Önümüzdeki günlerde Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), Human Rights Watch gibi önde gelen insan hakları örgütlerinin yıllık raporları yayınlanacak ve hiç şüphesiz, Kafkasya’daki ihaller bu raporlarda her zaman olduğu gibi oldukça geniş bir yer alacak. En büyük pay sahibi de yine siloviklerin, ve onların eylemleri söz konusu olduğunda tamamen işlevsiz kesilen yargının olacak, tıpkı 2012’ye Bakış: İnsan Hakları dosyamızda olduğu gibi.
Kısaca, Rusya’nın bütün güvenlik ve istihbarat kadrolarını ve onlarla ilişkili siyasi güçleri ifade eden silovik, artık Rusça dışındaki birçok dilde literatüre girmiş durumda. Siloviklerin terörle mücadele altında işledikleri suçları birbirinden ayırmak aslında pek anlamlı değil. Ancak, silahlı gruplarla silovikler arasındaki çatışmaların yoğunluğu ve neden olduğu ağır kayıplar, bu konuyu ayrı bir başlık altında toplamayı gerektirecek çapta olduğundan, doğrudan çatışmalar ve direnişçileri ilgilendiren konular etrafındaki suçları o bölümde ele alırken, burada, hakkında herhangi bir suç delili bulunmayan, ancak inançlarından dolayı baskı altında tutulan kişilere karşı işlenen kaçırma, takip, yasa dışı gözaltı, işkence gibi suçları ele alacağız.
SİLOVİK ŞİDDETİ
Kaçırılanlar, kayıplar
2012 yılında Dağıstan, Kabardey-Balkar, İnguşetya ve Çeçenya’da 100’ün üzerinde kişi kaçırıldı veya kayboldu. İnsan kaçırma ve kayıp vakalarının genel görünümü şöyle:
Failler: Maskeli, kamuflajlı ve silahlı kişiler, yani hangi birimden oldukları kestirilemeyen güvenlik güçleri.
Yer: İş yerinde, yolda, ya da ev baskınları sırasında. Ayrıca hiçbir görgü tanığından bilgi alınamayan kayıplar.
Mağdur: Kaçırılanların ortak özellikleri namaz kılan, dindar kimseler olmaları. Bunların bazıları daha önce polis tarafından takip edilmiş ve birçok kez sorguya çekilmiş kişiler, bazıları ise daha önce polisle sorun yaşamamış olanlar.
Kaçırılanların bazıları evlerine dönebilirken, bazılarının çeşitli suçlamalarla tutuklandıkları ortaya çıktı, önemli bir bölümünden de haber alınamıyor. Güvenlik güçleri, yakınları kaçırılanlara konu hakkında bilgi sahibi olmadıklarını söylüyor, soruşturmalar sonuçsuz kalıyor. Kayıpların bir kısmı ölü bulunuyor, geri dönebilenlerden az sayıda kişi işkence gördüklerini açıklayarak insan hakları savunucularından yardım istiyor. Bazı kayıpların ise direnişçilere katıldığı tahmin ediliyor.
Haziran’da Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) “Adaletsizlik Çemberi: İnguşetya’da Özel Operasyonlar ve İnsan Hakları İhlalleri” başlıklı bir rapor yayınladı. Moskova’da tanıtımı yapılan rapor İnguşetya’da 2010 ve 2011’de örgütler tarafından yürütülen iki inceleme ile silovik şiddetinin mağdurları ve mağdurların yakınlarından oluşan 60 kişi, yerel insan hakları savunucuları, avukatlar ve resmi görevlilerle yapılan görüşmelere dayanarak hazırlandı.
Raporda, siloviklerce işlenen suçların, ya hiç soruşturulmadığı ya da kasıtlı olarak etkisiz bir biçimde soruşturulduğu kaydediliyor. Raporda ayrıca, İnguşetya’da durumun diğer Kafkasya cumhuriyetlerine göre daha iyi olduğu, Devlet Başkanı Yevkurov’un diğer bölge başkanlarına kıyasla daha kolay bir şekilde işlenen insan hakları ihlallerini itiraf ettiği, yerel ve uluslararası insan hakları örgütlerinin daha özgür çalıştıkları belirtildi.
Temmuz ayında Moskova’da, Natalya Estemirova’nın öldürülmesinden sonraki üç yılın değerlendirildiği bir basın toplantısı yapıldı. Toplantıya İşkence Karşıtı Komite Başkanı İgor Kalyapin, Dağıstan’ın Çernovik gazetesi yayın yönetmeni Biyakay Magomedov, İnsan Hakları İzleme (Human Righs Watch) Moskova temsilciliği müdür yardımcısı Tatyana Lokşina ve Memorial İnsan Hakları Merkezi Başkanı Aleksandr Çerkasov katıldı. İnsan haklarını savunucuların ortaya koydukları sonuç aynıydı: “Kuzey Kafkasya’daki sivil, aktivist ve gazeteci cinayetleri açığa çıkarılmıyor ve bağımsız soruşturma yürütmeye çalışanlar takip ediliyor”.
