Uzun zaman önce beni ruhumun derinliklerine kadar etkileyen bir film gördüm. Birkaç yeni yetme, bufaloları para babalarının acımasızca avlamalarından kurtarmak için uzun ve tehlikeli bir yolculuğa çıktılar. Çocuklar sonunda kapıyı açmayı ve sürüyü özgürlüğüne kavuşturmayı başardı. Ve burada korkunç bir şey meydana geldi: Kapının dışında yemyeşil çimleri gören hayvanlar durdu ve otlanmaya başladı. Avcılara da sadece onları yeniden yerlerine yerleştirmek kaldı…
İnsanlarla daha da zor. Su aygırını bataklıktan çıkarmak zor çünkü çamur onun için iyi ve rahat! Tanrıya şükür, insanlardan farklı olarak bu dilsiz hayvanlar şarkı da söyleyebilme özelliğinde değiller, yoksa bataklığın güzelliği hakkında ‘şarkı’ olmadan olmazdı…
Kölelik ruhu -kan grubu gibi- onunla doğdu ve onunla gidecek. Köle, kendisini arkadaş olarak sunmaya değmeyeceğini, çünkü kendisine güven, özellikle de saygı olmadığını anlasaydı köle olmazdı.
Arkadaşlar bulunmaz. Arkadaşlar seçilmez. Dostluk birbirine yürüyene ulaşır. Her birinin, gelecekte, birinin özgürlüğüyle diğerinin özgürlüğünü, geçiş hakkı üstünlüğüyle kısıtlama olasılığını ihtimal dışı bırakmak için kendi yolunda gitmesi gerekiyor.
Arkadaşa değer verilir, arkadaş güvenilirliği konusunda şüpheyi destekleyecek hareketlerde bulunmaya itilmez. Arkadaşsız yapabileceğini düşünen kişi kendini kandırıyor. Böyle bir yanlış düşünce ‘büyükler’ için mümkünse de ‘küçükler’ için bu konuda kendilerini kaybetme riskine girerek dost bulmada çırpınmaları gerekiyor.
Dünyanın çarmıha gerildiği bugün batı-doğu, kuzey-güney, hiç kimse hiç kimseden ‘sağduyu’, ‘uyum’ bekleyemez, feragat için mecburiyet şartları ise sadece şiddetleniyor. Ve Vatanının dünyanın her yerinden gelen yolların kavşağında çarmıha gerildiğini görüyorsun. Ve bu korkunç görüntü kaybolmadan, felaket ve mutsuzluklarının sebebini anlayarak halkı kendi halkasına döndürecek bir yol seçilmeli. Hayatta sürekli memleket memleket dolaşmak bile zaman zaman çıkış noktasına geri dönme imkanı sunuyor. Bilinçsizlikte uçuş pisti aynı zamanda iniş pisti olarak hizmet vermez, her uçuş başarısızlıkla sonuçlanırdı…
Boşluk ve anlayışsızlığa pencere açmak isteyenler çok oldukça, oluşturulan dünya cereyanı bizim çok acılar çekmiş toprağımızı silecek ve burada hiç kimse için ne yaşam ne de ebedi sükunet için yer kalmayacak. Kendimizi öne sürerek dünyada dolaşıyoruz; herkese yetmeyiz, böyle olursa kendi tüzüklerine göre yaşayan yabancı manastırlar arasında sefalet içinde sürüneceğiz. Bizim için, kendi evimizin sahibi olmak, kötülüğü eşikten uzak tutmak, ocağımızda iyilikle gelen gerçek dostlarımızı kabul etmek kafidir…
