Yeni Kafkasya denkleminde Abhazya Türkiye’yi zorluyor

Ankara/Ajans Kafkas – Kafkasya’nın siyasi haritası Ağustos 2008’deki savaşın ardından yeniden şekillenirken gazeteci Fehim Taştekin, Rusya ile ilişkilerini derinleştiren Türkiye’nin Abhazya ile ilişki tesis etme konusunda sancılı bir süreç yaşadığını kaydetti.

Karadeniz Araştırmaları Merkezi’nin (KARAM) 24 Ekim’de Ankara’da düzenlediği ‘Ağustos savaşının ardından Kafkasya’da yeni dengeler’ konulu konferansta konuşan Taştekin, Kafkasya’da oluşan yeni dengelere ve bunun uluslar arası yansımalarını anlattı. KARAM Başkanı Doç. Dr. Bilgehan A. Gökdağ’ın selamlama konuşmasıyla başlayan konferansta Taştekin, Gürcistan’ın Güney Osetya’ya saldırmasıyla başlayan savaşın Kafkasya’da yeni bir milat oluşturduğunu belirterek “Kafkasya her zaman ciddi kırılmaların yaşandığı bir bölge olmuştur, hep sancılıdır, hep savaşlarla yoğrulmuştur. Ama son birkaç yılda geçirdiği trajik değişimler pek çok açıdan nadir ve manidardır. Rusya savaşa müdahil olmakla kalmayıp Güney Osetya ve Abhazya’yı bağımsız devletler olarak tanımıştır. Bu Kafkas halklarının yüzyıllarca celladı kesilmiş Rusya’nın ilk kez bu hakların hamisi rolüyle tarih sahnesine çıkması bir nevi diyet olarak algılanmıştır” dedi.

Rusya neden tanıdı?

Abhazya’ya 1995’ta dayatılan BDT ambargosunun tarafı olan Rusya’nın 1991’den itibaren ‘de facto’ bağımsız kalmış iki Kafkas cumhuriyetini tanımasının nedenlerine değinen Taştekin şu tespitleri yaptı:
Birinci olarak Sırbistan’la Slav dayanışması içerisinde olan Rusya, Kosova’nın bağımsızlığının BM kararı olmaksızın Batılı ülkeler tarafından tek taraflı olarak tanınmasına misilleme fırsatını Ağustos savaşıyla yakalamıştır. Savaşın oluşturduğu ortam Moskova’nın bu adımına karşı Gürcistan’ın toprak bütünlüğü tezinin arkasındaki devletlerin tepkisini aşağı çekmiştir. Zamanlama açısından bu bulunmaz bir fırsat olmuştur. 
İkincisi Rusya arka bahçesindeki Batı destekli ‘renkli’ devrim hareketlerinden intikamını da bu şekilde almıştır. Malum Gürcistan’da 2003 sonunda Mihail Saakaşvili’yi iktidara taşıyan ‘Gül Devrimi’ne karşı Rusya gayet soğukkanlı davranmış ve can yakıcı bir tepki için pusuya yatmıştı. O fırsatı bizzat Saakaşvili 2008’de Shinval’i bombalayıp 13 Rus barış gücü askerini öldürerek vermiş oldu.
Üçüncüsü Vladimir Putin liderliğindeki Rusya ile Neo-Conların yönetimindeki ABD’nin karşılıklı adımlarla yeniden hortlattıkları Yeni Soğuk Savaş ikliminde Moskova kendisini NATO kuşatması altında hissetmeye başladı. ABD’nin Doğu Avrupa’ya kalkan projesiyle bu his zirve yaptı. Rusya NATO’nun kendi sınırlarına dayanmasını önlemek için ağustos savaşı öncesi belli önlemlere yönelmişti. Kendi ambargosunu delerek Abhazya’nın Psou sınırından geçişleri kolaylaştırması, hem Abhazya hem Güney Osetya halkına pasaport dağıtması Rusya’nın bölgede nüfuzunu artırmaya yönelik ilk adımlar oldu. En kritik adımlar ise savaştan sonra atıldı: Rusya, önce Abhazya ve Güney Osetya’yı tanıyarak NATO’yu durdurabileceği tampon bölgeler oluşturmanın hukuki zeminini oluşturdu. Sonra somut adımlar ardı ardına geldi; Rusya her iki cumhuriyetle 49 yıllığına askeri üs anlaşması yaptı. Abhazya’da Gudauta’daki kara üssünün yanı sıra Oçamçıra’da deniz üssü kurulmasını da öngörüyor. Kara üssüyle ilgili anlaşma tamamlandı, deniz üssüyle ilgili olan da tamamlanmak üzere. Oçamçıra üssü, Karadeniz Filosu’nun bir kısmına ev sahipliği yapacak. Çünkü Rusya’nın Ukrayna ile sözleşmesi 2017’de bitiyor. Eğer yeni bir anlaşma yapılmazsa Rusya Karadeniz Filosu’na yeni limanlar bulmak zorunda. Rusya, Novorossiysk’te planladığı yeni üs yetersiz kalacağı için Sovyetler döneminde kullanılmış Oçamçıra’ya ihtiyaç duyuyor. Abhazya ve Güney Osetya’nın sınırlarının beş yıllığına FSB Sınır İdaresi tarafından korunması anlaşması imzalandı. Ayrıca Havayolu ve demiryollarını işletmesi 10 yıllığına Ruslara verildi. Abhazya petrol ve doğalgaz yataklarının araştırılması ve çıkarılması işi beş yıllığına Rus enerji devi Rosneft’e verildi.”

