Bilinmeyen Dağıstan

Şeyh Şamil’in anavatanı Dağıstan bugün 150 yıl önce olduğu gibi savaş ve direnişle anılıyor. 150 yıl önce olduğu gibi toplum parçalanmış halde; bir kısmı direnişi destekliyor, bir kısmı ise Rusya saflarında isyancılarla mücadele ediyor. Biz bu yazıda toplumu tümüyle anlamaya çalışacağız.

 

Son yirmi yılda Dağıstan bir türlü Rusya’nın parçası olamadı ancak Rusya’sız da yapamadı. Dağıstan, tek bir etnik kimliğin hakim olmadığı ve bütün etnisitelerin yan yana barış içerisinde yaşadıkları bir Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti. Rusya istatistik kurumunun verilerine göre Dağıstan’ın nüfusu üç milyona yakın. Bu nüfusun yüzde 45,1’i şehirlerde yaşarken yüzde 54,9’u köylerde yaşıyor. Dağıstan ayrıca, 32 farklı dilin konuşulduğu belki de dünyada eşi benzeri olmayan bir cumhuriyet. Dinler arasında en yaygın olanı İslamiyet fakat tek din de bu değil. Bu kadar farklı etnik kimliğin bir arada yaşadığı bölgede milliyetçi kavgaların yaşanmaması şaşırtıcı olabilir. Bugün Dağıstan’ı daha çok meşgul eden sorunlar Sufi-Selefi kavgası ile yolsuzluklar.

 

Tabi insanlar için en can yakıcı problemi, isyancılara karşı mücadele adı altında devletin yürüttüğü teröre karşı silahlı mücadele ve bu mücadelede verilen sivil kurbanlar oluşturuyor.

 

Dağıstan’da yaşanan olayların ardında aslında iki temel etken yatıyor, yolsuzluk ve Selefi-Sufi çatışması. Selefi-Sufi çatışmaları Dağıstan’a komşu Çeçenistan’dan geldi ise de sorunun temelinde komünist SSCB’nin yıkılmasının ardından dini yeniden bulma çabası yatıyor.

 

Buna karşılık yolsuzluk, Dağıstan’ın tamamen yerli üretim sorunu. Daha açık ifadeyle SSCB döneninde de cumhuriyetin başında olan komünist kesimden kalma, babadan oğula geçen bir sorun diyebiliriz.

 

SSCB döneminde, bürokratik oligarşiyi destekleyen sufi cemaatler vardı. Bu dönemde Kafkasya’nın hiç bir cumhuriyetinde izin verilmeyen dini hayata, hatta sufi cemaatlere izin verilmişti Dağıstan’da. Bu iznin verilmesinin nedeni, KGB’nin bu cemaatler üzerinden yerel halkı kontrol ediyor olması ve gelecekte  KGB’ye bağlı din adamlarının yetiştirilmesiydi. İşte, Çeçenya’nın bağımsızlığını ilan ettiği dönemde, iyi yönetilen bu sufi cemaatler oligarşiye yine destek oldu ve Dağıstan halkına Rusya’ya bağlı kalma kararını dayatabildi.

 

Çeçenistan’da gelişen olaylardan etkilenen Dağıstan’da, zamanla selefi akım gelişmeye başladı. Ayrıca artık “Yeni Rusya” da komünizm yoktu ve 90’larla birlikte yeni bir oligarşi kesimi oluşuyordu. Bu oligarşik grup zamanla siyasi yönetimde yerini almak için harekete geçti.

 

Rusya’ya karşı ilk politik tavrı alan siyasetçiler, Haçulayev kardeşler oldu. Bu aile, Putin’in Çeçenya’ da ikinci savaşı başlatması ile birlikte, değişik sebeplerle etkinliğini kaybetti. O günden itibaren Dağıstan’da bağımsızlık taraftarı bir siyasi muhalefet oluşmadı.