Biz ruhumuzla, bölgesel kayıp ve kazanımları, demografik düşüşleri ve parlamalarına bağlı olmaksızın ‘sabit manevi değer’ olarak Rusya’ya dönüğüz. 1812’de Moskova’dan bir aylığına mahrum kalan Rusya’nın daha küçük olduğunu kim söyleyebilir? Aynı şekilde Rusya 1814’de ordusu Paris’e girdiğinde daha büyük Rusya olmadı. Rusya’nın Kafkasya ile yükselebilmiş olması başka bir şey; Ona sadece insani ilişkileri bozan ve dostların düşmana dönüşme sürecini hızlandıran, üstünlüğü ilkellik seviyesine düşüren asırlık perspektifsiz meşguliyet empoze edilmişti. Bu konuda Rusya’nın yöneticilerine uzun vadeli milli çıkarları kendi geçici şahsi çıkarlarına kurban eden yerel liderler yardımcı oldu. Ne olursa olsun aynı ölümcül hatalar bugün tekrarlanmamalı! Eğer birisi bayrağımızdaki selamlayan, durduran avucu yalvaran bir ele çevirmeyi düşünürse bu yeniden olur. Bu, bazı yabancı basın organlarının ‘tamamen yıkım içindeki gururumuzla’ ilgili hor-ironik eda gerçekleşirse meydana gelir. Ve orada göreceksin, daha da ‘uzağa bakan’, ‘halkı kurtarmak adına’ bayrak ve devletin diğer sembollerinden vazgeçmeyi isteyenler bulunacak. Onlar oldukça açık ve gururla özgürlük ve bağımsızlığı sembolize ediyorlar! Birilerini üzmek, hele de akımla kolayca yüzmek varken kendine yüklenmek niye, belki de bir yere götürecek…
Kavramların bozulduğu bir dönemde, vatanında Rusya ile yan yana yaşayan ve ona karşı yönelimimizi gizlemeyen biz Abhazlar hakkında, askeri-siyasi yönetimi bir zamanlar halkımızı yok etme sınırına getirmiş ülkeye mecburi sadakat ve bazı sinsiliklerden dolayı şüphelenmek elbette mümkün. Bu durumda, Rusya’ya karşı negatif yaklaşımımızı ne kadar gizlemeye çalışsak da diasporamızda bir yerlerde ortaya çıkıyor. Bugün kesinlikle denilebilir ki, tarihi hatıra gerçeklere hakim değil ve Abhazlar nerede olurlarsa olsunlar, Rus milletinin iyiliği iyilikle ödeme, akrabalarını hatırlama, yakınlarının günahlarını affetme ve kusurlarını itiraf etme özelliğinde olduğuna inanıyor. Bu çok değerli. Bunu hazine gibi korumak gerekir. Türkiye’de diaspora temsilcileri ile görüşmemde, Rusya’nın bizi kayıtsız şartsız tanıdığını, dost ülkelerin tüm üst düzey yetkililerinin tanımayı iyilikten bir hediye olarak sunmadıklarını, bağımsız, egemen devlete yönelik saygılı ve adil bir yaklaşım örneği gösterdiklerini söylediğimde nasıl uzun süre alkışlandığını hatırlıyorum.
Gerçek dostluk karşılıklı kınama ve yapılan iyilikler için küçük düşürücü ‘faiz’ taleplerine tahammül etmez. Tanrıya şükür, ülkenin büyüklüğü ‘büyük mesafe ölçüleri’ ve ‘sayısız-hesapsız’ halkı ile değil de hiçbir zaman ne düşmanına ne dostuna karşı borçlu kalmayan halkın ruhunun gücüyle belirleniyor.
Eskiler Roma’nın büyüklüğünü, almasında değil vermesinde gördüler. Rusya yardıma geldi ve bize kendi kaderimizi yönetme şansı verdi. Ve bizim ona, bu yalan dünyada adaletin kalesi olarak kalma şansı vermemiz lazım. ‘Küçükten’ ‘büyüğe’ hepimiz kopmamak ve dağılmamak için, aynı şekilde dünyayı tersine çevirmek için değil onda kök salmaya destek için birbirini çeken güçler gibi birbirimize muhtacız.
Dünya Abhaz-Abazin Kongresi Genel Sekreteri Genadi Alamiya’nın Kongre’nin çıkardığı Abaza Dergisi’nin yeni sayısında (2010 Birinci Sayı) yayınlanacak yazısını Ajans Kafkas için Özlem Güngör Türkçeye çevirdi.
Gennadi Alamia