Kalbi çağrı veya Türkiye’nin ilk Kadirovcuları

Bu olay, 21 Mart’ta oldu. Çeçenya devlet başkanlığından telefonla arıyor ve saat 11’de yazı işleri müdürlüğüne Türkiye’den misafirlerin geleceği bildiriliyor.

 Telefonun diğer ucundan detaylı bilgi verilmedi, ancak devlet gazetesi gazetecilerinin bulunmasının tercih edildiği ifade edildi. Doğal olarak Basın Evi yazı işlerini aradık ve kim olduğu bilinmeyen misafirlerle görüşmeye hazırlandık. Belirgin Türkçe şivesiyle temiz Çeçenceyle Ayhan Ergüven şöyle diyor: “Biz sade insanlarız. Ben demiryolları çalışanıyım, Mahmud Bolat sendika çalışanı. Biz, babalarımızın bir buçuk asır önce, iyi bir umutla, kısa bir süreliğine olacağını düşünerek bıraktıkları vatanımızın çağrısı, kalbimizin çağrısı üzerine geldik. Ama görüyoruz ki, kader farklı bir şekilde döndü…”
Ayhan ve Mahmut bir hafta önce Türkiye’den geldi. Faydalı ticaret, ilginç bir turistik gezi, olağanüstü şartlarda karakterlerini sınama için gelmedi.
Ayhan -Benim dedemin dedesi Yandarhan- Valerik’ten akkin alt boyundan. “Çocukluğumdan itibaren büyüklerden nesilden nesile aktarılan uzak vatan hakkındaki hikayeleri, oradaki insanları, güzelliğini dinledim. Son yıllarda ise eski Çeçen toprağındaki savaşı, şehir ve köylerin tamamıyla yıkıldığını, kadınların, çocukların ve yaşlıların, özellikle de erkek nüfusun acımasızca öldürüldüğünü duydum. Ve bu hikayeler bugün de, televizyon, gazete ve internet haberleriyle beraber devam ediyor. Çeçenya’ya ziyarette bulunma kararı aldığımızı duydukları gibi akrabalarımız, arkadaşlarımız ve yakınlarımız vazgeçirmeye çalıştı. Kararımızı değiştirmeyeceğimizi anlayınca Allah’tan bizi her türlü sınamadan korumasını isteyerek mevlit okuttular, sadaka verdiler.”
Ayhan, Türkiye’de tüm medya organlarında bugün de Çeçenya’nın halen savaş poligonu olarak gösterildiğini anlattı. Savaş sonrası yeniden inşa süreci, yapıcı süreç hakkında hiçbir haber yok. Cumhuriyette bugün istikrar ve düzenin olduğu, savaşın hemen hemen izinin kalmadığı, insanların geleceğe iyimser baktığı, mutlu çocuklar yetiştirildiği hakkında hiçbir haber olmadığını anlattı.
Ayhan tek başına konuşmak zorunda, çünkü Mahmud ne Çeçence ne de Rusça biliyor. Ayhan: “Biz buraya özellikle burada neler olduğunu kendi gözlerimizle görmek ve kalbimizle hissetmek için geldik. Burada olanlar kesinlikle orada her taraftan söylenenlerle yanı değil. Biz bizimkilerle (Ayhan altını çiziyor, Mahmud ise sessizce ona katılıyor) görüşmekten mutlu olduk, özellikle de devlet başkanımız Ramzan Kadirov ile. Böylesine içten, Allah’tan korkan, halkını ve vatanını seven bir vatanseverle henüz karşılaşmadım. Ve ben beni duyan herkese şunu söylemek isterdim: Onu koruyun, dinleyin, istediğini yerine getirin. Çeçen halkının Ramzan Kadirov ile mükemmel bir geleceği var. Ben buna inanıyorum!”
Yazı işlerindeki görüşmede bulunan Çeçenya devlet başkanının danışmanı Leç Yahhayev ekliyor: “Ayhan ve Mahmud Türkiye dönüşlerinde o ülkede ilk ‘Kadirovcular’ olma sözü verdiler…”
Ayhan “Tam da öyle! Biz Türkiye’de ilk ‘Kadirovcular’ olacağız. Ben Ramzan Kadirov’a bunu söyledim bile” diyerek gururla açıklıyor:
“Gittiğimiz gibi ne yapacağız biliyor musunuz? İnternet sitesi kuracağız ve Çeçenya Cumhuriyeti’nde durumun ne kadar değiştiğini gösterecek ve anlatacağız. Bize Çeçenya’nın bugünkü barışçıl hayatı, halkı için iyilikler yapan insanlar, onun gerçek lideri Ramzan Kadirov hakkında çok sayıda fotoğraf, video materyali, kitap, dergi, albüm hediye edildi. Bu Türkçe öylesine güçlü bir haber kaynağı olacak ki, Türkiye’deki Çeçen diasporasının tüm duyarlı gücü etrafında toplayacak…”
Ayhan, bugün Türkiye’deki Çeçenlerin farlı olduğunu da söyledi. Özellikle 1990 sonu, 2000 başında gelenler. Birileri, Dudayev, Basayev, Zakayev ve Udugovcu ‘bağımsızlık’ fikrinin esiri durumunda. Birileri hiçbir ideolojisi olmadan sadece yabancı bir ülkede hayata adapte oluyor. Ancak birçokları kendi halklarının mutsuzluğu üzerine, her türlü çamuru Rusya ve Çeçenya’daki yönetime atarak ‘hayatını kazanıyor’.
 