 

Selefiler ise bütün çabalarını Çeçenistan üzerinde yoğunlaştırdılar ve  zaman içerisinde Kafkasya Emirliğini ilan ettiler. Bu dönemde de yine devleti yöneten ve komünist dönemden kalma klanlar KGB’nin zamanında hazırladığı alt yapıyı kullanarak sufileri selefilere karşı kullanmaya devam etti. Fakat eski yöntemler geçici bir dönem etkili olsa da uzun vadeli çözüm üretemiyordu. Hatta tam tersine sufi cemaatlerin devleti yönetenleri desteklemesi, gençleri selefi gruplara yönlendiriyordu. Bu durum Dağıstan’ı her an patlamaya hazır bir bomba haline getirdi. Bu sebeple, daha üç yıl öncesine kadar Dağıstan’a karışmayan federal merkez, son dönemde  Dağıstan’a özenle kulak vermeye başladı.

 

Cumhuriyette değişim ihtiyacını ilk önce insan hakları savunucuları gündeme getirse de istedikleri değişiklikleri yaptıramadılar. Yerel yönetimi şikayet ettikleri merkezi yönetim, ilk olarak o insan hakları savunucularının üzerine gitti. Bununla da kalmadı, Dağıstan’ın valisini değiştirdi. Hatta bununla da yetinilmeyen federal merkez, Dağıstan’ın en güçlü siyasetçisi olan Mahaçkale Belediye Başkanını daha önce görülmemiş bir şekilde polis ve FSB’nin ortak operasyonuyla tutukladı.

 

Halk, yeni vali olarak atanan Ramazan Abdulatipov’dan umutluydu ancak görünen o ki bu umutlarda boşa çıktı. Abdulatipov’u merkezi yönetim halkı uyutmak için atamış olmalı, çünkü Abdulatipov dönemi eski federallerin Dağıstan’da en çok suç işledikleri ve halk üzerinde baskı oluşturdukları dönem oldu. Eski komünistlerden Büyük Rusya hayranı Abdulatipov, en çok bağımsızlık düşüncesine ve selefilere karşı tutum takındı. Federal merkez ise, isyancıları acımasızca kana boğarken devlet makamlarına yerleşmiş olan oligarşiyi de temizlemeye başladı. Bu oligarşik yapı, bölgenin en zengin cumhuriyeti olma kabiliyeti olan Dağıstan’ı, merkezden en çok para alan 14 federal bölge arasına sokmayı başarmış durumda. Moskova’dan alınan para ile beslenen bu komünist eskileri, Dağıstan’ın gelişmesine de engel olmaktalar. İştahları büyüdükçe korku duygusunu tamamen kaybeden bu yöneticiler, hile karıştırmadan hiç bir ihale yapmadıkları gibi, yukarıdan gelen parayı hiç bir zaman halka ulaştırmıyorlar. Bu gün Dağıstan’da yönetici olan bu bürokratlar hak yemekte hiç bir sınır tanımıyorlar. Yeni gelen vali Abdulatipov ve yakın ekibi Dağıstan’da tek bir değişiklik yaptı. Bu da eskilerin yerine Abdulatipov’a yakın bürokratları, maddi gelirleri elde edecek makamlara yerleştirmekten ibaret.

 

Bu tarz bir olay en son Derbent’te yaşandı.

 

Derbent Rusya’nın en eski şehirlerinden biri. Rusya’nın Güney Kafkasya’ya açılan kapısı. Hatta oradan da bütün Orta Doğu’ya açılan kapısı denebilir. Derbent’ten kara ve demir yolu ile ticaret yapılırken, Derbent gümrüğü Rusya’nın dış ticaretten gelir getiren en önemli gümrüklerinden biri. Derbent, tarihi özellikleri ve Hazar Denizi sahili ile turizm açısından da önemli merkezlerden biri olabilirdi. Ancak maalesef yolsuzluk ve rüşvet skandalları ile anılan bir şehir olabildi. Ayrıca  selefi-sufi kavgası da şehirde yok değil. Bu şehirde de polisler tarafından tutuklandıktan sonra kaybolan insanlar var.

 

İşte bu şehrin kuruluşunun 2000. yılını kutlamak için Dağıstan hükümeti federal merkezden para istedi. Konuyu Putin dahi gelip inceledi. İncelemesinin ardından da para onayını verdi. Ancak Derbent’te ortada ne para var ne de herhangi bir gelişme. Federal merkezden aktarılan para, esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolurken şehrin tarihi kalesinin restorasyon çalışmaları dahi bitmiş değil. Merkezden alınan paranın hesabını verme zamanı ise gittikçe yaklaşıyor. Hesap sorulurken bu paranın kim tarafından yendiği tabi ki araştırılacak ancak görünen o ki durumdan Dağıstan valisi de nasibini alacak. 

