Tsey Şaban

1975 yılının yanılmıyorsam kasım ya da aralık ayında tanıştık. Edebiyat Fakültesi’nde öğrenciydim. İstanbul’daki Kafkas camiasının her türlü etkinliğine elimden geldiğince katılmaya çalışıyordum. Laleli’deki Kızılay düğün salonunda adını şu anda hatırlamadığım bir hemşehri düğününde karşılaştık. Her zaman olduğu gibi organizasyonun başındaydı.

Kolay diyalog kurabilen, güler yüzüyle yanımıza gelerek “Tanışalım, ben Şaban Kuyumcu. Gönen Bayramiç köyündenim. Abzakh’ım, Tsey sülalesindenim.” O gün benim kaderimde önemli bir gün oldu.

Fakültede okurken o zamanlar Sultanahmet’te bulunan Kafkas Kültür Derneği’ne devam ediyorduk. Daha sonra dernek yönetimini genç yaşta devraldık. Ben dernek başkanı olurken yönetim kurulunda en büyük desteğim Şaban Kuyumcu’ydu. Öğrencilik yıllarımda Şabanların Bayrampaşa’daki evleri ikinci mekanımız oldu.12 Eylül ihtilali dernekleri kapattı. Görev, memuriyet, hayat kavgası her birimizi bir tarafa fırlattı.

Ailemim tek erkek evladı olan benim için Şaban ikinci kardeş oldu. Rahmetli annem, babam Şabanı benim kadar sevdiler. Şaban’ın ailesi de aynı şekilde beni. Hayat şartları belli bir süre fiziki olarak bizi birbirimizden ayırsa da 1996 yılından beri Kartal’da benim kurucusu olduğum bir kooperatiften ev alarak aynı siteye benim yanıma geldi.

 

Edirne’deki iş yerini tasfiye edip İstanbul’a yerleşti. Son 11 yıl tek bir aile gibiydik Kafkas- Çeçen Dayanışma Komitesi’ndeki çalışmalarımda, Anadolu’daki birçok konferansımda hep yanımdaydı. Davaya hizmet için şoför koltuğuna geçip, gece gündüz beni şehirden şehire taşıdı. Girdiği yerde hemen hakimiyet kurar, bütün organizasyonların beyni olurdu. Teknik, lojistik her türlü ayrıntıyla ilgilenirdi. Onun el attığı, sorumluluk üstlendiği organizasyonda kolay kolay hata olmazdı.

Cömertti, öyle ki kendi ihtiyacı varken borç alıp başkasına karşılıksız verecek kadar cömertti. Bu yüzden zaman zaman zor duruma düştüğüne bizzat şahit olmuştum. Kendisi Türkiye’nin sayılı eski eser restorasyon uzmanıydı. Firması Aze (usta) inşaatta öncelikle üniversite öğrencisi, Kafkasyalıları yetiştip meslek sahibi yapmaya çalışırdı. Özellikle çalıştırmak için Çeçen mültecilere öncelik verirdi.

Kafkas Vakfı’nda Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptığım zamanda benim yönetim kurulunda görevli olmamasına rağmen canla başla çalıştı. Vakfın yeni hizmet binasının bahçe tanzimi başta olmak üzere tamir ve tadilat işlerinde şantiye şefi gibi vazife aldı. Benden sonra vakıf yönetim kurulunda iki yıl görev yaptı. İnsan doğası gereği benimle kurduğu diyalogu diğer arkadaşlarla tam olarak sağlayamadı. Şaban pratik işlerin adamıydı. Teorik, misyon ve vizyon tartışmalarından çok hoşlanmazdı.

 

Daha çok stratejik araştırma ve politika üretmeyi amaçlayan vakıf çalışmalarına folklor, müzik ve benzer aktiviteleri katmak için yoğun çaba sarf etti. İstanbul’da faaliyet gösteren hemen hemen bütün derneklerin uğraş alanı olan bu sahaya girmeyi, vakıf öncelik olarak görmüyordu. Müzik ve folklor sayesinde Kafkas Vakfı’nın çok geniş kitlelere ulaşabileceğini söyleyerek bu konuda ısrarcı olmuştu. Bunun da sırası gelecek, biz başkalarının yapamadıklarını yapmalıyız diyordum.

Son üç yıldır Eminönü Yeni Camii’nin Hünkar Mahfili’ni restore ediyordu. Diğer yandan Edirne’deki şantiyeyi yeniden harekete geçirmek istiyordu. Bir yıldır kızı Nagehan Yeni Camii şantiyesinde çalışıyordu. Kızı Nagehan’ın işi öğrendiğini artık kendisinin daha fazla çalışmayacağını söylüyordu. En büyük hayali köye bir ev yapmaktı. Babasının her şeyi satarak İstanbul’a gelmesine çok içerlerdi. Köyde kapısını açıp oturacağımız, dostlarımızı ağırlayacağımız bir evimiz yok derdi.

