Oğlunu aldılar, cesedini de…

Çeçenya’da kayıplara karışan iki oğlunun izini bulamayınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne giden bir anneye karşı intikam savaşa kurban verdiği üçüncü oğlunun cesedi çalınarak alındı.

Çeçen genci Vahid 2000’de Rus güçleri tarafından hiçbir neden yokken öldürülmüştü. Cesedi ise bir süre kimliği belirsiz bir mezara gömülecekken son anda ailesi tarafından bulunup Gudermes’e bağlı kendi köyü Ahkinçu-Borzoy’a nakledilmişti. 17 Mart 2008’de Rus işgal güçleri Rus yanlısı yerel Çeçen güçlerle birlikte köye gelip mezarı hoyratça kazıp ceset kalıntılarını alıp götürdü. Cesedin nereye götürüldüğü şimdilik sır. Üç oğlunun acısıyla dağlanmış anne Aydima İdalova hikayesini Livechechnya.org’a yazdığı mektupla anlattı. İşte Çeçenya cehenneminden bir yaprak daha:

"16 Haziran 2000’de Rus askerleri kuru ot biçmeye giden oğlum Vahid’i öldürdüler. Ot biçmeden dönerken Ahkinçu-Borzoy köyünün yakınlarında yerleşmiş olan 15’inci alay teröristlerince vuruldu. Bunu bir gün boyunca bilmiyorduk. O zaman yasak saat vardı ve hareket etme kısıtlıydı. Oğlumun cesedi Yalkhoy-Mokh köylülerince 17 Haziran’da bulundu. Onlar kim olduğunu bilmeden Vahid’i yıkadılar ve defnetmek üzere hazırladılar.

Yalkhoy-Mokh köyünde kimliği belirsiz bir genç cesedinin olduğu haberini tesadüfen öğrendik. Aynı gün oraya gittik ve oğlumun cesedini teşhis ettik, eve getirdik ve Akkinçu-Borzoy’da defnettik. Cenazeye köylülerimizden ve komşu köylerden çok sayıda insan katıldı. Bu yedi yıl dokuz ay önce oldu.

17 Mart 2008 öğleden sonra, yakınlarından hiçbirine herhangi bir açıklama ve uyarıda bulunulmadan Rus teröristleri ve Kurçaloy’dan milli hainler, yaklaşık sekiz yıl önce defnedilmiş olan oğlumun mezarını açtılar ve kalıntıları aldılar. Köylülere mezara yaklaşmalarına ve girmelerine, mezara yaklaşmasına izin vermediler. Üstelik bu vahşeti gerçekleştirenler, bana iftira ettiler ve güya para almak için oğlumun cesedinin mezardan çıkarılmasına izin verdiğimi söylediler. Kesin olarak bunun kim tarafından yapıldığı bilinmiyor, çünkü bana hiçbir bilgi verilmiyor. Ne Çeçen ne de Müslüman geleneğine göre böyle bir şeye izin verilemez.

Bizler uzun zamandır Ahkinçu-Borzoy’da yaşamıyoruz ve oğlumun mezarının açıldığını köylüler ertesi sabah telefon açarak bildirdiler. Onlar oğlumun mezarının açıldığını ve ceset kalıntılarının işgalci güvenlik kurumu çalışanlarınca götürüldüğünü söylediler. Hemen Açkhoy-Borzoy’a gittik. Orada gördüklerimiz korkunçtu. Mezar kazılmış, her tarafa topraklar dağıtılmış, cesedin üzerine konulmuş tahtalar ve eldivenler etrafa yayılmıştı. Mezarın kendisi de pisletilmişti.

Birkaç gündür başarısızca kimin ve ne amaçla Vahid’in mezarını açtığını ve ceset kalıntılarını götürdüğünü, şu anda nerede olduğunu öğrenmeye çalışıyorum. Ama kimse benden olayın incelenmesi yönündeki dilekçemi almıyor, bunun neden yapıldığını söylemiyor.

Birkaç yıl önce iki oğlum kaybolmuştu. 22 Kasım 2002’de 11. sınıf öğrencisi olan oğlum Marvan İdalov evden askerler tarafından kaçırıldı. Sabaha yakın onlar evimize geldiler ve hiçbir açıklama yapmadan alıp götürdüler. O hiçbir zaman kanuna aykırı bir şeye katılmamıştı, hatta fişek bile görmemişti. Bunu tüm komşularım ve yakınlarım biliyordu.