 

Daha geçen hafta Derbent’te, Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi yönetimine Putin tarafından yeni atanan temsilci Melikov,  federal bölgeye bağlı olan cumhuriyetlerin valileri ile bir araya geldi. Derbent’te yapılan toplantının ardından hiç bir hukuki süreç işletilmeden Belediye Başkanı görevinden alındı. Bir hafta içinde onun yerine atanan belediye başkanı da istifa etti. Anlaşılan Derbent çıkmazına suçlu aranıyor ama hiç kimse bunun sorumluluğunu almak istemiyor.

 

Ukrayna savaşı olmasaydı Derbent’te bir selefi baskını yapılır (daha doğrusu sırf selefi düşünceleri olduğu için listeye alınan on veya on beş kişi kendi evlerinde TV’lerde şov yapılarak öldürülürdü) ve kısa süren çatışmalarda şehir harabeye döndü diye federal merkezden yeniden para istenirdi. Ancak şu durumda böyle bir senaryo zor. FSB ve yerel polis yöneticileri bu zamanda böyle bir senaryonun kendilerine yaramayacağını biliyor. Yani anlayacağınız acil olarak “City Menajer” aranıyor ancak bu insanın çok zengin olması şart. Geleceğe yönelik yatırım yaparak çalınan parayı kendi cebinden ödeyecek ve kalan işleri acilen bitirecek biri yani. Ya da saf bir kişi olacak ki, hiç bir şey yapmayacak (yapması da mümkün değil) ve Putin’e suçlu olarak tanıtıldıktan sonra hayatının kalan kısmını hapishanede geçirecek.

 

Bahsettiğimiz  senaryolardan hangisi kabul görür bilinmez. Belki de Melikov ile valilerin yaptığı toplantının ardından, Moskova’yı çıldırtmamak için Kuzey Kafkasya Federal Bölgesi Cumhuriyetleri ortak bir açıklama ile  Derbent’ in kuruluş yıl dönümünü Putin’e hediye edebilirler. Sonuçta Putin’in son yıllarda tarihe ve Büyük Rusya İmparatorluğuna ne kadar düşkün olduğunu bilmeyen kalmadı. Ama saydığımız her hangi bir senaryo uygulanıp Putin’i ikna edemezlerse Kuzey Kafkasya’da çeşitli değişiklikler olacağı muhakkak. Melikov’ un gelişinin ardından bu değişimin rüzgarları esmeye başladı bile.

 

Dağıstan, yolsuzlukla mücadeleye ağırlık vermiş olsaydı bölgenin en zengin cumhuriyetlerinden biri olabilirdi. Ekonominin neredeyse bütün sektörlerinde gelişme imkanı olan Dağıstan’ı bitiren, kökleri komünist rejimden gelen ancak daha çok 90’lı yıllarda ortaya  çıkan bürokratik oligarşi. Bu klanlar cumhuriyetin fakir bir bölge olarak kalmasına sebep oluyorlar. Dağıstan’ın potansiyelinin çok büyük olmasının sebebi ekonominin her sektöründe varlık gösterebilmesi. Tarım, hayvancılık, petrol ve gazın yanında sanayi üretimi de olan Dağıstan, Rusya’da özel sektörün tekstil ve ayakkabı ürettiği nadir bölgelerden biri. Dağıstan halkı da çok çalışkan ancak saydığımız bu kaynakları değerlendirip halkı rahatlatacak yöneticileri yok. Yeni yetişen nesilde selefilik ithamı veya diğer ötekileştirmelere maruz kalarak siyasi yönetimden uzak tutuluyor.

 

Özetle, Dağıstan’ın başında bulunan eski SSCB nomenklaturasından kalma oligarşik klanlar ve Rusya’nın insanlara karşı uyguladığı baskıcı yöntemler, bölgenin gelişmesine izin vermeyen ana unsuru oluşturmaya devam ediyor.

 

Mansur Vaynah