Bir süre önce doğduğu Bayramiç köyünde bir arsa satın aldı. Geçen yıl köyde keşif yapmıştık. Arkadaşımız Abdurrahman Kural’ın evinin yanındaki boş araziyi beğenmiştik. Şaban hiç vakit geçirmeden araziyi alıp dozerle tesviye işini bile yapmıştı. Neredeyse son üç ayın yarıdan fazlasını Gönen’de geçirir olmuştu. Şahin Sancar’ın cenazesini haber vermek için aradığımda boyun ve sırt ağrılarından muzdarip olduğunu, fizik tedaviye girdiğini söylemişti. Aslında sinyal gelmiş ama alamamıştık. Son günlerde yorgun ve halsizdi. Ancak köye yapacağı evin projesi ile ilgili çalışmaları bütün hızıyla sürüyordu. Yarenler sitesinde yaşayan tüm arkadaşlara arsa ve ev projesini anlatmıştı.

30 Ekim Salı İzmit’te görevdeyim. Saat 13.00 civarı eşim arıyor. Sakin olmaya çalıştığı belli olan bir sesle Şaban diyor, Şaban kalp krizi geçirdi hastanedeyiz. Arabayı dikkatli kullan, hatta en iyisi arabayı sen kullanma şoför kullansın. Adeta içime bir ok saplandı. İzmit’ten Soğanlık’a 35 dakikada gelmişim. Şaban’ın vefat ettiğini bana söylemediklerini bilmeme rağmen yine de bir umut hastane kapısına varıyorum. Hastanenin önü tanıdık simalarla dolu. Tabi bir anda film kopuyor.

 

31 Ekim Çarşamba, Gönen Bayramiç Köyü Çerkes Mahallesi Camii öğle namazında cemaati alamıyor. İnsanlar dışarıda. Ne kadar çok seveni varmış. Bayramiç Köyü ilk defa böyle bir kalabalık gördü diyor köylüleri. Yaşlı bir amca yanıma gelerek, “Yaşça küçüğümüz olsa bile o bizim köyümüzün thamatesiydi” diyor. Bu sene köyde iftar vererek hepimizi bir araya getirmişti diye ilave ediyor. Bir diğeri köyde caminin tamiri, mezarlığın tanzimi için kampanya yapmış en çok parayı da o vermişti diyor. Herkes Şaban’la ilgili güzel bir anısını benimle paylaşmak için yarışıyor. Ne güzel öldükten sonra hayırla yad edilmek.

 

Manevi kardeşi olarak cenazenin yıkanması, defni, her konuda diğer kardeşleri her şeyi bana bırakıyorlar. Eşinin de arzusu ve genel kabul üzerine, Şaban’ın naşını Bayramiç’te ilk olarak üzerine ev yapması nasip olmayan arsasına getirdik. Ahmet Ar hoca duygulu bir konuşmayla helallik diliyor. Benden de duygularımı ifade eden bir konuşma isteniyor. Genelde cenazelerde ağlayamayan ben, ağlamaktan hıçkırıktan belki de ne söylediği anlaşılmayan bir konuşma yapıyorum. Şaban için ne söylenebilir…

Sonra ayrılık vakti. Şaban’ı Bahattin amcanın yanına defnediyoruz. Soğuğu hiç sevmeyen, yaz günü bile yatarken kafasına yün bere giyen Şaban’ı soğuk torağın bağrına veriyoruz.

Oğlu Zahit, kızı Nagehan son dakikaya kadar metinler. Babalarına söz veriyorlar: “Baba biz köyden kopmayacağız. Senin yapmak istediğin evi o arsaya biz yapacağız, evimizde senin gibi biz de misafirler ağırlayacağız.” Zahit ve Nagehan’ın arkadaşları koca bir otobüsle gelmişler. Şaban’ın eşi Sevinç hanım çocuklara tek tek sarılıyor. O bütün gençlerin Sevinç ablası. Edirne’de Trakya Üniversitesi’nde okuyan Çerkes gençlerinden onun evinde kalmayan, onun yemeğini yemeyen yoktur. Sevinç hanım yine aynı sevgi halesiyle kucaklıyor gençleri.

 

Aslında çok doluyum. Daha güzel cümlelerle Şaban’ı yazmak isterdim. O bütün güzelliklere layıktı. O benim dostum, kardeşim ve sırdaşım. Şaban’ım sen maddi bedeninle bizden ayrıldın. Eşin ve çocukların ise yadigarın. Zaten örnek çocuklar yetiştirmişsin. Hepsi de kendi ayakları üzerinde duruyorlar.

Sana söz veriyorum köydeki ev bittikten sonra kadroyu toplayıp evin bahçesinde mangal partisi yapacağım. Biliyorum biz göremeyeceğiz ama sen de orada olacaksın. Üçpınar’dan Hakkı ağabeyi kesinlikle unutmayacağım. Tabii bunları Allah izin verirse yapacağım. Kim bilebilir yarını. Rahat uyu mekanın Cennet olsun Şaban.

Mehdi Nüzhet ÇETİNBAŞ