Türk-Rus ilişkilerinde mahrem alan

Türk-Rus ilişkilerinin bölgesel rekabete paralel olarak ikili işbirliği anlaşmalarıyla kazandığı ‘stratejik derinlik’, son zamanlarda Moskova-Ankara hattında işleyen sürecin en temel karakteri. İki ülke, 1984’te doğalgazla başlayıp bugün nükleer işbirliğine varan anlaşmalarla kıymet bilir komşulara dönüşmeye başladı. Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’in ardından bu hafta başı Başbakan Vladimir Putin’in ziyaretinde işbirliğine yeni ilmekler atıldı. Ancak gerek ‘stratejik bağ’ gerekse şekillenmekte olan ‘komşuluk hukuku’, küresel ve bölgesel meselelerde ortak sinerjiye dönüştürülebilmiş değil.

 İran’ın geleneksel hamisi olmasına rağmen Rusya, Türkiye’nin Brezilya ile Tahran’a kabul ettirdiği nükleer takas anlaşmasında başından beri ikircikli. Elbette Rusya kolay yedeklenebilir bir güç değil ve küresel güç olarak kendi tercihlerini belirleyen başka faktörler var ama madem Türkiye ile ortaklığın adı ‘stratejik’, o halde iki komşu birbirini daha fazla kollayabilmeli.
Karabağ gibi çatışma alanları bir yana Kıbrıs veya Gazze’de, genel anlamda Ortadoğu’da işbirliği eksikliği göze çarpıyor. Hele Putin’in, İsrail’in açık denizlerde Özgürlük Filosu’nu kana bulayan terör ve korsanlığı karşısında Ankara’ya “Savaş çıkarmayın da ne yaparsanız yapın” tarzındaki tavrı, komşuluğun henüz kara gün dostluğundan uzak olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin dinamik dış politik gündemine Rus desteğini almak için özel bir çaba gerektiği açık. Ve ilişkilerde rekabetten fırsata dönüştürülemeyen başka bir alan daha var: Kafkasya. Tarihte Kafkasya’yı neredeyse her anlaşmanın merkezine almış iki ülke, ikili ilişkilerde bu bölgeye ‘mahrem alan’ muamelesi yapıyor.
Ankara’nın Trans-Kafkasya’daki pozisyonu malum: Türkiye, Karabağ yüzünden Ermenistan’ın koruyucu meleği Rusya ile karşı karşıya gelirken, Gürcistan’da ‘yeni soğuk savaş’ gündeminin takipçisi. Bu bapta üzerinde durduğum asıl bölge Kuzey Kafkasya. 
Türkiye’nin kendi kaderlerini tayin kararlılığının bedelini ağır ödeyen Çeçenlere 1994-1996 savaşında sunduğu desteğe karşılık Rusya, PKK kartıyla yanıt verdi. Ama Mavi Akım’la birlikte Türkiye, Rusya Federasyonu içerisinde kalan Kuzey Kafkasya’ya ilgisini yitirdi. Geleneksel nüfuz alanı bir anda Rusya’nın mahrem bölgesi oluverdi. Ancak burada bir potansiyel var ki, akıllı politikalarla rekabetten fırsata dönüştürülebilir. Türkiye’de sayıları 3 milyonu aşan Çerkes nüfusu Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinde kullanmadığı bir faktör. Tersinden bakılınca aynı nüfus Rusya için de diasporik bir güç. Ama Rusya, Kafkas diasporasını henüz ‘Rusya diasporası’ olarak çerçeveleyebilmiş değil. Kuşkusuz Rusya’nın ayaklarına dolanan trajik tarih ve Çerkesler için irite edici olması böyle bir konuşlandırmaya engel. Muhtemel ki Rusya, Kafkas diasporasını hâlâ Kafkasya’nın bağımsızlığını tetikleyen güvensizlik unsuru sayıyor. Ama Nuri Paşa’yla Kafkas İslam Ordusu’nun Kafkasya’ya sürüldüğü günler geride kaldı. Rusya’nın sıcak denizlere açılmasını önlemek için Kafkasya’yı bariyer gören konsept zeminini yitireli çok oldu. Ayrıca Türkiye Kafkasya’nın kendi kaderini tayin argümanını çoktan terk etti. Türkiye’ye bel bağlayarak bağımsız Kafkasya’yı kurmayı uman kimse de kalmadı. Ve SSCB’nin dağılmasının ardından Kafkasya’nın diaspora istilasına uğrayacağı korkusu da karşılıksız çıktı. Kapılar açıldığından beri anavatanlarına dönenlerle bir köy bile kurulmaz…
Hal böyle olunca Rusya’nın Kafkasya ve diasporaya yeni bakış açısına ihtiyacı var. Tabi Türkiye’nin de… Rusların çatışma unsuru olarak algıladığı bu potansiyel, işbirliği ve diyalog zeminine dönüştürülebilir. Rusya, diasporadaki Çerkeslere çifte pasaport hakkı tanısa, oturma izni için burunlarından fitil fitil getirmese, pasaport için beş yıl Rusya’da kalma ve Rusça bilme zorunluluğunu koşmasa ne kaybeder? Moskova’da Arap diplomatlar üzerinden Kafkasya’ya yatırımcı çekmek için ter dökerken, kendi vatanına yatırım yapabilecek, elini taşın altına koyabilecek insanlara engel çıkarmanın ne anlamı var? Kafkasya’nın istikrarına katkı sağlayacak yapıcı unsurlara, Türk-Rus ilişkiler ağında yer açmanın zamanı geldi. Türkiye’nin tarihsel bağlara sığınarak Balkanlarda yürüttüğü ‘uzlaştırıcı’ çabalarına Kuzey Kafkasya’yı da katabilir. İstikrardan hem Rusya hem Türkiye hem de bölge halkları karlı çıkar. Yeter ki Kafkasya iki güç arasında nüfuz savaşlarına mahkûm edilmesin! Yeter ki karşımızda Türkiye’den toprak talep eden Stalin’in Rusya’sı değil, Batılı işgal güçlerine karşı Anadolu’ya silah ve para gönderen Lenin’in Rusya’sı olsun…