Abhazya ve Güney Osetya Rusya’ya katılır mı?

“Rusya’nın nihai hedefi nedir? Abhazya ve Güney Osetya’yı ilhak eder mi?” sorusuna yanıt arayan Taştekin, Abhazya ve Güney Osetya’nın Rusya’ya bağlanma konusundaki farklı tutuklarının altını çizdi. “Rusya toplam 49’u bulacak devletler arası anlaşmalarla Abhazya ve Güney Osetya’ya eşit devlet muamelesi yapıyor. Hem uluslar arası topluma hem de derin tarihi husumetlerin toprağın derinliklerinde gizli olduğu yerel halklara egemenliklerine saygı duyduğu, uydu yönetimler tesis etmediği izlenimini vermeye çalışıyor. Bunu özellikle yapıyor. Aksi halde Abhazya ve Güney Osetya’nın ilhak ettiği tezini haklı çıkarmış olur. Daha da önemlisi Güney Osetya’nın özel durumu bir yana Abhazlarda ‘ilhak’ hissinin oluşması ters tepebilir” diyen Taştekin şu değerlendirmeyi yaptı:
“Abhazların bağımsızlık algısıyla Osetlerin bağımsızlık algısı arasında bir fark gözetmek gerekiyor. Güney Osetya 1991’den sonra düzenlediği referandumlarda bağımsızlıktan yana irade beyan etse de Kuzey Osetya ile birleşme niyetini gizlemiyor. Bağımsız devlet olarak var olabildiği takdirde Kuzey’le birleşme arzusu buharlaşabilir ama alttan Gürcistan, yukarıdan Rusya Federasyonu ile tam kuşatma altında olduğu yıllarda Osetler, Stalin’in böldüğü vatanlarının birleşmesini uzak bir hedef olarak önlerine koymuştu. Bu hedef savaş sırasında ve sonrasında da sıklıkla kendini gösterdi. Ancak tarihte Abhazya Krallığı olarak var olmuş Abhazların bağımsızlıktan başka bir seçenek tanımıyor. Ne tarihte ne bugün kendilerini hiçbir zaman Gürcistan’a ait hissetmemiş Abhazların, Rus müdahalesine tepkisini 2004’te seçimler sırasında gördük. Hatta sınırların FSB’ye emanet edilmesi, Abhaz demiryolları ve havaalanının Rusya işletmesine verilmesini öngören anlaşmalar imzalanırken Abhazya’da bağımsızlığa halel gelip gelmediğine dair tartışma hemen başladı. Bu refleks her zaman iktidarı devirebilecek bir devinime ulaşma potansiyeline sahip. Bu nedenle Rusya’nın uydu devlet görüntüsünden kaçınacağını öngörmek mümkün. Ama ileride koşulların değişmesiyle Abhazya ve Güney Osetya’nın Rusya’ya ilhakı mümkün olduğu gibi tam tersine bütün Kuzey Kafkasya’nın Rusya’dan kopması da mümkün.”

