu Kuban’ın isteği üzerine elli yıllık bir dostu olarak, eksik  birkaç kelam eyledik. Abdurrahman’ı elbet birkaç kelimeyle anlatmak mümkün değildi.

Onun nasıl bir insan olduğu; imam efendinin “haklarınızı helal ediniz” sözüne, cemaatin adeta haykırarak ”helal olsun” deyişiyle daha iyi anlaşılıyordu.

Gönen Bayramiç köyü mezarlığı yılın farklı zamanlarında bir şekilde oradan geçerken uğradığım bir yerdi.

Orada Abdurrahman gibi 2007 yılında genç yaşta toprağa verdiğimiz Şaban Kuyumcu yatıyor. Artık Bayramiç köyü kabristanını ziyaret etmek için ikinci bir sebebim daha var.

Abdurrahman hem Çerkes toplumu, hem de Türkiye için önemli bir kayıptır. Başta ailesi olmak üzere, kardeşi Yusuf, eşi Gülser Hanım, çocukları Kuban ve Sena’ya baş sağlığı ve sabırlar diliyorum. Toplumumuzun başı sağ olsun.

Güle güle güzel insan! Güle güle Güzel dost! Melekler yoldaşın olsun. Kıyamet gününde Peygamber sancağının gölgesinde haşr olasın. Rabbim mekanını cennet kılsın.

Cenazeye ait Mehdi Nüzhet Çetinbaş’ın konuşması: e45b6fdc-0fdd-45be-aea3-0497c31dafe3

 

 

 

 

Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Ajans Kafkas'ın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Diğer Köşe Yazıları