Kafkasya: 2018’de neler oldu, 2019’da neler bekleniyor
Coğrafi olarak günümüzde Kafkasya bölgesi olarak tanımladığımız, Rusya’nın güneybatısı, Türkiye’nin kuzeydoğusunda kalan özerk ve bağımsız cumhuriyetleri bünyesinde barındıran bölge Türkiye için hayati önem taşıyan bir coğrafya olarak nitelendirilebilir.
Kafkasya, Türkiye için enerji güvenliği açısından önemli bir bölge olmasının yanı sıra küresel ticaretin de lojistik güzergahlarından biri konumunda. Türk Akımı ve TANAP gibi hayati önem taşıyan enerji projeleri bölgenin değerini gösteren emareler arasında. Karadeniz ile Hazar’a sahili olan bölge, doğudan batıya uzanan ticari yolların da üzerinde bulunuyor. Çin’den Avrupa’ya uzanan İpek Yolu güzergahına yüzyıllar boyunca ev sahipliği yapmış olan bölgede Türkiye’nin önemli bir diğer projelerinden olan Kars-Bakü demiryolu hattı ile birlikte, Londra-İstanbul-Kars-Bakü güzergahında inşası planlanan demir İpek Yolu Projesi ile de Türkiye’yi Orta Asya’ya ve oradan Çin’e bağlayacak köprü konumunda.
Dünya enerji pazarındaki stratejik önemiyle beraber aynı oranda ticari önem de taşıyan Kafkasya bölgesi, küresel güçlerin yakın takibinde bulunuyor. Birçok farklı siyasi, dini, etnik grupların yoğun bir şekilde yaşadığı bölge, adeta fitili yakılmış bomba gibi patlamaya hazır bekliyor. Bölgesel ve yerel güçlerin yoğun denge politikaları bir nebze bölgenin durulmasını sağlıyor olsa da siyasi çalkantıları örtbas etmek çok da kolay değil.
Bölgede istikrarın sağlanması için uluslararası ilişkiler bağlamında oldukça fazla okuma gerektiğini söylemek abartılı olmaz. Türkiye Kafkasya’ya sınırı olan bölgesel bir güç. Türkiye’nin enerji güvenliği başta olmak üzere bölgede iktisadi ve siyasi çıkarlarının olması Kafkasya’yı diğer küresel oyunculardan çok daha iyi okumasını gerektiriyor. Buradan yola çıkarak Ajans Kafkas ekibi Kafkasya hakkında yıllık raporlama çalışmasını yapma kararını almış bulunuyor. Bu çalışma ile Türkiye’nin dış siyaseti ile birlikte iktisadi ekonomik varlığını ve devlet çıkarlarını güçlendirmesi hususunu temenni etmekteyiz. İlk yazımızda Kafkasya’nın genel durumunu ortaya koymaya çalışacağız.
Kafkasya’nın Coğrafi Tanımı
Kafkasya bölgesi, siyasi, coğrafi, etnik ya da kültürel sınırlar ile ele alındığında birbirinden farklı sınırlara sahip pek çok tanımla ifade edilebilmektedir. Öncelikle coğrafi açıdan, Kuzey ve Güney olmak üzere ikiye bölünmüştür. Böyle bir ayrımla birlikte bölge derinlemesine incelenmeden literatürde Kuzey Kafkasya ve Güney Kafkasya olarak kendine yer bulmuştur. Bilimsel açıdan incelendiğinde, günümüzde Rusya Federasyonu sınırları içerisinde kalan sözde özerk konumda olan Adıge, Karaçay-Çerkes, Kabardey-Balkar, Kuzey Osetya, Çeçenya, İnguşetya ve Dağıstan Cumhuriyetlerini içine alan Kuzey Kafkasya bölgesi, asıl Kafkasya bölgesini temsil etmektedir. Ayrıca bugün siyasi açıdan Gürcistan’a bağlı olan Abhazya ve Güney Osetya da etnik ve kültürel açıdan Kafkasya’nın bir parçası kabul edilmektedir.[1] Türkiye’de bu şekilde tanımlanan Kafkasya bölgesinin koordinatları batıdan doğuya 46-47 paraleller arasında Hazar Denizi’nden Karadeniz’e kadar uzanmaktadır. Güney Kafkasya bölgesi ise Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan devletlerinin sınırları dahilinde olan bölgeyi tanımlamaktadır. Kafkas dağları ve kuzey ile güneye uzanan vadilerle beraber 450 bin kilometre karelik alandan oluşan Kafkasya bölgesi, Asya’dan Avrupa’ya, kuzeyden güneye geçiş noktasında bulunan bir bölgedir. Batıda bulunan dağlık bölgenin genişliği 30 km, doğuda 200 km olan Kafkas sıradağların uzunluğu ise 1440 km’dir.