Sırada Ekvador ve Bolivya var

Abhazya ve Güney Osetya’nın tanınmasıyla ilgili olasılıklara da değinen Taştekin “Rusya müttefiklerini Abhazya ve Güney Osetya’nın tanınması konusunda ikna edemedi ya da bu konuda ısrar etmedi. Bir tek Latin Amerika’nın sol kuşağındaki Nikaragua ve Venezüella Moskova’nın izini takip etti. Abhazya yönetimi geçen ay Latin Amerika turuna çıkıp destek arayışını sürdürdü ve özellikle Ekvador ve Bolivya’dan umutlu döndüler. Beyaz Rusya bile parlamentoda bir türlü gündemine alamadı. Ukrayna’da ocaktaki seçimlerde eğer muhalefet kazanırsa Abhazya ve Güney Osetya’yı tanımaları an meselesi” dedi. 
 “Abhazya’nın ekonomik istikrarı için kritik önem arz eden iki ülke var: Rusya ve Türkiye” tespitini yapan Taştekin, “Abhazya Gürcistan olmadan da yaşar, binlerce yıl yaşadığı gibi.  Şu an için Abhazya’nın tek hayat damarı Rusya. Bu ciddi bir bağımlılığı beraberinde getiriyor. Abhazya bu mahkumiyetten kurtulmak için ta başından beri Türkiye’ye bakıyor” diye konuştu. “Ancak Ankara’nın Kafkasya politikası Abhazların bu beklentisine hiçbir zaman karşılık vermedi” diye ekleyen Taştekin, Sohum yönetiminin Türkiye ile ilişkiler tesis etme çabalarının karşılık bulmadığının altını çizdi. Taştekin, Ankara’nın Kafkasya politikasına şu eleştiriyi yöneltti: 
“Abhazlar bağımsızlık yolunda karar kıldıklarında Devlet Başkanı Vladislav Ardzınba’nın kapısını çaldığı ilk ülke Rusya değil Türkiye oldu. Ancak dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Ardzınba’yı otel odalarında bekletip randevu vermedi. Bir ay sonra Gürcistan saldırdı. Kafkasyalılar Çarlık Rusya’sının yıkılmasının ardından Sovyet Rusya’daki karmaşayı fırsat bilip Kuzey Kafkas Cumhuriyeti’ni kurduklarında da cihan devleti Osmanlı’nın kapısını çalmış ve devlet olarak tanınmışlardı. Abhazlar dedelerinin yolundan gittiler ama kapılar yüzlerine kapandı. Bunun neticesinde Abhazya Rusya’ya itildi. Türkiye BDT üyesi olmadığı halde BDT ambargosunun en sadık uygulayıcısı oldu. Bu ambargoyu dayatmış Rusya bile yıllarca Psou-Adler arasında fiili bir durum yaratarak hiç olmazsa Abhazya narenciyesinin Rusya pazarlarına akmasına izin verdi. Kosova tek yanlı bağımsızlığa hazırlanırken tanınmayla ilgili yeni bir şans doğacağını hesaba katan Devlet Başkanı Sergey Bagapş, 2007’de Türkiye’ye gelip Türk makamlarıyla temas kurmak istedi. Bu kabul edilmedi. Bunun yerine hiç olmazsa diaspora ile kucaklaşma ziyareti düzenleyelim dediler. Türkiye kabul etti ama Gürcistan’ın bastırmasıyla Türkiye son dakikada Sohum’u arayıp ‘gelme’ dedi. Abhazlar ikinci kez yüzüstü bırakıldı. Bu açıdan Türkiye’nin Abhazya’ya Rusçu demesi dürüstçe bir yaklaşım değil. Türkiye kendi vatandaşları olan Kafkas diasporasını da hiçe sayıp Abhazları Rusya’nın kucağına iterken Gürcistan’a Kafkasya’da stratejik ortak muamelesi yapmıştır. NATO’nun Kafkasya politikasında Türkiye icracı ülke rolü oynamıştır. Gürcistan’a bir ordu kurmak ve teçhiz etmek görevi ABD ile birlikte Türkiye’ye düşmüştür. Vaziyani üssünü Türkiye onarmıştır vs. Türkiye’nin donattığı Gürcü ordusu Güney Osetya’ya saldırdığında Türkiye açık bir pozisyonda kaldı. Bu zor durumu Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu manevrasıyla atlamaya çalıştı. Boğazlar’dan Montrö’ye aykırı Amerikan savaş gemilerine izin vermeyerek duruma toparladı. Türkiye Rusya ile stratejik ortak olurken Kafkasya politikasında bazı değişikliklere gitmek zorunda hissediyor. Beri tarafta Ermenistan’la yaşanacak normalleşme de Türkiye’nin Gürcistan’a dolayısıyla Abhazya ve Güney Osetya’ya yaklaşımında da değişim potansiyeli taşıyor. Kıbrıs’ta marta kadar hedeflenen ikinci referandumda Rumların çözüme hayır demesi halinde KKTC’nin tanınması meselesi gündeme gelecek ve muhtemel ki bu, Rusya ile Türkiye arasında KKTC’ye karşılık Abhazya ve Güney Osetya pazarlığına yol açacak.”
Taştekin, Türkiye’nin Abhazya ile ticaret yapan Türk gemilerinin Karadeniz’in açık sularında Gürcistan tarafından el konulmasının ardından politika değişikliğine gitme zorunluluğu hissettiğini, bu çerçevede Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Tiflis’e giderken müsteşarı Ünal Çeviköz’ü Sohum’a gönderdiğini, bunun Türkiye-Abhazya ilişkilerinde başlangıç olarak algılandığını belirtip “Ankara, Sohum’la bir şekilde işbirliği geliştirmenin formülünü arıyor. Dolaylı bile olsa Abhazya’yı tanıyor gözükmeden dolaylı ilişkiler tesis edip edemeyeceğini tartıyor” dedi. Taştekin, Rus-Türk ilişkilerinin stratejik boyut kazanmasının Ankara’yı Abhazya konusunda daha ciddi düşünmeye zorladığının altını çizdi.