Bununla birlikte İgor Kalyapin, toplantıda oldukça çarpıcı bir veri paylaştı. Rusya Federasyonu’nun BM’ye sunduğu resmi istatistiğe göre, 2007’den 2009’a kadar Çeçenya Cumhuriyeti Soruşturma Komitesine kaybolan-kaçırılan insanlarla ilgili 427 dilekçe verildi. Bunların 142’si hakkında adli soruşturma başlatıldı, ancak hiçbiri mahkemeye intikal ettirilmedi. Kalyapin, “Maalesef son yılların resmi istatistik bilgilerine sahip değiliz. Ancak bize yapılan başvurulara dayanarak bu tür olayların azalmadığını söyleyebilirim” dedi.
Olağan şüpheliler
Dağıstan, Kabardey-Balkar, İnguşetya ve Çeçenya’da yüzlerce kişi sürekli olarak polis baskısıyla yüz yüze geliyor. Mağdurlar tarafından yapılan açıklamaların birçoğu, yıllarca devam eden polis baskınları ve aramaların isyan noktasına getirdiği ailelerden geliyor. Ev baskınlarının yanı sıra dindar olduğu bilinen kişiler sürekli olarak sorguya çekiliyor. Mart ayında 80 yaşındaki Dağıstanlı tanınmış şair Adallo da polis takibine uğrayanlar arasında yer aldı.
Köy kuşatmaları ve orman yangınları
Dağıstan’da son yıllarda bir çeşit ‘terörle mücadele’ yöntemi olarak kullanılan köy kuşatmaları ve orman yangınları bu yıl da tekrarlandı. Gubden, Çarodinski, Sergokalinski, Şamilski ve Untsukul’da, direnişçilerin saklanıyor olması şüphesi ile askerler tarafından başlatıldığı düşünülen orman yangınları ile ilgili ihbarlar yapıldı. Köy kuşatmalarının uzun solukları ise Untsukul bölgesinde, Ocak ayında Gimri’de ve Aralık ayında Balahani’de yaşandı. Balahani’nin girişi yaklaşık on gün boyunca zırhlı araçlarla kapatıldı. Bu süre içinde sürekli olarak evlerde arama yapıldı, geçici olarak köye giriş çıkışlar kısıtlandı, ormanlar ateşe verildi ve üç kişi kaçırıldı.
Cami çıkışında toplu gözaltı
Yine Dağıstan’a özgü denilebilecek bir diğer uygulama da cami çıkışı gözaltıları. Kaspisk ve Kayakent’te yaşanan olaylarda cemaat içinden onlarca kişi seçilerek gözaltına alınırken, Haziran ayında yine Kaspisk’te yaşanan bir olayda cemaatin tamamı (yaklaşık 100 kişi) toplu halde karakola götürüldü. Bütün olaylarda karakola getirilenler fotoğraflanıp parmak izleri alındıktan sonra serbest bırakıldı.
Protestolar
2011 Kasımında Dağıstan’ın başkenti Mahaçkale, Kafkasya’da son yılların en büyük protesto gösterilerinden birine sahne olmuş, 2500-3000 kişi silovik şiddetine karşı seslerini yükseltmişti. 2012’de bu çapta bir eylem yapılmadı, bununla birlikte vatandaşlar birkaç kez sivil tepkilerini ortaya koymayı denedi.
Mart başında Dağıstan’ın Manas bölgesi Kakaşura köyü sakinlerinden yaklaşık beş yüz kişi, polisin, bir ay önce kimliği belirsiz kişilerce öldürülen köylüleri hakkındaki soruşturmayı uzattığı gerekçesiyle Kafkas otoyolunu trafiğe kapatarak güvenlik güçlerini protesto etti. Bu olaydan yaklaşık on gün önce de benzer bir eylem Gimri köyünde yapılmıştı.
Ekim ayında Moskova’da, yirmiden fazla İnguşetyalı RF hükümet binası, Rusya devlet başkanlığı idaresi, Federasyon Konseyi ve Devlet Duma önünde yapılan tek kişilik eylemlerle güvenlik güçleri tarafından işlenen adam kaçırma ve yargısız infaz suçlarını protesto etti. 2011’de polisler tarafından öldürülen iki kardeşin annesi Liza Gardanova da Mehk-Khel halk parlamentosu ve Magomed Hazbiyev’in girişimiyle organize edilen eyleme katılanlar arasındaydı. Gardanova’nın oğulları ile birlikte beş kişinin içinde bulunduğu bir araç polis ateşiyle havaya uçurulmuş, daha sonra öldürülenlerin sivil oldukları yetkililerce itiraf edilmişti.
Başkanın gücü yetmiyor
İnguşetya Başkanı Yunusbek Yevkurov yılın ilk aylarında defalarca, insan kaçırma olaylarının arkasında güvenlik ve istihbarat birimi çalışanlarının olduğunun altını çizdi. 8 Şubat’ta insan hakları savunucularının toplantısına katılan Yevkurov, “Sabahın erken saatlerinde BTR ve Ural zırhlı araçları ve diğer teknik donanım ile gelip insanları aldıklarında, bunun siloviklerin işi olmadığını, örneğin Doku