Kafkasya’nın Siyasi Haritası
Kafkasya bölgesi genel olarak Kuzey Kafkasya olarak algılanmasına rağmen güney ve kuzey bölge olarak tek bir siyasi harita oluşturmaktadır. Kafkasya’da dört bağımsız devlet yer almakta. Bunlar: Rusya, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan. Bu dört devletin siyasi sınırları dahilinde özerk olarak bilinen bölge ve cumhuriyetler de mevut. Kuzey Kafkasya’da Rusya Federasyonu’na bağlı olan siyasi oluşumlar: Krasnodar Krayı, Adıge Cumhuriyeti, Karaçay-Balkar Cumhuriyeti, Stavropol Krayı, Kabardey-Balkar Cumhuriyeti, Kuzey Osetya Cumhuriyeti, İnguş Cumhuriyeti, Çeçenya Cumhuriyeti, Dağıstan Cumhuriyeti ve Kalmuk Cumhuriyeti’dir.
Güney Kafkasya’da ise Gürcistan siyasi sınırları içerisinde bulunan fakat Rusya ve birkaç devlet tarafından bağımsız devlet statüsünde tanınmış ancak Gürcistan işgali altında olan bölgeler olarak tanımlanan Abhazya ve Güney Osetya Cumhuriyeti ile Türkiye sınırında bulunan Acara Özerk Bölgesi mevcuttur. Ayrıca Azerbaycan’ın siyasi sınırlarına dahil olan fakat günümüzde karadan lojistik bağlantısı olmayan Nahçivan Özerk Bölgesi, Ermenistan tarafından işgal edilmiş olan Karabağ Özerk Bölgesi ve Ermenistan’ın 1992-1994 yıllarında Azerbaycan’ın Karabağ bölgesine komşu olan beş ilçeyi işgal etmesi sonucu günümüzde uluslararası hukuka göre işgal altında bulunan topraklar olarak tanınan bu bölgeler de Güney Kafkasya’ya dahildir.
Böylece Kafkasya’da siyasi haritayı çizerken ortaya çıkan tablo, coğrafi açıdan sınırları birbirine komşu olan dört devlet Rusya-Gürcistan, Azerbaycan-Ermenistan arasında görünürde ateşkes sürecinde bulunan ancak devam eden bir savaş durumundadır. Siyasi açıdan son derece istikrarsız olan Kafkasya bölgesi her an patlayacak fitili ateşlenmiş bombaya benzemektedir.
Kafkasya’ya sınırı olan Rusya, Türkiye ve İran, bölgede siyasi çıkarlara sahip tarihi geçmişinden dolayı Kafkasya’ya hak talep eden ülkeler olması, coğrafyanın üç bölgesel aktör arasında çıkar çatışmalarının yaşanmasına neden olmaktadır. Rusya, Türkiye ve İran son 300 yıl içerisinde Kafkasya için birçok defa kendi aralarında savaşmış büyük imparatorlukların mirasçıları olarak halen bölge üzerinden devam eden nüfuz etme çabaları ile bölgede sıcak ancak temassız siyasi mücadeleye devam etmektedir. Avrupa’dan Asya’ya, Kuzey’den Güney’e geçen ticari yolların ve enerji koridorlarının güzergahı konumunda bulunan Kafkasya küresel oyuncuların ilgisini cezbetmektedir. 1992 yılında tüm Kafkasya’ya hakim olan SSCB’nin dağılması ile bölgede ateşlenen çıkar çatışmalarının sonucu devam eden devletler arası savaşlar ve bağımsızlık hareketleri mevcuttur. Söz konusu çatışmalar sıcak temas olarak devam etmiyorsa da her an canlanmaya hazır dondurulmuş durumdadır.
Kafkasya’nın istikrarı bölgesel devletler ve burada yaşayan halklar için de önemlidir. 2000’li yıllarda üçüncü dünya ülkelerinde başlayan demokratikleşme süreci Kafkasya’yı da etkilemiş ve demokratik devrimler Güney Kafkasya devletlerini etkisi altına alırken, Kuzey Kafkasya’da ise hızla İslamlaşma sürecine sokmuş ve bölge radikal unsurlarla mücadeleye sahne olmuştur. Böylece toprak, sınır ve bağımsızlık çatışmaları, ülke içi siyasi ve dini çatışmalar bölgede kaçınılmaz olmuştur.
