Putin’in Bitmek Bilmez Yalanları
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, geleneksel yıl sonu basın toplantısında yine alışageldiğimiz yalanlarını söylemeye devam etti. Türkiye-Rusya arası ilişkilerin günden güne gerildiği şu günlerde Kuzey Kafkasya’nın gündeme gelmemesi beklenemezdi zaten. Ve beklendiği gibi Putin yıl sonu basın toplantısında Kuzey Kafkasya’yı da konu edinerek şu ifadeleri kullandı; “Türkiye’de Kuzey Kafkas kökenli militanlar var. Bunları sürekli tespit ediyoruz. Bunu Türk yönetimine birçok kez söyledik. Biz Türkiye’ye böyle davranmıyoruz. O teröristler Türkiye’de yaşıyor, tedavi oluyor, Türkiye ile aramızdaki vize muafiyetinden yararlanarak Türk pasaportuyla Rusya’ya geliyor. Onları Kuzey Kafkasya’da yada milyon nüfuslu şehirlerde bulup yakalamak zorunda kalıyoruz.”
Putin’in yalanlarını tek tek çürütmek gerekirse;
Evet, Türkiye’de Kuzey Kafkasyalılar var. Rusya’nın soykırıma tabi tutarak, Kuzey Kafkasya’dan Osmanlı topraklarına sürgün edilmesini sağladığı mevcudiyetinin en az üçte birini savaşlarda, yollarda, açlık ve sefaletle kaybettiği milyonlarca Çerkes 150 yıldır bu topraklarda yaşıyor.
Evet, Türkiye’de, 21 yıl önce başlayan Rus-Çeçen savaşlarının ardından gelen, Rusya’nın işlediği insafsız savaş politikalarıyla en yakınlarını kaybeden, bu topraklarda yıllarca mülteci statüsü alamadan kamplarda çok zor şartlar altında yaşayan Çeçenler var. Savaş gazisi, kadın ve çocuk gibi savunmasız kişiler bunlar. Ne Rusya’ya, ne Türkiye’ye açık bir tehdit oluşturmuyorlar. Şükür ki yürütülen başarılı bir politikayla önemli bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı aldı. Şimdi ellerinden geldiği kadar bu topraklardaki yaşama adapte olmaya çalışıyorlar.
Evet, Türkiye’de, Kuzey Kafkasya’da yaşanan insan hakları ihlalleri, baskı ve yıldırma politikalarına dayanamayarak, bu topraklara özellikle son on yılda gelen Kuzey Kafkasyalılar var. Siyasi yada dini görüşleri sebebiyle yaşam alanları kısıtlanan, Rusya’nın devlet zulmüyle baskı altında tutulan, en yakın arkadaşları “kimin yaptığı belli olmayan” suikastlerle öldürülen, aile ve akrabaları tehdit edilen, Türkiye’de kıt kanaat geçinmeye çalışan Kuzey Kafkasyalılar bunlar.
Putin’in kendisine tehdit olarak gördüğü Kuzey Kafkasyalılar, büyük ihtimalle en son zikrettiğimiz yakın zamanlarda ülkemize gelen, radikal tavırları daha ön planda olanlar büyük ihtimalle. Ama Putin’in burada es geçtiği nokta, bu kişilerin Türkiye pasaportu değil Rus pasaportu taşıdıkları. Ki bu kişiler ölüm tehlikesi ile karşı karşıya oldukları için Rusya’ya giremiyorlar. Girdikleri takdirde hemen tutuklanarak, ağır şartlar altında yaşayacakları hapishanelere gönderiliyorlar, büyük çoğunluğu ölüm tehdidi ile karşı karşıya geliyor.
Çeçen savaşı sonrası ülkemize gelip uzun süre kamplarda kalan sığınmacılar ise Rusya tarafından tehdit olarak görülmüyor ki, Rusya yanlısı Çeçen Hükümeti Başkanı Ramazan Kadirov tarafından Çeçenya’ya davet ediliyorlar, sorunsuz bir şekilde anavatanlarına girip çıkıyorlar hatta bir kısmı kesin dönüş yapıyorlar.
150 yıl önce bu topraklara gelerek yaşamaya başlayan Çerkeslerin ise Putin’in yaptığı bu açıklama ile uzaktan yakından alakası yok. Rus işgali altındaki anavatanları ile duygusal bir bağ kurmaktan öteye aktif bir siyaset sergileyemeyen Çerkesler, anavatanlarında yaşanan insan hakları ihlallerine, baskı ve yıldırma politikalarına sivil toplum kuruluşları aracılığıyla tepki gösteriyor ve sivil bir siyasetin temsilcisi oluyorlar. 20 yıldır faaliyet gösteren Kafkas Vakfı ve Kafkas Vakfı’nın kurduğu, 15 yıldır Kafkasya’dan haber yayını yapan Ajans Kafkas bu temsilciliğe iki güzel örnek.
Geçmişten bugüne işgal, savaş, kan, gözyaşı ve ölümlerle anılan Rusya’nın, kendi zulmünden kaçan mazlumlara kucak açan Türkiye’ye bu iftiraları beni şaşırtmadı. Ama bunlara karşılık Türkiye’nin Kafkasyalılar ve Kafkasya’ya yönelik pasif politikası düşündürücü ve üzücü. Kuzey Kafkasya halklarının istikrarını bozacak, yeni zulümlere uğramalarına sebep olacak bir politikadan bahsetmiyorum elbette, en azından “burada yaşayan insanlar kimlerdir, ekonomik ve kültürel olarak nelere ihtiyaçları vardır?” sorularını sorabilen bir politikadan bahsediyorum. Türkiye’de Kafkasyalılara yönelik işlenen faili meçhullerin hesabını sorabilen, Ankara’nın göbeğinde suikaste kurban giden Çeçen İçkerya Fahri Konsolosu Medet Önlü’nün davasının ve düşüncesinin takipçisi olabilecek bir politikadan bahsediyorum. Türkiye için oldukça önemli bir adım olmasına rağmen şu an böyle bir politika yok. Yarın neden olmasın?