Türkiye’de Ensar Muhacir İlişkisi
SSCB’nin dağılması ve aradan kalkan demir perde Kafkasya için büyük bir fırsattı. Yüzlerce sene aradan sonra sürgün edilen halklara dönüş kapısı açılmış, Kafkas cumhuriyetlerine ise yeni ve güçlü bir ekonomi oluşturma imkanı doğmuştu. Fakat süreç, iç ve dış etkenler yüzünden iyi yönetilemedi, fırsatlar değerlendirilemedi. Bu durum bugün Kafkasya cumhuriyetlerinin federal merkez desteğiyle ayakta duran zayıf bölgeler olarak anılmasına sebep oluyor. Halbuki 150 yıl önce Kafkasya’dan dedelerimiz sürgün edilirken kendine yetebilen ekonomisiyle Asya-Avrupa ticaretinde önemli bir köprüydü Kafkasya. Hatta, Kafkasya’ya gelerek dedelerimizi sürgün eden işgalci Rusların sözlerine bakılırsa zengin bir “vatan”dı.
Ama olan oldu ve bölgeyi sarsan savaş ideoloji tartışmalarını da zaman içinde tetikleyerek gelişmeye başlayan bölgeyi derinden etkiledi. İnsanlar ve bölge cumhuriyetleri artık Moskova’dan gelecek maddi desteğe muhtaç halde. Yeni sürgün ve göçler yaşandı. Ekonomi yerel oligarşiye teslim edildi. Bağımsızlığın ana şartı olan güçlü ve bağımsız ekonomi toz duman oldu. Genç nesiller iş bulamaz hale geldi ve eğitimden yoksun kaldı.
Bunun suçlusu tabi ki Rusya. Peki bizim hiç mi suçumuz yok? Bu soruyu kendimize sorduğumuzda bu suça ortak olduğumuzu göreceğiz. Ancak bunu kendimize sormamızı engelleyen bencilliğimiz özeleşiri yapmamızı dahi engelliyor…
Son 20 senede Türkiye’ye hem Kafkasya’dan hem Orta Doğu’dan gelen muhacirler oldu. Türkiye devlet olarak kabul ettiği bu muhacirlere sınıf, ırk ve geldikleri ülke gibi kriterlere bakarak çeşitli imkanlar sundu. Kafkasya diasporasının en kalabalık olduğu Türkiye’de Kafkasyalı muhacirlerin zaman zaman sahipsiz kaldığı maalesef bir gerçek. Muhtemelen sokakta aç kalan olmamıştır. Ancak en büyük sorunları sosyalleşme olan muhacirlerin hayatını kolaylaştıracak adımların diaspora tarafından atılmadığını da görüyoruz. Ev ve iş bulmakta hatta hastane ve tedavi gibi acil sorunlarda hızla örgütlenebilen diaspora nedense bütün çalışmalarını bununla sınırladı. Sonuçta ilk dönemlerinde ilgi gören muhacirler zamanla çözülmeyen sorunlarıyla tek başlarına boğuşmak zorunda kaldılar.
Geçmişte hem Türkiye’de hem de Kafkasya’da dernek ve vakıf organizasyonlarına çok katıldım. İnsan hakları koruma örgütlerinde en zor şartlarda görev yaptım. Bütün bu sürecin sonunda şunu anladım; Bir insanın ne kadar özgür ve hakları korunan bir hayata ihtiyacı varsa o kadar da eğitim ve yarınını garantileyecek işe ihtiyacı var. Hiç bir vakıf ya da dernek insana hayat boyu maddi destek vermez ancak ve ancak ağır şartları kolaylaştırmak için kısa dönemde destek olabilir. Diasporanın hala yapamadığı ve halen
Ancak maalesef Türkiye’de yaşayan ve uzun zamandır Ensar olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı diaspora bireyleri ülkenin iç siyasetine odaklanmış durumda. Kendi aralarındaki siyasi kavgalarda Kafkasya’nın bayraklarını arka fon olarak kullanmaktan vazgeçip, çağdaş mekanizmaları kullanarak nereye varmak istediklerine karar verirlerse, ancak o zaman SSCB’nin yıkılması gibi bir şans daha yakalandığında ana vatana faydaları olabilir. Şimdilik Kafkasya’nın hatalarını ve oradaki durumu anlamak isteyenler aynaya bakabilir. Sonuçta kullanılan dil, sistem ve yaşadığımız devlet farklı olsa da biz hem orada hem burada aynıyız.
Bu zikrettiğim durum bütün Kafkasya halkları için geçerlidir. İçlerinde bir etnik grubu bu durumdan muaf göstermek mümkün değildir.