Köpekler  

İmam Şamil’i kim tanımaz? Ne çarların, ne Stalin’in tarihini yazanların hiç biri onu küçümseyemedi. Hamzatov, yıllarca imamı kötülediği için sonunda tövbe etti ve Kafkasya’nın asi kahramanına şerefini iade eden şiirler yazdı.  

 

Peki, Rus ordusunun generallerini, Gunib’in fatihini, Krasnoya Polyana’da saldırı emrini vereni, İmam Şamil’in teslim olduğu komutanı kim hatırlıyor? Bütün bir halkı, halkları vagonlara doldurup sürenleri kim hatırlıyor? Yalnızca tarihçiler. Bu rejim hizmetkarlarının soyundan gelenler soyadlarını değiştiriyor, geçmişten utanıyor ve korkuyorlar, sadece insani mahkemeden değil, damarlarında laneti hissettikleri için titriyorlar.

 

Bekçiler ve sadık köpekler, özellikle belli bir edebi yeteneği olanlar yalnızca komik bir figür ve uzmanlar için sekiz puntoluk bir bilgi olarak kalıyor tarihsel hafızada. İktidarın gücüne karşı duranlar ve kalemi, düşüncesi ve silahıyla mücadele edenlerse kahraman olarak…

 

Eh, Rusya böyledir işte.

 

Şimdikiler tarihi iyi bilmez, anlamazlar da.

 

Rusya’da tarih kurnaz, kindar, elastikidir. Yine de er ya da geç hak edenlerin alnına leke çalar.

 

İyi de her yere Yermolov’un heykelini dikiyorlar… Yermolov’un zamanında sevilen bir komutan olduğu doğru. Ama bunun Kafkasya’yı cezalandırdığı seferlerden önceki bir hikaye olduğu ve komutanın sevenlerinin Fransa savaşında gösterdiği cesaretten dolayı ona saygı duyan Dekabristler olduğu unutuluyor sanki.

 

Yermolov aslında başkentte herhangi bir ayaklanmayı yönetmemesi için Kafkasya’ya sürgün edilmişti…

 

Yani Kafkasya için tahkir edici ‘istilacı’ heykelleri en azından çift anlamlı.

 

Rejimin en meşhur hizmetlisi ve muhbiri Faddey Bulgarin’ın adı tarih sayfalarına, sadece Puşkin onun hakkında bir epigram yazdığı, Griboyedov ismi de Puşkin eşine kur yaptığı için geçti.

 

Bulgarin 1812’de kahramandı. Ama Fransızlar tarafında. Tirajı, hayattayken Puşkin, Lermontov ve Gogol’ü geçen kötü edebiyat yığınının yazarı…

 

Ama Karamzin Rusya’nın yaltakçı tarihini yazdı. Onun kalemi ve şerefi Kluçevski ile kıyaslandığında sönük kalır.

 

Ama Leskov muhalif kesimleri eserlerinde objektif bir gözle yazdı. Hayattayken iki ucu keskin bıçak olarak görüldü. Hem iktidara, hem muhalefete kendini mazur göstermeye çalıştı. Bütün maskaralıklardan geriye kayda değer olarak bir tek “Pire” kaldı.

 

Leontyev de hatırlıyoruz değil mi? Evet, daha ama daha çok rejime hizmet için manastıra giden, öfkeli bir yer altı insanı olarak.

 

Ama işte, monarşinin samimi, çılgın şarkıcısı Tihomirov unutuluverdi.

 

Çarlara ve genel sekreterlere medh ü senalar eden herkes, bütün rejimi bekçileri unutuldu.

 

İşte Korkunç İvan döneminden geriye kalan sadece iki figür: Malüta Skuratov ve Prens Kurbski. Biri sadık bir köpekti ve adı cellat kelimesiyle eşanlamlı hale geldi. Diğeri çarın gözdesiydi. Sonunda çarın git-gellerinden bıktı ve yurtdışına kaçtı, mektuplarıyla onu lanetledi. Kurbski’nin mektupları Rusya tarihinde rejimi ifşa etmek adına bir ilk.

 

Tarihsel hafıza Puşkin’e de acımasız. Şairin günümüze gelen namı, Stalin stratejilerinin meyvesi. Puşkin kültü 1937’de, şairin SSCB’nin tarih mahkemesinde aklandığı 100. ölüm yıl dönümünde yaratıldı, geniş çaplı ‘kutlamalarla’. Onun parlak mısraları çağdaşları için, arkadaşlarını asan veya zindanlara gönderen çarı övdüğünde ışığını yitirmişti. Bu olayı anlamadan, 19. yüzyılda neden Puşkin’i sildiklerini, neden Belinski, Pisarev, Dobrolübov ve Çernışevski’nin onunla dalga geçtiklerini anlamak zor. Çünkü Puşkin’in “ve otokrasi enkazında bizim adlarımız yazacak” mısralarını methedenler “Hayır, Çarı özgürce övdüğüm için dalkavuk değilim” dizelerinden ötürü hafızadan siliyor.

 

2014 sonbaharında Lermontov, doğumunun 200. yıldönümü dolayısıyla geniş çaplı törenlerle onurlandırılmadı. Onun acımasız şiirleri günümüzde nereye konulsun: “Elveda, yıkanmamış Rusya, köleler ülkesi, beyler ülkesi ve siz mavi formalılar ve sen, onlara adanmış halk”. Yoksa, bu dizelerin sahibinin 19. yüzyılın kabiliyetsiz parodi yazarı olduğu ve hatta Troçki’nin de böyle olduğuyla ilgili edebiyat notları mı oluşturmalı…

 

Rusya’da edebiyata büyük değer verilmesi boşuna değil. Gelip geçen her rejimde yöneticilerinin okullardaki edebiyat dersleriyle böyle yakından alakadar olması boşuna değil. Edebiyat onlar için hikmetli bir şeydi. Stalin, ölümünden sonra Mayakovski’yi Sovyet döneminin “en iyi ve en yetenekli” şairi olarak övdü.  Stalin’den farklı olarak o, birkaç yıl daha yaşasaydı terör rejimine kurban edileceğini biliyordu. 60’lı yıllarda “muhalif” olarak adlandırılanlar ve Sovyetlere, her zaman pek parlak olamayan kelimelerinin gücüyle direnenler Mayakovski’nin heykelinin yanında şiir okumaya başladı. Lubyanka’daki KGB binasında bulunan, ancak edebi protesto alanına dönüşen Mayakovski müzesi sonsuza kadar tadilat için kapatıldı.

 

Tarihin kıyısında yaşıyoruz. Ve onun bronz heykellerden yapılma paradigmalarıyla… Ama Rusya’da bronz kırılgan, kader karşısında parçalanıveriyor.

 

Burası böyle bir ülke, burada “yandaş” olanlar hafızalardan silinir. Bu yönüyle galiba benzersiz…

 

Kaynak: Kavpolit

Çeviri: Ajans Kafkas

Nadejda Kevorkova