Türk-Rus ilişkilerinde mahrem alan

FOTOĞRAF: REUTERS

Ansiklopedi üzerinden Çeçen-Rus savaşı
Rusya, son yıllarda ‘Vahhabi’ diye etiketlediği direniş hareketleriyle savaşırken ‘aşırılıkçılık’ diye ceza hukukunda bir suç kavramı geliştirdi. Aşırılıkçı damgası teröristle eşdeğer. Birileri bu damgayı yemeye görsün, sadece kendisi değil ailesinin de hayatı karartılıyor. Adalet Bakanlığı’nın da kalabalık bir aşırılıkçı yayınlar listesi var. Yakıcı bir liste… Direnişçilere karşı kullanılan bu silah bu kez Çeçenlerin eline geçti. Rus yanlısı yönetimin denetimindeki Çeçenya mahkemesi, Moskova merkezli Terra yayınevinin bastığı 62 ciltlik Büyük Rus Ansiklopedisi’nin 58. cildindeki Çeçenya maddesini ‘aşırılıkçı’ bulup toplatılmasına hükmetti. Üstelik karar sadece Çeçenya değil tüm Rusya’yı bağlıyor. Eğer doğruysa Çeçenya adına davayı açan avukat Murad Musayev’e göre Moskova’da kütüphane ve devlet kurumlarından 58. cilt tamamen toplatıldı, kitapçılarda satış durduruldu.
Çeçenya maddesinde Çeçenler şiddet eğilimli, sıklıkla komşulara baskın yapan, Nazi işbirlikçisi diye resmediliyor. Çeçenlerin 2. Dünya Savaşı sırasında Alman askerlerini sevinçle karşıladıkları ve Hitler’e hediye olarak altın eğerli beyaz at hazırladıkları, 1994-1996 savaşında Rus nüfusa yönelik etnik temizlik yaptığı gibi kaba yalanlar da Çeçenya maddesinin incileri arasında.

Çerkesya sancısı
Uzun süredir Karaçay-Çerkes’in Çerkesleri (Adıgeler) rahatsız. Nüfusun yüzde 38’ini oluşturan Karaçaylıların orantısız kamu gücüne sahip olmalarından yakınıyorlar. İktidar paylaşımındaki dengesizlik etrafında gelişen huzursuzluk o kadar büyüdü ki, iş sonunda Çerkeslerin ayrı özerk bölge kurma talebine vardı.
5 Haziran’da Çerkesler Karaçay-Çerkes’in başkenti Çerkesk’te halk kongresi yaptı. Rusya Federasyonu’ndaki üç cumhuriyet Adıgey, Kabardey-Balkar ve Karaçay-Çerkes’in yanı sıra Abhazya ve Çerkes varlığının bulunduğu diğer bölgelerden 800 civarında temsilci katıldı. Uzun tartışmalar sonunda tarihi topraklarda Çerkesya’nın kurulması talebi deklare edildi. Muhatap Moskova. Ancak Rusya Federasyonu’nu oluşturan bölgeleri birleştirip özerk birimlerin sayısını düşürme yolunu tutturmuş Moskova’nın bu talebe boğun eğmesi güç.  Nitekim Duma’nın Yasama Komitesi Başkanı Paval Kraşeninnikov, merkezileşme bir trend iken Çerkesya’nın tesisine çok küçük şans tanıdı. Üstelik bunun sadece referandumla mümkün olabileceğini kaydetti.
Karaçay-Çerkes’deki sivil hareket Adıge Khase’nin başkanı Muhammed Çerkesov ise referanduma gerek olmadığı, tepeden alınacak kararla Çerkesya’nın kurulabileceği görüşünde. İş referanduma kalırsa mesele karmaşıklaşabilir. Gerçi ülkenin ikinci büyük etnik gücü Ruslar da Karaçaylıların kendilerini yönetimden sildiğini belirtip Çerkeslerle saf tutmuş gözüküyor. Rus sivil hareketinin lideri Nikolay Hohlaçev, Çerkeslerin kongresinde şu sözleri serf etti: “Ülkede problemleri birlikte çözmeliyiz. Devlet başkan, başbakan, parlamento başkanı tek bir milletin değil tüm ülke halkının temsilcisi olmalı. Onların tüm halkının çıkarlarını savunmaları gerekiyor.”
Çerkesler bu noktaya nasıl geldi? Her şey Karaçay asıllı Devlet Başkanı Boris Ebzeyev’in Rum asıllı Vladimir Kayşev’i başbakan yaparak başbakanlığın Çerkeslerden olacağına dair teamülü bozmasıyla başladı. Buna karşı sesini yükseltenlerden Çerkes gençlik hareketi Aslan Jukov öldürüldü.
Kremlin’in etnik gerilimi düşürmek için tekrar başbakanlığın Çerkeslere verilmesi emrine uygun olarak Ebzeyev’in başbakan adayı olarak adı geçen Fral Şebzukov 12 Mayıs’ta suikasta kurban gitti. Nihayetinde 3 Haziran’da Başbakan Yardımcısı Muradin Kemov başbakan seçilerek kördüğüm çözüldü ama bu Çerkesya restini engelleyemeye yetmedi.

Radikal

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&Date=10.06.2010&ArticleID=1001764

Fehim Taştekin