Direnişe karşı sufizm

Taştekin, Abhazya ve Güney Osetya’nın tanınmasının Kuzey Kafkasya’ya yansımaları konusunda da “Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığının Kuzey Kafkasya’daki yedi cumhuriyeti tetikleyip tetiklemeyeceği tartışılıyor. Batılı güçlerin Kuzey Kafkasya’ya ilgili savaş öncesinde ve sonrasında bir hayli artmış durumda. Çeçenya’da nisanda savaş fiilen bitmesine rağmen yeni bir ivme kazandı. Gürcistan Rusya’nın başını ağrıtacak direniş kanatlarıyla ilişki kurmanın derdinde. Dağıstan ve İnguşetya’da yönetimler zor durumda. Ancak Rusya 2014 Soçi Kış Olimpiyat Oyunları’nın selameti için Kafkasya’da mutlak bir istikrar istiyor. Bu istikrarı tehdit eden çatışma riski Kafkasya Emirliği hareketiyle giderek derinleşiyor. Rusya direnişi kontrol altına almak için Ahmet Zakayev gibi siyasi unsurları Ahmet Kadirov’un yanına çekmenin yoluna bakıyor. Buna paralel olarak Çeçenya’da direnişe karşı ideolojik savaşa tam gaz ağırlık verildiğini görüyoruz. Özellikle ılımlı İslam kampanyaları öne çıkıyor. Direnişe karşı panzehir olarak Kadirov eliyle Kunta Hacı sufizmi yeniden diriltiliyor. Para hortumu Kremlin’e bağlı Ahmet Kadirov Vakfı üzerinden ardı ardına camiler açılıyor. Yani Rusya’nın şu an için istediği istikrar; bunu ne pahasına olursa olsun sağlamaya kararlı; ister şiddet, ister demir yumrukla, isterse sufizmi pompalayarak” ifadelerini kullandı.