Kafkasya’nın dağlı halklarının, yeryüzünde boynunu eğmeden, itilip kakılmadan, kırımlardan geçirilmeden, insan onuruyla, özgürce, hayatına dair her alanda kendi iradesiyle varolmasının yolunun; bu halkların kültürel, ruhsal ve tarihi ortaklaşmalarının tezahürüyle, günün şartlarının şekillendirdiği bir biçim/model çerçevesinde politik birlik ve dayanışma içerisinde olması gerektiğine inanan her Kafkasyalıya “Birleşik Kafkasyacı” denir.
Tarih şuuruna sahip, bağlı olduğu davanın köklerinin nereye uzandığını ve hangi badirelerden, nasıl geçtiğini bilen her Birleşik Kafkasyacı ise bilir ki, sahip olduğu ömrü süresince ortaya koyacağı pratik, nesillere uzanan bir bağımsızlık mücadelesi içerisinde zincirin ancak bir halkasıdır. Milli sorumluluklarından yüz çevirmeden yaşamış olma onurunu, selefin şerefini paylaşmanın bedeli, omuzdaki bu uzun yolculuğun yükünü, eldeki bayrağı doruklara dikme şartıyla değil, bir sonrakine layıkıyla, devraldığı gibi devretme bilinciyle taşımaktır.
Kasım 1991 yılında Severnıy Kavkaz (Kuzey Kafkasya) gazetesinde yayınlanan bir röportajda, Kafkas Halkları Konfederasyonu (KHK) lideri (Adige) Musa Şenibe’ye, neden KHK’nın Sohum’ da (Abhazya) toplanan ilk kongresine resmen 3. Kongre denildiğini, birinci ve ikinci kongrelerin ne zaman yapıldığını sorduklarında Şenibe, birinci ve ikinci kongrelerin 1917’de Vladikavkaz (Osetya) ve Andi’de (Dağıstan) yapıldığını söyler.
Ona bu sözleri söyleten, sahip oldukları ömürleri süresince ortaya koydukları pratiğin, nesillere uzanan bir bağımsızlık mücadelesi içerisinde zincirin ancak bir halkası olduğunu bilerek ellerindeki yedi yıldızlı bayrağı bir sonrakine şerefle teslim edenlerdir.
70 yıllık koca bir Sovyet tecrübesi yaşandı ama merkezi Rus iktidarındaki zayıflama ile birlikte Kafkasya’nın dağlı halkları ortalarına bir mıknatıs bırakılmışçasına yüzlerini birbirlerine döndüler. 1918 yılında yukarıda bahsi geçen iki kongre ve sayısız toplantının ardından kuruluşu ilan edilen Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin (KKC) mirasçısı, temelleri 1989’da atılan Kafkas Halkları Konfederasyonu oldu.
Pek çok kez tekrarladığımız gibi, Kafkasya’da şafak tekrar sökecek ve tarih bize hak ettiğimiz üçüncü şansı verecektir. Rengi ne olursa olsun, bize cellat olmaktan başka bir role bürünmemiş, bürünememiş Rus iktidarı elbet çökecektir. O gün, geçmiş fırsatların acı tecrübesinden dersimizi aldığımız ölçüde kendi yurdumuzda özgür irademizi tesis edebileceğiz.
Kaytuko Arslanbek’ten, İmam Mansur’dan bugüne, Rus Çarının generallerine yazdıkları mektuplarında Hazar’dan Karadeniz’e diyerek vatan sınırlarını çizen, 1839’da Şapsığ topraklarında “iki deniz arasınıbir vatan” ilan eden Çerkesya’nın savaşçı kumandanlarından bugüne, halklarımızın bağımsızlık mücadelesinin karakteri ve iskeleti budur. Bu dava, her fırsatta o görünmez mıknatısla yüzlerini birbirlerine dönenlerin, özgür iradenin tesisi yolunda omuz omuza verenlerin mücadelesidir. Ötesi; düşmanın olanca ağırlığıyla boğazımıza çöktüğü zulüm yıllarında varlığına büyük bir sevinçle müsaade ettiği sapmalardan ibarettir.