Bölgesel dört devletin kendi aralarında savaş halinde olduğu coğrafyada, devletlerin iç sorunları da mücadeleye eklenince Kafkasya’da istikrar hassasiyeti giderek yükselmektedir. Doğu sınırlarında terör kuşağı ve iç savaşlarla boğuşan devletlerin bulunduğu Türkiye için Kafkasya’nın patlak vermesi sınır güvenliği meselesi, siyasi ve ekonomik istikrar açısından tehdit konumundadır. Gelişmelerin yakından izlenmesi gereken bir bölge konumunda olan Kafkasya, Türkiye açısından hata kabul etmeyen dış politika ile yaklaşılması gereken stratejik öneme haiz bir bölgedir.
Kuzey Kafkasya’da 2018’de neler oldu
Kuzey Kafkasya bölgesi Rusya Federasyonu’na bağlı iki ayrı bölgeden oluşmakta. Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi ve Güney Kafkasya Federal Bölgesi. Bu iki bölgenin haber niteliği taşıyan ve uluslararası basının siyasi haber akışında yer bulan bölgesi Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi’dir. Çoğunlukla Müslüman nüfusuna sahip olan KKFB, siyasi istikrarın hassas olduğu bölge olmakla birlikte ekonomik açıdan da az gelişmiş ve işsizlik oranlarının yüksek olduğu bölgedir. Nüfus artışının Rusya genelinde en önde olan KKFB; DAEŞ, El-Kaide gibi terör örgütlerinin insan devşirmesinde de öne çıkmaktadır. KKFB’de toprak, din, etnik kimlik üzerinden sıcak çatışmanın çıkma ihtimalinin yüksek olduğu 2018 yılı burada yaşanan gelişmelerin sonucu olarak bir noktada ispatlanmış bulunuyor. Bu durumda bölgenin sosyo ekonomik durumunun önemi de ön plana çıkıyor. Bölgede yaşayan insanların işsizlik ve ekonomik sıkıntılardan dolayı terör örgütlerinin hedefi konumunda olduğu, bölgeyi araştıran uzmanların raporlarında da yer almakta. Fakat bölgenin depresyon bölgesi olmasının sebepleri sadece ekonomik değil. Bölge insanı çoğunlukla İslam inancına mensup etnik gruplardan oluşmakta olduğu için federal yönetimin ideolojisinin bölgede etkisi az denilebilir. Terör eylemlerinden dolayı sürekli olarak devam eden sıkı güvenlik önlemleri, bölgeden Rusya’ya giderken titizlikle uygulanan kimlik kontrolleri, güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği hak ihlalleri ve kanunsuz infazlar halkın isyankar duygularını da kabartmakta. Rusya, bölgeyi ilhak ederek yönettiği 300 senelik tarihi boyunca burada birçok kültürel bağlamı asimile etmiş durumda ancak güvenlik zafiyetlerine evrensel bir formül üretememiş bulunuyor. Böylece KKFB Rusya’nın yumuşak karnı olmaya devam ediyor. Hem dış müdahaleye açık hem iç isyan patlamasına elverişli.
2018 yılı bu açıdan hiç farklı geçmedi. 1992’den 2007 yılına kadar bölgede yaşanan savaş, isyan ve terör eylemlerine göre daha sakin geçen 2018 yılı, Dağıstan için ilk başta yolsuzluk mücadelesi ile geçti. Çeçenya, İnguşetya, Kabardey-Balkar Cumhuriyetlerinde daha çok etnik sıkıntılar ve terör eylemleri ön saftaydı. Karaçay-Çerkes, Stavropol ve Osetya Cumhuriyeti’nde ise çok fazla gündem yaşanmadı. Gündem olmaması burada her şeyin iyi olduğu anlamına gelmez iken medya ve basın gündeminde ilk sırayı her zaman olduğu gibi Çeçenya aldı.
2018 yılı Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi’nde yaşanan krizlerle anılacak. Kadirov İnguşetya’da yaşanan sokak protestolarına aldırış etmeden Çeçenya’nın topraklarını arttırdı, Kuzey Osetya Cumhuriyeti-Alanya’da ELKTROTSİNK fabrikası kapatıldı, Dağıstan’da tutuklanıp soruşturma açılan bürokrat sayısı tarihi rekor kırdı. Bu tarz yolsuzluk kampanyası post-Sovyet dönemi boyunca bile yaşanmamıştı.
Kaynak: 2018 Kafkasya Raporu – Ajans Kafkas
[1] Kafkasya’nın güvenliği ve Türkiye’nin rolü, Yüksek lisans tezi, Demet Şefika Acar, s. 6, 2014, TC Konya Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı.