İnguşetya’nın asker kökenli Devlet Başkanı Yunusbek Yevkurov, dindar bir lider olarak direnişçilerin ideolojisini açık açık sorgulamaktan kaçınmıyor. Din adamları ve gençlerle sık sık bir araya gelip direnişçilerin savunduğu fikirlere karşı çıkan Yevkurov, ülkesinde yaşananları Komsomolskaya Pravda’dan Aleksandr Gamov’a anlattı.
Yevkurov’la röportajı Ajans Kafkas için Özlem Güngör Türkçeye aktardı.
Yunusbek Bamatgireyeviç, şu anda güvenlik açısında İnguşetya’da durum nedir? Kızışma döneminde misinizi yoksa?
Tam tersi. Gerginlik azalması. Oldukça önemli derecede. Son zamanlarda düzene koyduğumuz ve az çok objektif olan istatistikten söz edecek olursak… Elbette tüm göstergeler istediğim gibi değil. Ancak bizde suç sayısı azalıyor, aynı zamanda teröre bağlı suçlar azalıyor. Daha önemlisi suçlar açığa çıkarılmaya başladı. 2009’da ağır suç sayısı 513 idi, 315’i açığa çıkarıldı. Bu sene 11 ayda ağır suçlar 340 adetti ve 181’i açığa çıkarıldı.
‘Güvenlik organları çalışanlarının hayatına kastetme’ konusuna gelince. Bizde böyle bir felaket var… Geçen yıl 143 ağır suç işlendi (104’ü açığa çıkarıldı), bu sene 100 suç işlendi ve şimdilik sadece 40’ı açığa çıkarıldı. Elbette tamamen galip geldiğimizi söylemiyoruz. Maalesef daha zafere çok var. Ama süreç iyileşme yönünde ve o artık görülüyor.
Komşunuz Çeçenya’da özel operasyonları genellikle yerel düzen sağlayıcılar tarafından yürütülüyor ve daha etkili olduğu düşünülüyor. Ama sizde henüz böyle olamıyor değil mi?
Biz de kendi güçlerimizle bu tür operasyonlar yürütüyoruz, ancak onların ölçüsünde değil. Buna gayret ediyoruz. Ve bunu istiyoruz. Bundan dolayı da Devlet Başkanı Dmitri Medvedev ve Başbakan Vladimir Putin’den hiç değilse geçici olarak özel birliklerimizin sayısını arttırmalarını istedim. Bize söz verdiler.
Bazı insan hakları savunucuları İnguşetya’da insan kaçırma olaylarının azalmadığını, güya buna güvenlik organlarının katıldığını iddia ediyor…
İnsan hakları savunucuları ile oldukça sık görüşüyorum ve biz bazı konularda birbirimizi anlıyoruz, bazı yerlerde anlaşamıyoruz. ‘İnsan kaçırma’ diye adlandırılan olaylarda böyle bir problem var. Haydutlar sadece suç işlemiyor, aynı zamanda güvenlik organlarımıza karşı enformasyon saldırısı yürütüyor, genellikle de web sitelerinin yardımıyla. Bunun psikolojik eylem olduğunu söylemek mümkün. Şimdi onlar gözaltına alınan herkesi ‘kaçırılmış’ olarak adlandırıyorlar. İşte polislerimiz pazarda kısa bir süre önce özel bir operasyon yürüttüler, zanlıları ele geçirdiler ve (henüz) emniyete götürdüler… Araba henüz şubeye ulaşmamıştı ki sitelerde şu açıklama yer aldı: “Nazran’da yine insan kaçırma!”. Daha sonra adam bırakıldığında kimse artık tekzip yayınlamıyor. Daha sonra ülke dışında tüm bunlar sayılıyor. Korkunç rakamlar ortaya çıkıyor!
Evet, polislerimiz melek değil. Hiç kimse özel operasyonun aktif safhasında kanunları ihlal etmekten sigortalı değil. Ama ben her zaman şöyle olmasını istiyorum ve başarıyorum: Eğer birisine oldukça sert tedbirler alındıysa kesinlikle özür dilenmeli. Eğer gerekirse maddi zararın giderilmesi için bana başvurulsun. Bizde durum şu: İnsanların bize kötü niyet beslemelerine sebep vermemeliyiz. Bu tür olaylar sadece İnguşetya’da değil, dünyadaki tüm ülkelerde. Negatif olmaması için bu köşeleri temizleyebilmeliyiz.
Yer altı örgüt üyelerinin sayısı hakkında nasıl bir değerlendirme yapıyorsunuz?
Askeri kanattan söz edilecek olursa, farklı medya organları farklı rakamlar veriyor: 40, 50, 60 kişiden söz ediliyor. Ama gerçekte bizim gözlemlerimiz ve özel bilgi analizlerimiz şu anda bölgede yaklaşık 30 haydut kaldığını gösteriyor. Ama maalesef onların suç ortakları var…
Ne kadar?
Her hayduda beş kişi daha ekleyin. Genellikle bunlar, akrabaları. Onları biliyoruz ve onlarla çalışıyoruz. Bu insanları haydutların etkisinden kurtaracak ve onları normal bir hayata döndürecek. Suç ortakları arasında gizlice çeşitli yönetim kurumların ve bürokrat arasında, ticari kurumlarda çalışanlar da var, ancak sevindiricidir ki bunların sayısı az. Onlar askeri eylemlere katılmıyor ancak haydutlara silah, gıda temin ediyorlar…
İdeolojik kanada gelince… Artık bu tür açık, tutkulu ideologlar kalmadı. Bunlardan 70’den fazla kişi kalmadı. Onlarla sohbetler yapıyoruz, üç ayda bir kesinlikle bir araya geliyoruz. Cuma hutbelerinde satırlar arasında kendi fikirlerini zorlamaya çalışanlar da var. Ama onlar artık o kadar aktif değiller…
Bunlar din adamları mı?
Sadece din adamları değil. Bu insanlar inşaatlarda çalışıyorlar; duvarcı, kaynakçı. Onlarla konuştuğunda mükemmel konuşmacılar. Herkes biliyor. Onların ‘halk düşmanı’ olduğunu söyleyemezsin.
‘Vahhabizme karşı kanun lazım’
Vahhabizm sizin için ne kadar ciddi bir problem? Ve onu kanunla yasaklamamalı mı?
Ona izin verilmiyor.
Ama böyle federal bir kanun yok…
Yok. Önceden de yoktu… Ne yasağı. Ne izni. Bundan dolayı öncelikli olarak meseleyi doğru yere oturtmak lazım: Vahhabizm sınırları nerede. Biz bunu yapacağız ve ekstremizm azalacak. Diğer taraftan, bu konuya fazla ilgi gereksiz gürültü oluşturuyor… Yasak meyve tatlıdır. Aslında, yönetimde dini bileşenler ölçüsüz olmamalı.
Ben örneğin, tüm ibadetleri yerine getiriyorum. Ve camiye de gidiyorum. Ama bu benim yaşam tarzım değil. Bu benim yaratanla ruhum arasında. Bu gösteriş için değil. Bu benim yaratanla ilişkim. Bunu aşırı derecede belirtmek gerekli değil. Bu herkesin vicdan meselesi.
Şimdi birçokları yoğun dinciliğini göstermeyi seviyor: “Ben namaz kılıyorum”. Peki bu dürüstlük, iyilik göstergesi midir? Bizde herkes namaz kılıyor, o zaman eğer herkes böyle iyiyse suç nereden geliyor? Eğer herkes namaz kılıyor, dürüstlerse yolsuzluk, hırsızlık nereden geliyor? Böyle değil mi? Üniversite öğrencileri bile yazıyor: Namaz odası yok. Ben de şöyle diyorum: Orada neden olsun?
Üniversite İnguşetya’da değil mi?
Moskova’da, diğer bölgelerde. İslam gündüz kılamadığın namazları akşam yerine getirmeye izin veren bir dindir. Üniversite, okul bilgi almak içindir. Peygamber eğitimi vasiyet etti!
Devlet dini, manevi liderlerle, müftü, imamlarla işbirliği yapmalı, ancak din bu düette hakim olmamalı.
Neden böyle düşünüyorsunuz?
Her zaman şunu diyorum: Her birimizin babası var. Ve çocuğunun kafasına hayatın kanunları ve dinin kanunları koyan ilk kişidir. Hem İslam, hem kanun tarafından ona bu görev verildi. Eğer o bunu yapmadıysa öncelikli olarak ondan sorulur.
Camilerin gerekli olduğu açık, ama bu onların kontrolsüz şekilde dikileceği anlamına gelmiyor. Dine bağlı her şey, bu eğitim olsun, dini kurumların inşaatı olsun ülkenin Din İdaresi tarafından yapılmalı.
Bugün bize merkez cami lazım ve biz onu inşa edeceğiz. Bu İnguşetya için önemli bir proje. Ama biz onu bütçe kaynağı ile gerçekleştirmeyeceğiz, vatandaşların, farklı bölgelerdeki ve projeye katılmak isterlerse tüm dünyadaki İnguş diasporasının desteği ile gerçekleştireceğiz.
Dini liderlerin, imamların görevi hoşgörü ve sabrı vaaz etmek, barış ve uzlaşıdan söz etmek aynı zamanda bize oldukça zarar veren kan düşmanlığı geleneğine karşı çıkmaktır.
Ama durumu kızıştırmamalı.
Şöyle bir olay oldu: Güya alkol sattığı için bir market havaya uçuruldu. Bana, imamın vaazlarında radikalizme tahrik ettiğini söylediler. Ben ise imama soruyorum: “Siz neden alkol satışının mümkün olmadığını söylüyorsunuz? Sizi dinleyen on kişiden dokuzu radikal düşünceleri kabul etti, biri ise bombalamaya mı gitti?” O kabul etmedi: “Ben patlatmaya çağırmadım, sade alkol ticaretinin mümkün olmadığını söyledim.”
Evet, din bize öğretiyor: Müslüman için alkol ticareti günah, alkol kullanma, günah. Ama bizde sadece Müslümanlar yaşamıyor. İşte sizin marketiniz var ve Müslüman’ın ihtiyacı olan şeyi alabildiğini söylüyorum. O zaman neden siz diğer inanç ve millettekilere kendi bayramlarını kutlamalarını ve yüzer gram içmelerini yasaklıyorsunuz? Elbette, sarhoşluk çirkindir, ama herkes mi sarhoş ve alkol bağımlısı? Siz ise siz benzemeyenleri kısıtlamak istiyorsunuz. O zaman adalet nerede?
İkincisi gerekçelerini açıklayınız: Bürokratların rüşvet aldığını ve konaklar inşa ettiğini söylüyorsunuz. Bu kötü mü? Kötü ve biz onlarla mücadele etmeye çalışıyoruz. Ama siz, teröristleri öven yer altı ‘karıştırıcılarına’ sorunuz: “İntihar eylemcisinin yer altı örgüt liderlerinden birinin yakınının olduğu tek bir olay var mı? Eğer bu kutsal bir görev ise onlardan hangisinin oğlu veya eşi bu ‘kahramanlığı’ yaptı? Gösterebilir misiniz? Onlar yok. Şimdi tüm yer altı örgüt liderlerinin çocuklarının nerede olduğunu anlatınız? Onlar ülke dışında. Onların villaları var, paraları var. İşte sorunuz: Bu paralar, villalar nereden?”.
Ben gençlerle de konuşuyorum. Onlara şöyle diyorum: Eğer vahhabiler inanç için, Allah için mücadele ettiklerini iddia ediyorlarsa, onlar neden Hattab, Sait Buryatski, Basayev veya diğer direnişçileri peygamber ve insanlar arasında aracı yapıyorlar? Mantık nerede? Ve ben imamlarımızın insana düşünmesi ve bağımsızca karar alması, radikal eylemlere tahrik edilmemesi için yardımcı olmalarını istiyorum. Bu en azından eşit şartlarda konuşmaya imkan verir. Dürüstçe.
“Çocukları çocukluklarından mahrum etmemeli”
Peki sizi imamlarla nerede dürüstçe konuşuyorsunuz?
Her yerde camilerde, yerleşim yerlerindeki halk toplantılarında.
Peki onlar sizin müttefikiniz olabilir mi?
Onlar zaten hiç şartsız bizim müttefiklerimiz. Ve yönetim bunun için çok şey yapıyor.
Bizim bir görüşmemiz oldu: Kız çocuklarına okulda tesettürlü olmak neden yasaklanıyor? Yani bu konuda birileri puan toplamak istedi. Ama ben gelin görüşelim dedim: “Okulda tüzük var mı?” “Var”. “Tüzük ne diyor? Öğrenci hangi kıyafetle gelmeli?”. “Şöyle şöyle”. “ Sen çocuğunun neden farklı olarak giydiresin?” Ve daha önemlisi, çocukları çocukluktan mahrum etmemeli. Camide belirli bir kıyafet var. Hiç kimse oraya kabul edilen düzeni bozarak gitmiyor değil mi? O zaman birileri neden okulda olan düzeni ihlal etmek istiyor?
Ben bu ‘oyunların’ oynanmaması gerektiğini düşünüyorum. Hatta çalışılmamalı. Bunun yapılmasına izin vermem.
Ama aynı şekilde yerel yönetim veya güvenlik organları temsilcilerine türban giyen kimseyi takip etmelerine izin vermem. İsteyen taşısın. Ama bir kez daha ifade ediyorum, türban giymeyeni de eleştirmeyin.
Bazen şunu da duyuyorum: Güya benim tüm kadınlara başörtüsü giydirtmem gerekiyormuş. Ben bunu yapmam. Neden? Her kadının kendi babası, kendi erkek kardeşi, annesi var, onlar çözsün. Bana tüm hicap giyenlerden bunu çıkarttırmam tavsiye edildiğinde bunu da yapmam. Ama ben okulda veya üniversitede öğrencilerin peçe veya türbanlı olmasına karşıyım. Çünkü onlara yaşam hakkı verilmeli. Bu onların çocukluğu. Büyürler, evlenirler, bırakın kocaları onların nasıl giyineceklerini belirlesin…
İki yıl önce devlet başkanı olduğunuzda, ilk açıklamalarınız yolsuzlukla mücadele ile ilgili idi… Peki nasıl?
Zor soru… Ortak bir yaklaşımla, gerçekten toplum hayatına engel olan bu kötülüğün oldukça azaltılabileceğini düşünüyorum. Ülkede iki yıl içinde yolsuzluk suçlamalarına karşı çok aktif çalışmalar yürüttük. Rakamları ifade edebilirim… 2010’un 11 ayında yolsuzlukla ilgili 35 suç işlendi, 18’i açığa çıkarıldı. Açığa çıkarılma oranı yüzde 46,1. Bu bizim için artık kötü bir sonuç değil- geçen yıl sadece yüzde 23,3 idi.
Peki yolsuzluk yapanlara ne oldu?
Onlar şartlı süreler adlı. Ve onlara para cezası verildi. Önemli olan cezanın kesinliği. Önemli olan yolsuzluk yapanı hapse atmak değil, onun çaldığı şeyi tümüyle geri vermeye mecbur bırakmaktır. Rüşvetten söz edecek olursak… Rüşvet alanının daha fazla cezalandırılması gerektiği fikri var. Ben onu veren bürokratı aç gözlü kılanın daha fazla cezalandırılması gerektiğini düşünüyorum.
Rusların İnguşetya’ya döndürülme fikriyle ilgili neler oluyor?
Burada mesele, şu anda İnguşetya’da yaşamın ne kadar güvenli olduğu meselesi değil. Çok iyi anlıyorum: Süper güvenlik sağlansa bile göç edenler buraya hemen gelmeyecek.
Bölgemizden giden birçok Rus ve bayramlarda ülkemize gelen gençlerle görüşüyorum. Başka bölgelerde yanıma Sovyet döneminde Kafkasya’da yaşamış olan kişilerin geldiği de oluyor. Evet onların belirli bir nostaljisi var. Ama onlar şöyle diyorlar: Mesele orada istikrar olmaması değil, biz artık yeni yerimizi oluşturduk, kendimiz için şartları sağladık, normal yaşıyoruz. O zamanlar İnguşetya’da yaşayan ve şu anda Stavropol’de yaşayan biri her şeyi bırakarak ailesini neden buraya göndersin? Anlıyorum, eğer o burada ovyet zamanında Kuzeyde kazandığı gibi kazansaydı, o zaman gelmek için bir istek olurdu. Ama halen toprak verip vermeyecekleri, iş bulup bulamayacağı belli değil. Eğer onlar diğer bölgelerde fakir olsalardı o zaman geri gelirlerdi.
Ben, Orta Asya Rus diasporasına önem vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Orada Rusya’ya dönmek isteyenler var. İşte onlarla bir çalışma yürütülebilir. Ve biz şimdi onların bizim ülkemizde iskan edilebilme seçeneklerini hazırlıyoruz.
Ama burada da her şey kolay değil. Diyelim biz 30-40 bin yeni vatandaş getirdik, peki ne olacak? Onlara barınak bulmak lazım, iş bulmak lazım. Ve bu zaten işsizliğin yüksek olduğu bölgemizde mi olacak? Biz problemi yapay olarak daha da güçlendiririz… O zaman yerli halklar kavga ve çatışmaların olacağı da belli. Buna ne gerek var? Aksine yerli ve yerli olmayanların karşı duruşunun olmaması için şartları sağlamak lazım.
Geçenlerde Penze’de idim. Orada da Rusya’nın bazı diğer bölgelerindeki köy okulları gibi öğrenci yetersizliği var, okullar kapanıyor, öğretmenler azaltılıyor.
Neden özellikle Penze? Vali ile ilişkileriniz mi var?
Benim herkesle iyi ilişkilerim var… Ben Stavropol Kray valisi ile de görüştüm. İnternette teklifimizi yayınlayacağız.
Öğretmen yetersizliğiniz mi var?
Yetmiyor. Özellikle de okul öncesi eğitimci ve başlangıç sınıfı öğretmenleri. Gerçi üst sınıflarda da var. İşte biz şimdi her okulda özel yetenekli çocuklar için sınıf açmayı istiyoruz. Elbette onları iyi öğretmenlerin okutması gerekiyor. Ve biz kontrat usulü her milletten uzmanlar almaya hazırız… Örneğin dönüşümlü olarak çalışılabilir, sırayla birkaç ay öğretmenler çalışabilir. Eğer isterlerse aileleri ile gelebilirler, onlara konut veririz, tüm imkanları oluştururuz. Bize bu tür uzmanlar lazım. İşte normal köylü okulda çalışamayacağını çok iyi biliyor ve hangi milletten olduğuna ve nereden geldiğine bağlı olmaksızın çocuklarına iyi bir öğretmenin ders vermesine ilgi duyuyor. Sağlıkla ilgili de aynısı…
ÖZ/FT