Polis olan bir diğer oğlum Alihan 31 Mayıs 2003’de Hasavyurt’ta kaçırıldı. Yine Rus eşkıyalarca. Alihan üç defa Mekke’ye hacca gitmişti, Kur’an-ı ezbere biliyordu ve zamanında Ahmed Kadirov ona Kur’an hediye etmişti. Oğullarımı ararken hemen hemen tüm Rusya Federasyonu kurumlarına başvurdum, tüm mercilere yazdım, üç kez ‘Bekle Beni’ programına katıldım ve onları bulmak için mümkün olan olmayan her şeyi yaptım, ama bulamadım. Bunların ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdum.

 

Sekiz yıl önce öldürülen oğlumun cesedinin çalınmasının doğrudan Strasbourg mahkemesine şikayetime bağlı olduğunu düşünüyorum. Bu, ne Müslüman, ne Hıristiyan ne de bir ölçü ve geleneğe uygun olmayan vandalizmdir. Bugün bizler televizyondan ahlak, milli gelenek ve göreneklerin yeniden doğuşu, peygamberler hakkında çok şey konuşuyoruz, İslam hakkında çizgi filmler çekiyoruz, dini programlar yaptık ama biz kendimiz buna riayet etmiyorsak bundan bir şey çıkmaz. Akıl başörtüsünde değil başta olmalı. Başörtüsü takanlar, takmaya devam edecek. Rusya’da veya herhangi bir yerde, bir ayyaşın veya uyuşturucu bağımlısının mezarı kırılırsa, mezarı üzerindeki anıtı kaldırılırsa, anıta hakaret, mezarı lekeleme, vandalizm gürültüsü koparılıyor, olay mahkemeye taşınıyor. Ama bugün, oğlumun mezarı lekelendi, cesedi çalındı, her yere gidiyor ve soruyorum, neden böyle bir şey gizli yapıldı, neden yakınlarına haber verilmedi, oğlumun cesedi nerede, nereye götürdüler diye ama hiç kimse bununla ilgilenmiyor. Gudermes’de bulunan işgalci Soruşturma Komitesi çalışanı Hanbiyev Adam şöyle dedi: ‘Strasborug mahkemesine belgeleri neden verdin?’ Ben de yanıtladım: ‘Oğlumun cesedinin bulunacağı, onu defnetmek için savcılık hesabından para verileceği sözünü ver. Bunu yapmanız gerekir, benim böyle bir imkanım yok, milyarder değilim, sürekli seyahatler için param yok, Ahkinçu-Borzoy, Noyber ve daha başka yerlere sürekli gitmek benim için kolay değil’. Bana cevap vermedi. Bana herhangi bir mahkeme kararı göstermedi, sorgu hakimlerinden hiçbiri oğlumun direnişçi veya başka bir şey olduğunu söylemedi.

8 Aralık’ta kocamla birlikte Kurçaloy işgalci savcılığına davet edildik. Oradaki çalışanlardan, Anatoli Kim bize, oğlumuzun cesedinin mezardan çıkarılmasını isteyip istemediğimizi sordu. Biz hayır dedik. Ben ‘Oğlumuzu öldüren kişiyi, Ulman, Arakçeyev ve diğerleri gibi hapse atmayacaksınız. Çeçenya’da bu tür olaylar binlerce ve siz onları aramayacaksınız ve hapse atmayacaksınız. Onu aramak gerekmiyor. Bunu Ahkinçu-Borzoy’daki 15’inci alaydaki Rus suçlular yaptı’ dedim. Biz bunu kimin yaptığını da biliyoruz. Sarhoş asker-haydutlar öldürülen oğlumun kimliğini yerli vatandaşlara gösterdiler. Onun kol saati, parmağındaki yüzüğü, cebinden aldıkları 200 rubleyi ve kemeri. Cinayette sonra onlar bize başsağlığı için geldiler ve hata ettiklerini, Çeçen direnişçi olduğunu düşündüklerini, uyarı üzerine durmadığını vs. anlattılar. Eğer o direnişçi olsaydı, cesedini yola atmazlardı. Ayakkabısız, gömleksiz ve a-pantolonsuzdu. Ayakkabılarını halen saklıyorum, kıyafetlerini ise bana göstermemek için yaktılar, çünkü kan içindeydi. Onun mezar taşında doğum ve ölüm tarihi yazılı. Doğru ve iyi şeylerden söz ediyoruz, ama böyle yapmıyoruz. Burada benim gibi kayıp oğullarını arayan, gözyaşı döken çok anne var. Onlar oğlumun cesedini niçin çaldılar? Bunu kim ve neden yaptı? Ve Çeçenya’da bizim herhangi bir yönetimimiz var mı acaba? 21 Mart 2008.” ÖZ/FT