Birleşik Kafkasya hareketi, günümüzde web siteleri kapansa veya Facebook hesaplarını dondursalar, hiç var olmamışçasına yeryüzünden kaybolacak, aslında bir yokluktan ibaret olan bu sapmaların yakıştırmalarından münezzehtir. Birleşik Kafkasya hareketinin, elbette günümüzde ve geçmişte eksikleri, yanlışları da vardır ve işte zaten bunlar ders alınacak olan o acı tecrübelerdir. Fakat bunların muhasebesi, iyi niyetten yoksun şekilde Türkçü, Turancı, vatana dönüş karşıtı, Rus düşmanı, dinci vesaire gibi iftiraların sahibi, problemli kişilikleriyle hayatlarına anlam katmak adına bir gayenin sözde takipçisi görünümündeki müfterilerin işi değildir.
“21 Mayıs”ları bize kazandıran, tarihimizde ilk kez ve soykırımdır diyerek anıp, ilan eden KHK’nın Türkiye’deki temsilciliğini yapmışolan İstanbul Birleşik Kafkasya Derneği (İBKD) eski başkanı Naptsoko Nail Sönmez’e görünürde sessiz kaldığı yıllarında bir gün, neden takma isimle yazdığını sormuştum. Bana, “Bir gün ülkeme dönemeyeceğimi bilerek yaşayamam, eğer gerçek adımla yazarsam buna müsaade etmezler” demişti. Köksüz, savruk bir sapmanın türedi, sahte kahramanı değil, Birleşik Kafkasya idealinin tarih şuuruna sahip bir ferdi, thamadesi olan Naptsoko Nail, yurduna geri döndü ama kendisi için kimin tehdit olduğunu bilen Rus iktidarı onun ülkesindeki varlığına sevinçle müsaade etmedi.
Size yedi yıldızlı bayrağımızın diğer bayraklarımızı silikleştirdiğini, Kuzey Kafkasyalı olmanın Adigeliği, Çeçenliği, Abazalığı, Osetliği zayıflattığını, yok ettiğini söyleyecekler. Sorun onlara; “Hanginiz Gandergnoy Medet’den, Hamzat Hankarov’dan daha Çeçensiniz? Hanginiz Navurjan İbrahim’den, Pşımaho Kosok’tan, Hanuko Bore’den, Yusuf Suad Neguç’tan daha Adigesiniz? Hanginiz Simon Basarya’dan, Abağba Bahadır’dan daha Abazasınız? Hanginiz Ali Han Kantemir’den, Ahmet Tsalıkatı’dan, Valeri Hubulov’dan, Balo Bilatti’den daha Osetsiniz?”
Bu yazının amacı, atılan iftiralara tek tek karşılık vermek, defansif bir biçimde açıklama yapmak değildir. Zira her bir konu için ayrı ayrı pek çok yazı ile gerçekler dile getirilse yeridir. Amaç bir uyarıda bulunmak ve bir düstur ortaya koymaktır. Şu unutulmasın ki, bir Birleşik Kafkasyacının hasmı, yeryüzündeki varlığı kotasız internetinin çekim gücüne bağlı köksüz, türedi sapmalar değildir. İftiraları, yakıştırmaları, kara propagandaları ayyuka da çıksa bizim muarızımız, yurdumuza musallat olmuş Rus emperyalizmidir. Ötesini muhatap almak, polemikler üzerinden var olmak isteyenlere, var olduklarına dair sanal sanrıları güçlendirmek isteyenlere hizmet eder. Doğru bildiğimizi dile getirecek, tarihimizi, hafızamızı, topraklarımızı savunur gibi savunacağız ama muhatabımızı, gözlerinin içine bakmak için ayak parmaklarımıza eğilmek zorunda bırakmayacaklardan seçeceğiz.
“(…) Ve biz bildik,
esaret yattığında pusuya
omuz vereni
omzumuza,
sarsılmaz bir saftır, tutmuşuz,
uzanır bir denizden diğerine…
Ve bilinmelidir…
Her yeni gün asi güneşler doğacak,
Başka başka yüreklere,
ve kıtlık yüzlü düşmanı
unutturmayacak sözlerimiz,
ve hayat bulacak dilden dile
geçmişe savrulan kayıp seslerimiz,
ve de yol yol uzanacak bedenlerimiz,
bayraklarımızın dalgalandığı günlere,
o kutsal aşkı
taşıyacak ellerimiz,
kurtuluşu inşa edeceklere!” Gayya ―ya da bir denizden diğerine, 2006