Ayhan “Biz Mahmud ile benim köyüm Valerik ve onun dedesinin köyü Dudurki ve birçok başka köy ve şehri ziyaret ettik, insanlarla, sade vatandaşlarla görüştük sohbetler yaptık. Her yerde gönlü açık, yardıma hazır, zarif ve misafirperver Çeçenleri gördük. Köy başkanında ülke yöneticisine kadar çeşitli seviyelerdeki yönetim temsilcileri ile görüştük. Ama hiçbir yerde, Çeçenya’nın Türkiye’de ‘sunulduğu’ gibisiyle karşılaşmadık. Bu benim ve Mahmud için yeni bir keşif. Leç Yahyayev ve Ayman Aydamirova ailesiyle aile olduk. Kız kardeşimiz Ayman’ın bizi nasıl ağırladığı ise ayrı bir hikaye…” diyor.
Ayhan’ın söylediğine göre, kendisi bir makinist. Evi, arabası yok, ailesi kendi el emeğiyle geçiniyor, Sivas’ta bir dairede yaşıyor. Mahmud da Sivas’ta demiryolu çalışanları sendika başkan yardımcısı, eski profesyonel futbolcu, ama zengin değil. Çeçenya’da savaşın başlamasıyla Türkiye’ye gelen ve ‘ Rusya zulmü altında ölen ve acı çeken Çeçen halkı için para toplamayla’ uğraşan insanlar en iyi arabalarla geziyorlar, lüks otel ve konaklarda yaşıyorlar, pahalı eğlence yerlerinde yaşıyorlar ve ‘halk’ ve ‘vatan’ gibi kavramları düşünmüyorlar. Ayhan öfkeyle “İlk sene biz, uzun zamandan beri Türkiye’de yaşayan Çeçenler paralar topladık ve gerçekten tarihi vatanımızda yaşayan sade vatandaşlara destek için kullanılacağını düşündük. Daha sonra bu ‘sahte-vatanseverleri’ tanıdık ve onlarla ilişkiyi kestik” diyor.
Ayhan yeniden günümüz Çeçenya’sı konusuna dönüyor. Ve genç, enerjik, her yerde bulunan Çeçenya devlet başkanı Ramzan Kadirov’un Çeçen halkının manevi-ahlaki diriliş politikasının öncüsü oluşuna hayran. Ayhan “İşte bu! Eğer kendi gözlerimle görmeseydim hiçbir zaman, Rusya’da bir cumhuriyette ilk adamın sıradan bir inanan olarak zikre katıldığı söylense hiçbir zaman inanmazdım!” diye haykırıyor: “Cumhuriyet başkanının ziyaret yerleri ve camilerin yeniden inşasına (mükemmel okullar, hastaneler, ana okulları ve daha başka bir çok yapıdan söz etmiyorum bile)  öncülük ettiği ve finanse ettiği ne zaman vardı! Devlet başkanın yetişkinleri gençleri milli gelenek ve görenek ruhuyla yetiştirmeye çağırdığı ne zaman vardı!… Türkiye’de yaşayan Çeçenlerin gelenek ve dillerini ne zorluklarla koruduklarını biliyorum. Ben küçükken babam beni her yaz akrabalarının yaşadığı köye, ana dilimi, dedelerimin gelenek ve görenekleri öğrenmem için gönderirdi. Ben de çocuklarımı aynı şekilde yetiştirmeye gayret ediyorum. İşte Mahmut, Sivas’a döndükten sonra Çeçence öğrenmeye karar verdi (Mahmut başını sallıyor) ve Çeçenya’da bulunduğu bir hafta içinde o bir şeyler anlamaya başladı bile (Mahmud gülerek yeniden başını sallıyor).”
Ayhan yeniden Türkiye dönüşünde kurulacak internet sitesi konusuna dönüyor. Sivas’ta dönüşlerini sabırsızlıkla bekleyen çok sayıda etnik Çeçen var. Onlar arasında bilgisayar işinde profesyonel olanlar dahil çeşitli alanlarda üst seviyede uzmanlar var.
Ayhan planlarını paylaşıyor: “Çeçenya Cumhuriyeti’ndeki şu anki yaşamın propagandasını yapacağız. Yakın bir gelecekte, devlet başkanımız söz verdi, sözüne güveniyorum, Caharkale-İstanbul, Caharkale uçak seferleri başlayacak. Sitemizin yardımıyla etnik Çeçenler, işadamları Çeçenya Cumhuriyeti’nde yatırım yapmaya ilgi duyacak. Yatırım akımı, ekonominin gelişmesi, iş yerlerinin oluşturulması ve buradan doğan tüm faydalar ülke vatandaşları içindir. İnanıyorum ki, bu yakına gerçekleşecek. İşbirliğinin örneğine sahibiz, Caharkale’deki merkez camii inşaatı. Ve biz bunun için tüm gücümüzü harcayacağız. Ve tabi sadece iş için değil, akrabalık ilişkileri kurmak için birbirimizi ziyaret edeceğiz. Çünkü onlarca yıldır böyle bir imkanımız yoktu…” ÖZ/FT
 
Hamzat Yunusov’un 2 Haziran’da Vesti Respubliki’da (No 55) çıkan yazısını Ajans Kafkas’tan Özlem Güngör Türkçeye çevirdi.

Hamzat Yunusov